Yıldıray OĞUR
Türkiye’de Meclis’in tarihi bugünlerde birilerinin cehaletle söylediği gibi dış baskıyla, özentiyle değil belki bir âyet-i kerimeyle başlatılabilir: “Bir hüküm verirken onlarla istişare et.” (Ali İmran/159)
Bundan 150 yıl önce Ayasofya Camii’nin kürsüsünden Ali Suavi de bu öz güvenle seslenmekteydi:
“Hükümet-i İslamiye şûra üzerine tertip olunmuştur. En salih ve adil zat bile hükümete hâkim olsa bulunduğu makam yine kendisini efkâr-ı halisanesinden hariç harekette bulundurmaya sebep olur…”
Yeni Osmanlı aydınlarının en güçlü sesi Namık Kemal, yurt dışından gizlice ülkeye sokulup değerinin beş katı fiyatına satılan gazetelerden “ve şavir hum fi’l emr nassı sarihi ile usul-u meşveret emredilmiştir. Bu açık emir iken neden devletimiz de muteber değildir” diye sormaktaydı.
Bütün bu sesler 1876’da Kanun-ı Esasiye’yi ilan ettirdi ve 18 Mart 1877 günü Dolmabahçe Sarayı’nın, 115 temsilcinin hazır bulunduğu Muayede Salonu’nda toplanan Meclis-i Mebusan, Padişah 2. Abdülhamid’in “Hak teala hazretleri cümlemizin mesaisini mazhar-ı tevfik buyursun” duasıyla açıldı.
Bundan tam 140 yıl önce, dünya parlamentolar tarihi içinde de epey erken bir vakitte açılan Meclisimiz iki yıl sonra savaş şartları baş gösterince de kapatılmadı, tatile gönderildi.
Ama bu 30 yıllık uzun tatil boyunca da o Meclis’in yeniden açılması için Nakşi Şeyhi Erbilli Esad Efendi’den Enver Paşa’ya, Bediüzzaman Said Nursi’den laik Ahmet Rıza Bey’e, “İslamcı” Mehmet Akif’ten hümanist Tevfik Fikret’e, milliyetçi Ziya Gökalp’e kadar ülkenin yetişmiş insanları sürgün, hapishane demeden mücadele ettiler.
Ve 23 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet’in ilanından sonra yapılan seçimlerin ardından 4 Aralık 1908 sonra yine 2. Abdülhamid’in “Memleketimizin Kanun-ı Esasi ile idaresi hakkındaki azmim kat’i ve kesindir” mesajıyla ve Mebusan Marşı’nın çalınmasıyla Meclis yeniden açıldı:
Osmanlılar bugün oldu muzaffer,
Fethetti yeniden vatanı asker,
Açtı mebuslara yolu süngüler,
Yaşasın Niyazi, yaşasın Enver!
Gökyüzünde şühedanın hayali,
Alkışlıyor sanki ruhi Kemali
Ah, ölmeden görmeliydi bu hâli,
Kıymetli, muhterem vatanperver,
Al bayraklar bulutları sarıyor,
Şenliğimiz asumana varıyor,
Mazlumlara, zalimler yalvarıyor,
Hey Allah'ım bu nasıl ruz-ı mahşer?
Bir yıl sonra 31 Mart Vakası sırasında basılıp vekilleri şehit edilen, İstanbul’un işgaline rağmen Misak-ı Millî kararını alan meclis bu Meclis’ti.
Bu 50 yıl boyunca toplum Meclis, meşruiyet fikrini o kadar benimsemişti ki İstanbul’un işgal edildiği 1918’den Ankara’da Meclis’in kurulduğu 1920’ye kadarki iki yıllık iktidar boşluğunun ortaya çıktığı fetret devrinde Anadolu’da şehirlerde halk, meclislerini kurarak “Yerel Kongre İktidarları” ile kendi kendini yönetmişti. Denizli’de yerel kongrede alınamayan bir karar için şehrin halkı meydana çağrılarak oylama yapılmıştı.
İstiklal Harbi tarihinde direniş cemiyetlerinin adının müdafaa-i hukuk olması da mücadelenin Millî Kongre, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi diye meclisler üzerinden örgütlenmesi de bu yüzdendi.
İşgalcilerin baskısıyla Meclis-i Mebusan’ın kapatıldığı 11 Nisan 1920 gününden sadece 12 gün sonra Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılması da tesadüf değil bu sürekliliğin, yeni açılan Meclis’te İstanbul’dan Ankara’ya gidemeyen vekillerin üyeliklerinin düşürülmesi önerisinin “Onlar milletin oyuyla seçildi” diye reddedilmesi de meşruiyet fikrinin ne kadar yerleşmiş olduğunun göstergeleriydi.
Birinci Meclis’te kürsünün arkasında bugün “Egemenlik Kayıtsız ve Şartsız Milletindir” yazısının olduğu yere “ve şavir hum fi’l emr” âyeti yazılı levha asılmış, İstiklal Harbi’nin en küçük kararı bile Meclis’te görüşülerek hayata geçirilmişti.
13 Nisan 1921 günü Yunan güçleri Ankara’ya yaklaşmışken, cephelerden kötü haberler gelirken, Meclis’te Hüseyin Avni Bey’in (Ulaş) verdiği Erzurum’da yayınlanan Alemdağ gazetesinin yazarlarından Mithat Bey’in bir yazısından dolayı tutuklanmasıyla ilgili gensoru görüşülmekteydi. “Gensoru da ne oluyor, cepheler kan ağlıyor” diye yerinden sataşan Tunalı Hilmi Bey’e Hüseyin Avni Bey şöyle cevap vermişti: “Cepheleri tutacak, kanundur, adalettir.”
1946’da adil seçimler için Mersin Arslanköylü Yörük kadınların aylarca hapis yattığı, 14 Mayıs 1950 günü ilk demokratik seçimde oy vermek için yaşlı teyzelerin amcaların sandık önlerinde sabahladığı Meclis’in üyeleri 27 Mayıs darbesinden sonra toplanıp Yassıada’da yargılanırken, darbecilerin bile aklına gelen tek yönetim şekli kendi Kurucu Meclis’lerini kurmak oldu.
1925’te İstiklal Mahkemesi’nin vekil üyelerinin idamına karar verdiği Şeyh Said’in torunun 1957’de vekil olarak girdiği, 1991’de protestolar altında yemin edemeyen Leyla Zana’nın 10 yıl hapis yatıp, 2011’de milletvekili olarak döndüğü, 1999’da Merve Kavakçı’yı başörtüsü yüzünden yemin ettirmeyen ama 2015’te kardeşi Ravza Kavakçı Han’ın başörtüsüyle yemin ettiği
1972’de, 80’lerde idam kararlarını alan, 2004’de idamı ceza yasasından çıkaran meclis de aynı Meclis’ti.
1961’de yanlış kişiyi cumhurbaşkanı seçmesin diye askerlerin sardığı, 1989’da ilk sivil cumhurbaşkanının yemin ettiği, 2007’de eşi başörtülü cumhurbaşkanı adayının önünü kesmek için 367 şartının uydurulduğu, aylar sonra aynı adayın Cumhurbaşkanı seçilip yemin ettiği de aynı Meclis’ti.
1962’de darbecilerin etrafını askerlerle kuşattığı, 1980’de kapısına kilit vurduğu, 2016’da bombaladığı Meclis’le; darbecilerin Başbakan’ını astığı partinin devamı olan partilerin darbeden bir yıl sonra çoğunluğu alarak geri döndüğü, 1971’de darbecilerin muhtırasını okutmamak için vekillerin kürsüye yürüdüğü, 1991’de 11 yıl önce darbecilerin kapattığı iki partinin koalisyon ortağı olarak hükûmet kurduğu, 1999’da şiir yüzünden hapse atılmış belediye başkanının 2003’te başbakan olarak hükûmet kurduğu, darbeleri araştırmak için komisyonlar kurulan, 15 Temmuz gecesi bombalanırken bile salonundan vekillerin, bakanların meydan okuduğu meclis de aynı Meclis’ti.
150 yıllık yakın tarihimizin kalbi Meclis’tir. Ne kadar aşağılansa, kapatılsa, yetkileri elinden alınsa, “el kaldır, indir” muamelesi yapılsa da siyasi tarihimiz bu Meclis’te yazılmıştır. Yerli ve millî, genlerimize yerleşmiş bir siyasi model aranıyorsa çok eskilere, Bilge Kağan, Tonyukuk, Kanuni’ye gitmeye gerek yok, bugün var olan bütün ideolojilerin doğduğu son 150 yıllık tarihin gösterdiği gibi o Meclis’ti. 15 Temmuz gecesi darbeciler de görünürde kendi ‘meşruiyet’leri için en aptalca gibi görünen işi yapmış, vekillerin toplanıp, kendilerine meydan okumasından ürküp, jetlerle Meclis’in çatısına bomba atmışlardı.
O yüzden hangi sisteme geçiyorsak o sistemin kalbi de Meclis olmalıdır ya da artık şöyle demeliyiz olmalıydı.
Hele de söz konusu olan Türkiye için bir ihtiyaç hâline gelmiş olan ama net bir yasama-yürütme ayrımı, yasamanın yürütme üzerindeki kontrol ve denetleme mekanizmaları olmadan düşünülemeyecek Başkanlık Sistemi’yse...
Ekim 2015’te ABD Senatosu’nun Silahlı Hizmetler Komitesi’nde ABD’nin Suriye politikaları hakkındaki soruları cevaplamak üzere Savunma Bakanı Ashton Carter ifadeye çağrılmıştı. Atanmış bakan Carter’ın 13 yıldır Senato’da Kuzey Karolina’yı Senatör Lindsey Graham’in zor soruları karşısında terlediği görüntüler Türkiye’de epey popüler olmuş hoşumuza gitmişti.
https://www.youtube.com/watch?v=C-CocsaTfAE
Türkiye’de Meclis’te başkanlık sistemi yasasının görüşüldüğü günlerde, dünyada başkanlık sisteminin en iyi modeli kabul edilen ABD senatosunda da başkanın atamak istediği bakanlar sorgu suale çekilmekteler. Sadece onlar değil; aralarında büyükelçilerin, genel müdürlerin olduğu 1200-1400 civarı üst düzey bürokrat da senatodaki ilgili komitelerde sorgulanıp onaylandıktan sonra başkan tarafından atanabilecek.
Hearing denen o sorgu sualler sadece atamalarla da sınır değil, kongredeki komiteler yasalar yapılırken, önemli siyasi kararlar arifesinde bakanları, genelkurmay başkanlarını komutanları, istihbarat başkanlarını ya da uzmanları tanık olarak, gelmezse celple çağırıp sorgu suale çekmeye hakkı var. Bu sorgu sualler TV’den canlı yayınlanıyor, tanıklara; gerekiyorsa doğruyu söyleyeceklerine yemin dahi ettiriliyor.
Ama yeni cumhurbaşkanlığı yasası yasalaşırsa, herkes Cumhurbaşkanı-Meclis ilişkisine baktığı için arada kaynadı, Meclis’in bakanlar üzerinde herhangi bir kontrol yetkisi de kalmayacak.
Atanmış bakanlar ve seçilmiş vekiller Meclis komisyonlarında, genel kurulda karşı karşıya gelip tartışmayacaklar, bakanlar hakkında gensoru, güvenoyu, araştırma önerisi verilemeyecek, sözlü soru sorup cevap alınamayacak, cevap yetersizse bir soru daha sorulamayacak ya da vekiller hükûmet sıralarına dönüp seslenmeyecekler. Tasarıyla, Meclis’in kabine üzerine elinde bırakılan tek kontrol mekanizması yazılı soru sormak… Bakanlar bu sorulara Meclis’e gelerek değil, yine yazılı olarak cevap verecekler.
Böyle bir sistemde bırakın bir bakanı Ankara’daki alt düzey bir müdür bile seçilmiş vekillere karşı herhangi bir sorumluluk hissi duymayacak, hesap vermeyecek, telefonlarına çıkmayacak, belki yolda görse tanıyıp saygılarını bile bildirmeyecek.
Bugün Meclis’te görüşülen yasaların çoğunun yürütmenin istediği yasalar olduğu düşünülürse, cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu yasaların çoğu Meclis’e uğramadan çıkarılabilecek. Peki, Meclis ne yapacak?
Eğer mevcut kanunların ve anayasanın değiştirilmesi gerekmezse çoğunlukla kendi kendilerine konuşacak, vekiller birbirilerini daha yakından tanıma fırsatı bulacaklar. Sayı 550’den 600’e çıkınca daha az sıkılacakları kesin.
Türkiye’de bürokratik vesayet olduğu, mevcut sistemin, demokratik sistemin dışında devleti temsil eden Cumhurbaşkanı modelinin bu bürokratik vesayet için üretilmiş bir model olduğu, yargı bürokrasisine seçilmişlerin atama yapamamasının da bu kapalı devre modelin bir parçası olduğu eleştirileri çok haklı.
Ama bürokratik vesayeti bitirmenin yolu; iktidarı seçilmiş Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında daha eşit dağıtmak, yürütme ve yasama arasındaki ayrımı daha netleştirip, Meclis’i en azından atanmışları denetleyecek mekanizmalarla güçlendirmek olmalıydı. Atanmışların seçilmişler tarafından denetlenmesinin imkânları artırılmadıkça yeni bürokratik vesayetlere kapı açılacaktır.
140 yıldır her şeye rağmen ayakta kalmış, artık başında gururla taşıdığı bir yara izi olan, onun hukukunu korumak için hukuk fakültesi öğrencilerinin kapısında şehit düştüğü Meclisimiz daha fazlasını hak ediyordu
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025