Yıldıray OĞUR
Adli Yıl önceki gün Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Kongre Merkezi’nde düzenlenen törenle açıldı.
1943’den 2014’e kadar kesintisiz düzenlenen törenler önce Ankara Hukuk Fakültesi salonunda ardından Yargıtay Salonu’nda yapılmıştı. Son üç yıldır ise Cumhurbaşkanlığı Külliyesi adli yıl açılışlarına ev sahipliği yapıyor, 71 yıl boyunca sadece Yargıtay başkanlarının ve daha sonra Barolar Birliği başkanlarının konuştuğu, siyasilerin dinlediği törenlerde artık Cumhurbaşkanı da konuşuyor.
Bu sene Cumhurbaşkanı konuşmasına mekan yüzünden töreni protesto eden 52 baroya tepki göstererek başladı.
Ve ardından bu tercihin kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çelişmediğini anlattı:
“Bilindiği gibi Anayasamızın amir hükümleri gereğince, cumhurbaşkanı sadece yürütmenin değil, aynı zamanda devletin de başıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Milletinin birliğini, beraberliğini, tüm kurumlarıyla etkin şekilde işlemesini temin, cumhurbaşkanının en öncelikli görevidir. Anayasamızın lafzında ve ruhunda açıkça yer alan bu yaklaşımı, kuvvetler ayrılığı için bir tehdit değil, tam tersine birleştirici bir güç olarak görüyoruz.
Yasamanın, yürütmenin ve yargının kendi içlerinde bağımsız bir şekilde çalışması, hepsinin de, Anayasa'da cumhurbaşkanına verilen 'devletin başı' misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir.”
Tabii ki Montesquieu kuvvetler ayrılığı derken, kavga ederek birbirine küsmüş kuvvetlerden bahsetmiyordu.
Çatışmayan ama birbirini denetleyen kuvvetler arası bir dengeyi anlatmaya çalışıyordu.
O yüzden yasama, yürütme ve yargının üzerine birleştirici bir güç olarak “devletin başı” nı koymak klasik kuvvetler ayrılığına dayalı demokrasilerden farklı bir modele tekabül ediyor.
Zaten Cumhurbaşkanı da konuşmasında dünyada tek ve değişmez bir kuvvetler ayrılığı uygulaması olmadığını söyledi.
Örnek olarak da Amerika Birleşik Devletleri'nde seçimle gelen başkan yardımcısının aynı zamanda Senato'nun başkanı olmasını, yine ABD’de “Anayasa Mahkemesi'nin tüm üyelerinin Başkan tarafından atanmasını” verdi.
Sonra da şöyle dedi: “Görüldüğü gibi, Amerika Birleşik Devletleri'nde bu durum, yürütmenin yasama organı üzerindeki tahakkümü, bir başka ifadeyle kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı bir durum olarak anlaşılmamaktadır.”
Gerçekten uzun yıllardır tartışılsa da 250 yıllık bir tarihi olan bu uygulamaların kuvvetler ayrılığına aykırı bir durum olarak anlaşılması pek mümkün değil.
Çünkü ABD’de Başkan Yardımcısı Senato’nun başkanı ama bu sembolik bir başkanlık. Sadece Senato’da oylamada 50-50 eşitlik çıkarsa oy hakkına sahip. Bu da çok nadiren olan bir durum bu. 1945’den bu yana 53 kez başkan yardımcıları oy kullanmışlar.
Bunun dışında Başkan Yardımcısı’nın Senato’nun çalışması, gündeminin belirlenmesinin üzerine herhangi bir otoritesi bulunmuyor. Başkan’ın konuştuğu oturumlar dışında oturumları yönetmiyor, oylamalarda bulunmuyorlar. Başkan Yardımcısı seçilmiş olmasına rağmen aslında tek işi “Başkanın ölmesini ya da görevden alınmasını beklemek”
ABD sisteminde en hayati kurumlardan biri olan Anayasa Mahkemesi üyelerini de Başkanlar seçiyor ama bu da “ben seçtim, hayırlı olsun, Allah utandırmasın” şekilde olmuyor.
Dokuz mahkeme üyesi “iyi halde oldukları” sürece yani ömür boyu bu pozisyonda kalabiliyorlar. Şayet kendileri emekli olmak istemezse.
ABD Başkanları boşalan üyelikler için adaylarını ülkenin en iyi hukukçuları arasından seçiyor, adaylara önce Senato Hukuk Komisyonu onay veriyor. Ardından Senato’da aday sorgulanıyor ve mahkeme sorgusuna benzeyen bu sorgu canlı yayınlanıyor. Burada özel hayatından, siyasi konulardaki görüşlerine kadar her şey soruluyor. Senatörler adayın en ufak açığını, yalanını bulmaya çalışıyorlar. Son olarak onay için Senato’da oylama yapılıyor. Bütün bu süreçleri geçen adayların mahkeme üyeliği onaylanmış oluyor.
Örneğin 1987’de Ronald Reagan’in mahkemeden emekliliğini isteyen bir üyenin yerine önerdiği bir yargıç, politik görüşleri yüzünden Senato’dan onay alamamış, ikinci isim Senato’daki sorgusu sırasında gençliğinde marijuana kullandığı ortaya çıkınca adaylıktan çekilmiş, ancak üçüncü gösterdiği aday Senato’dan onay alabilmişti. Yine 2005’de oğul Bush’un mahkeme üyeliğine önerdiği isim, Senato’daki sorgusu sırasında hukuk bilgisi yetersiz bulununca hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratların isteği üzerine adaylıktan çekilmişti. Obama’nın başkanlığının son yılında bir mahkeme üyesi vefat edince, yerine birini aday göstermiş ama atama hakkını yeni Başkan’a bırakmadığı için Senato 235 gün direnmiş, sonunda adaylık süresi dolmuştu. En son Trump’ın mahkemeye aday gösterdiği Brett Kavanaugh’un Senato’da günler süren sorgusunu bütün dünya izledi. Kavanaugh’un 17 yaşındayken bir lise partisinde kendisine cinsel saldırıda girişiminde bulunduğunu söyleyen bir üniversite öğretim görevlisi kadın Senato’da gözyaşları içinde ifade vermişti.
Şu anda da ABD Anaya Mahkemesi’nin biri baba Bush, ikisi Clinton, ikisi oğul Bush, ikisi Obama ve ikisi Trump’ın atadığı dokuz üyesi var.
Syahların haklarından, silah bulundurmaya, kürtajdan, eşcinsel evliliklerine kadar ülkedeki en önemli tartışmalarda son sözü söylemiş, herkesin kararlarına itibar ettiği, Senato’da Başkan konuşurken alkışlamayan, ayağa dahi kalkmayan, kuvvetler ayrılığı ilkesine harfiyen uyan bir kurum ABD Anayasa Mahkemesi.
Ama tabii dünyanın gelişmiş demokrasilerindeki bu 250 yıllık tecrübe ve kuvvetler ayrılığı deneyiminden bizim öğrenebileceğimiz bir şey yok.
Bütün ülkelerin kendilerine özgü demokrasileri ve kuvvetler ayrılığı prensipleri var!
Önceki günkü törende Yargıtay Başkanı’nın Türkiye’deki hukuk düzenini eleştiren AB İlerleme Raporu için dediği gibi eleştiriler de bir anda “değersiz bir kağıt parçası” olarak ilan edilebilir.
Ya da aynı törende konuşan Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun dediği gibi “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır, biz o yüzden buradayız.”
Neyse ki Feyzioğlu bu cümleye “Atatürk’ün dediği gibi” diye başlamamış
Çünkü Atatürk’ün böyle bir sözü yok. Atatürk’ün konuşmalarının olduğu hiçbir kitapta böyle bir söz geçmiyor. Nutuk’ta geçmiyor. Hatıratlarda geçmiyor. 1930’dan itibaren Cumhuriyet gazetesi arşivi, 1950’den sonraki Milliyet gazetesi arşivinde kelime araması yapılabiliyor. Orada bu sözün bir benzerinin geçtiği en eski tarih 2006.
Beşiktaş-Konyaspor maçında açılmış “Mevzubahis Beşiktaş ise gerisi teferruattır” yazan bir Çarşı pankartı.
Tabii sözün “söz konusu vatansa...” versiyonunu popüler yapan ise 2007 yılında Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt olmuştu. İlk olarak da o bu sözün Atatürk’e ait olduğu iddia etmişti.
Peki ne vesileyle böyle bir söz söylemişti? Çünkü bir kaç ay önce hükümete Cumhurbaşkanlığı için muhtıra veren Genelkurmay Başkanı eleştirilerin odağındaydı, Harp Akademileri açılış töreninde, askere yönelik eleştirilere kızıp şöyle demişti:
“Şunun bilinmesini isterim ki, her şeyin bir hududu vardır, bu hududu kimsenin zorlamaması gerekir" diyen Büyükanıt, "Türk Silahlı Kuvvetleri üniformasını 53 yıldır büyük bir onurla taşıyorum. Bütün Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları gibi şanlı al bayrağımız üzerine el basarak ettiğim yeminle bu mesleğe başladım. Bu yemine asla ihanet etmedik ve etmeyeceğiz. Ulu Önderimiz Atatürk'ün dediği gibi 'Söz konusu vatan ise gerisi teferruattır"
Sonraki kullanımlarının da pek hoş hatıraları yok.
2008’de İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, AK Parti’ye kapatma davasıyla sonuçlanacak üniversitelerde başörtüsü özgürlüğü paketine karşı 1000 akademisyeni toplayıp, başörtüsüne özgürlük getirilmesine karşı bağırıp çağırdığı konuşmasını böyle bitirmiş ve ayakta alkışlanmıştı: Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.
O yüzden belki Feyzioğlu’nun geldiği gelenekte, söz konusu vatansa Deniz Gezmiş’in idamı için el kaldırmak, söz konusu vatansa 12 Eylül darbesini desteklemek, söz konusu vatansa 27 Nisan’a, AK Parti kapatma davasına destek vermek teferruattan olabilir.
Ama o gün adli yıl açılışı için o salonu doldurmuşların çoğunun hafızalarında söz konusu vatansa teferruata dönenlerle ilgili muhakkak acı hatıralar vardır.
Özellikle de hukukun, demokrasinin, özgürlüklerin teferruata döndüğü dönemlerle ilgili.
Bir adli yıl açılışında edilebilecek en berbat sözü alkışladıklarını da bir gün mutlaka hatırlayacaklardır...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025