Yasemin ÇONGAR
* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYOR adlı köşede yayımlanmıştır.
***
Rüyalarınızın dili değiştiğinde, ruhunuz da içine doğmadığınız bir diyara ışınlanmıştır artık. Ya da ben öyle sanırdım. Sonra uyku, anadilimdeki sevinçlerin içinden altyazısız kâbuslar çıkarmaya başladığım bir işe dönüştü. Türkçe idiller söyleyen korom, İngilizce trajedilerin korosuna karıştı. Meşakkatli bir gece mesaisi yani. İki dilin evine birden yerleşip, bir de onların hısım akrabasıyla hasbıhale başladınız mı, şeylerin adları kolay kolay karışmıyor birbirine ama şeylerin duygusu değişiyor hafiften. İki evin usulleri farklı, üslûbu farklı, neyi nasıl adlandırdıkları değil sadece, neleri adlandırmayı seçip, neleri adsız bıraktıkları da farklı.
Birisi anadiliniz, anaocağınız; insanın kendi dilini yeterince sevmemesi, sevdiğini gösterememesi, kendi dilinde eksik, kendi dilinde misafir, kendi dilinde sığıntı hissetmesi her cümlede biraz daha ölmenin tarifi değilse nedir? Diğeri, diğerleri, dünya eviniz; sayesinde başka diyarların insanını tanıdığınız, başka diyarların hikâyelerini sevdiğiniz, içinde “öteki” sandıklarınızla hemhal olup, cehaletinizle yüzleştiğiniz, yüzleştikçe, insanlığın mahdut zihniyetinin belki de en sahici cümlesiyle, sorular sorulabileceği gibi mânâyla susulabileceğini de bilerek, usulca “Bilmiyorum” diyebildiğiniz, bunu söylemenin bir boyuneğiş kadar bir başkaldırı da olduğunu kavramaya başladığınız, bilmediğini bilmenin tevazuunu, bilme iddiasının tahakkümüne yeğlemeyi öğrendiğiniz yer.
Velhasıl, bir vakit geliyor, artık seçmeniz gerekmiyor. Araftalık bizim tabiatımız zira; marşlarla, antlarla, törenlerle, “şair ruhlu bir padişahtı”lar ve “düşmanı denize döktük”lerle törpülenmeye çalışılan asi ve gerçek tabiatımız. Bir vakit geliyor, içine doğmadığınız bir diyarın dilinde gördüğünüz rüya, ruhunuzu ışınlamak şöyle dursun, anadilinize büsbütün bağlıyor sizi. Dillerin şeylere verdikleri farklı adların, işin “öğrenme” kısmında kaldığını seziyorsunuz çünkü. Yavaş yavaş farkına varıyorsunuz ki, esrarın aslı, farklı dillerin farklı şeyleri adlandırmayı seçmesinde ve seçmemesinde saklı.
Her dil, kulağına bir kez bile eğilinmemiş, bir kelimecik olsun fısıldanmamış “adsız” şeylerle dolu; her dilde ya hiç doğmamış ya da göbekbağı bir türlü kesilmemiş nesneler, haller, duygular var. Anadilinizin bir adla kutsamadığı şeylerin bilgisi de işte, işin “keşif” kısmına ait. Ve aslında dil, ancak keşfine çıktığınız, kadim anlamlar için toprağını kazıp, yeni tarifler peşinde yollarını yürüdüğünüz vakit, sahiden sizin olmaya başlayan bir şey.
Bütün renkler aynı hızla kirlenmiyordu
William Gladstone kırk dokuz yaşında ve ayrı zamanlarda dört defa yapacağı başbakanlık görevine ilk kez gelmesine daha on yıl varken, Britanya tahtının temsilcisi olarak, İyon Denizi’ndeki yedi adalara vardığında, klasik formuna uygun konuştuğu Eski Yunanca’sıyla şaşırtmıştı ahaliyi. Adalılar, bir İngiliz devlet adamının, İsa’dan önce dördüncü ve beşinci yüzyıllarda olgunlaşan bu dili bu kadar iyi konuşmasına değil, hiç anlamadıkları bir dili konuşmasına hayret etmişlerdi. Zira Korfu’nun, İthaki’nin sokak dili, modern Yunanca bile değildi o sıralar, denizde yıkanmış tuzlu bir İtalyancaydı. Yıl 1858’di ve Gladstone, dünyaya, İlyada ve Odise’nin tariflerinin içinden bakmak isteyen bir adamdı hâlâ. Eğer hakikaten yaşadıysa Homeros’tu onun kahramanı; eğer yaşamadıysa, onu yaratan dildi.
O dilin zenginliği kadar, darlığı da ilgisini çekiyordu Gladstone’un. Hiç “mavi” yoktu Homeros’ta; deniz “şarap gibi”ydi malûm ama öküzler de şarap gibiydi. Bir denize bakıyordu Gladstone bir öküzlere, aynı rengi görmüyordu. Bazen “ioeis” yani menekşe moru da oluyordu deniz ama yün de menekşe moruydu Homeros’un gözünde, dağlar da, demir de. Ve insanların yüzleri “kloros”tu, yani yeşil, yani aynı zamanda balın ve tahtanın rengi. Gladstone, Homeros’un renkleri anlatırken en çok siyah ve beyaz kelimelerini kullandığını keşfetti; açık ara farkla da kırmızıyı. Neden?
İngiliz devlet adamının bu soruya verdiği yanıt, bir yönüyle, bugün hâlâ dilbilimin merkezinden geçen fay hattını temsil ediyor aslında. “Homeros kör değildi, hayır” ama “renk körüydü” Gladstone’un nezdinde; ya da zamanımızdan ben diyeyim yirmi sekiz, siz deyin otuz asır önce, Ege’nin iki yakasında yaşayan halkların “görme yetenekleri bizlerinki kadar evrilmemişti henüz.”
Elimdeki kitabın yazarı Guy Deutscher, meslektaşlarının pek de haz etmeyeceği bir çıkışla, “Gladstone kısmen haklıydı” diyor, “biyolojik değil ama kültürel bir evrimin sonucu olarak adlandırmaya başladık renkleri. Ve bunu her renk için aynı hızda yapmadık.”
Deutscher, 1969 Tel Aviv doğumlu bir İsrailli dilbilimci. Britanya’da yaşıyor, araştırmalarını Manchester Üniversitesi’nde sürdürüyor. Through the Language Glass: How Words Colour Your World (Dil Merceğinden: Kelimeler Dünyanızı Nasıl Renklendiriyor) adlı yeni kitabına “kültürel renk körlüğü” kavramıyla giriş yapıyor ve neleri ne zaman adlandırmaya başladığımızdan yola çıkıp, adlandırmadıklarımızı ne kadar kavradığımız sorusuna getiriyor sözü. Kelimeyle adlandıramadığımız bir şeyi görebiliyor muyuz sizce? Ve ayrı şeyleri kelimelerle adlandırmamayı seçen iki ayrı anadilin insanı, dünyayı da bir nebze farklı mı algılıyor dersiniz? Deutscher’in iki soruya verdiği cevap da müspet ama öyle kestirmeden değil, acabalarla çetrefilleşen yollardan geçerek ve geçerken yeni hikâyeler kadar, yeni kavramlar da keşfederek ulaşıyor bu cevaplara.
“Mavi” mesela, sadece Eski Yunan’ın değil, bütün insanlığın en son farkına vardığı, diğer renklerden ayrı bir adla anma ihtiyacını en geç duyduğu renk. İncil’in dilinde de “mavi” yok, en eski Hint mesellerinde. “Çünkü” diyor Deutscher, “mavi doğada yok.” Gökyüzü kızacak biliyorum, burada, önümde karşı kıtaya uzanan deniz köpürecek, ama öyle. İlk önce kan giriyor insan diline, yani kırmızı; hayatın ve topraktan elde edilmesi en kolay olan boyanın rengi. Sonra siyah ve beyaz geliyor. İnsanların gökyüzüne baktıklarında, yüzyıllar boyu, gündüzleri beyazı, geceleri siyahı gördüklerini anlatıyor Deutscher; ikisi arasında kalan o serin, o berrak, o mesafeli ama yine de vaatkâr rengi, sonsuzluğun aynı zamanda bir derinlik olduğunu yeryüzünde belki her şeyden daha çok hatırlatan o yegâne kubbeyi “mavi” diye vaftiz etmeyi çok sonra akıl etmişiz meğer. Maviyi, siyahın ve yeşilin içinden doğurmuşuz. Bugün Japonca’daki “ao” kelimesi, mesela, bir zamanlar “maviyeşil” bir rengi anlatırken, sonradan yeşilden boşanıp, salt “mavi” halini almış. Japonya’daki trafik lambalarında “geç” işaretinin maviye çalması da “ao” rengi olmalarındanmış aslında.
Güneşin ve insanın çevresinde dönmek
Deutscher, sadece yaygın kabul gören bazı dilbilim teorileriyle değil, diller konusundaki klişelerle de fena halde dalgasını geçiyor. Beşinci Karl ya da bizim “Şarlken” diye Türkçeleştirdiğimiz Kutsal Roma İmparatoru’nun, “Her şeyin bir dili vardır” dediğini hatırlatıyor: “Ben Tanrı’yla İspanyolca, kadınlarla İtalyanca, erkeklerle Fransızca, atımla ise Almanca konuşurum.” Diller arasındaki anlam, duygu ve vurgu farklarının anlaşılmasından yana, ama bu denli abartılmasının da yanlış olduğunu düşünüyor Deutscher. Aynı şekilde, ünlü Amerikalı dilbilimci Noam Chomsky’nin, “Marslı bir bilimadamı buraya gelip araştırma yapsa, bütün dünyalıların aynı dilin farklı lehçelerini konuştuklarını düşünecektir” demesine özünde katılsa bile, “lehçeler” arasındaki farkların önemli, bazen de belirleyici olabildiğini savunuyor.
Guugu Yimithirr, adını muhtemelen benim gibi hiç duymadığınız ama en az bir kelimesini, yeri geldikçe ve sanırım ekseriya bir tebessüm eşliğinde kullandığınız bir Avustralya yerli dili ve lehçe farklarıyla algı farkları arasındaki ilişkiyi örneklemek için bire bir. “Kanguru”nun adını bize armağan eden bu yerliler, bizden farklı olarak “insanmerkezli” değil, “güneş-merkezli” bir dil konuşuyorlar. “Ayağının kuzeyinde bir karınca var” diyorlar mesela; “Balık, dükkânın güneydoğusunda satılıyor” diyorlar. Guugu Yimithirr dilinde, “önüm, arkam, sağım, solum sobe” yok çünkü; “yanımda, karşımda, ardımda, üstümde” de yok. Bir şeyin yeri, güneşe göre belirleniyor. Böyle konuşuyorlar ve Deutscher’e göre, biraz da yüzyıllardır böyle konuşmaları sayesinde, yıldızsız bir gecede ve hiç bilmedikleri bir yerdeyken bile, güneşin nereden doğup nereden batacağını anında söyleyebiliyorlar size.
Ama “lehçe” farklılıklarının izini, adını bile duymadığımız uzak halkların uzak dilleri üzerinden sürmek zorunda değiliz. Her şeyi erkek ve dişi diye ikiye ayıran Fransızca, İspanyolca, İtalyanca karşısında bir İngilizin (ve tabii bir Türkün) şaşkınlığını düşünebiliriz mesela. Ya da Almanca ile Yunancanın erkekle dişinin yanına bir de cinsiyetsiz üçüncü tür kattığını hatırlayabiliriz. Tabii, yuvarlaklığına uygun bir şekilde İspanyolcada “dişi” olan elmanın (la manzana), kim bilir artık belki sertliğine, sululuğuna ya da Adem’in onu işlevselleştirme biçimine hürmeten Almancada “erkek” kılınarak (der Apfel) kutsandığını düşünebiliriz. Deutscher, ana dili Almanca ve İspanyolca olan iki denek grubuna, birer insan ismiyle eşleştirilen İngilizce kelimeler ezberletmeye çalıştığında, denekler, kelimelerin kendi ana dillerinde adlandırdığı şeylerin cinsiyetiyle, onlara verilen insan isminin cinsiyeti çakıştığında daha başarılı oluyorlar. Elmaya “Patricia” derseniz bir İspanyol daha kolay hatırlıyor onu; “Patrick” derseniz bir Alman.
Anadili İngilizce, Fransızca ya da İtalyanca olan birinin, Türkçe, Vietnamca, Macarca ve Fincede herkesten ve her şeyden “o” diye söz etmemizdeki toptancılığı (öyle ya he mi, she mi, it mi; erkek mi, dişi mi, cansız mıdır o) kavraması da zor. Ama bu “cinsiyetçi” diller, “kardeş” demenin, “kardeşlik” demenin, “komşu” demenin, “arkadaş” demenin güzelliğinden de yoksunlar. İbranicede mesela, cinsiyetsiz bir “arkadaş” kelimesi yok, her arkadaş ya kadın, ya erkek olmak zorunda. Hem ayrımcı, hem gizemsiz velhasıl. İngilizcede keza, “kardeşlik” kavramı, “sisterhood” ve “brotherhood” diye ikiye bölünüyor hemen; bizse “kardeş” kelimesini yanına bir şey eklemeden “ayrımcı” kılmak istediğimizde, eskiye, esasen benim çok sevdiğim “hemşire”yle “birader”e dönmek zorundayız artık.
Sonuçta, “Farklı düşünüyor, farklı konuşuyoruz ve farklı konuştukça, belki biraz daha farklı düşünmeye başlıyoruz” diyor Deutscher. “Ama” diye ekliyor, “Her şekil, her renk, her duygu her dilde vardır. Adı konmamış olabilir henüz. Adının olmaması, onu göremeyeceğiniz, hissedemeyeceğiniz, anlatamayacağınız anlamına gelmez.”
Galiba, tam da burada başlıyor dünya dili; dil kâşifliğinin en saf biçimi olan edebiyatın kutsal buyruğu “oku” diye değil, “tarif et” diye veriliyor çünkü. Deutscher’in kitabını kapatırken, her konuya illâ ki doğayı tarif ederek girmeyi seven nice İstanbullu yazarın olmazsa olmaz “erguvanî”si, başka dillerde kendine nasıl bir eş bulacak diye düşünüyordum ben. Ya, İngilizcenin o çamurlu, o buruk rengi; o cam kırığından bulanık, çimen yaprağından soluk, çağla derisinden sert, zehir yeşilinden yumuşak, sabah yağmurundaki Haliç mavisine çalan “teal” rengi, bizim diyarda kiminle aşık atacak? Sahi, “somon” diye bir renk var mıydı siz çocukken?
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012