Demir Küçükaydın
Birkaç gün önce yazdığımız bir yazıda, kendi bloğumuzun istatistiklerine de dayanarak, #Hayır diyenlerin tabiri caiz ise “çaktırmadan” (Yani iktidarın tutuklamak, işten atmak vs. gibi keyfi uygulamalarına maruz kalmamak için, kimliğini açığa vurmamaya dikkat ederek sosyal medyada konuyla ilgili beğenme ve paylaşmaların düşmesi) çok büyük bir enerji topladığını ve hızla aktive olmaya hazır olduğu (Bloğa girişlerin adeta patlama yapması) gözlemini yapmıştık.
Arada başkalarının da günlük hayatındaki gözlemleriyle benzer sonuçlara ulaştığını duyduk ve gördük.
Bu gözlem elbet, #HAYIR diyeceklerin havuzu içinden bir gözlem olabilir. Ve muhtemelen öyledir de.
Ama #Hayır diyenlerin kendi havuzunun içinde bile olsa, bu ruh hali değişimi, bu mücadeleyi kazanabilecekleri yönünde bir inancın ve mücadele etme azminin ortaya çıkması çok önemlidir.
Son birkaç hafta içinde, genel psikolojinin çaresizlik, küskünlük, panik ve umutsuzluktan bir mücadele kararlılığına doğru dönüşüm gösterdiği giderek daha çok netleşiyor. Herkes bunun bir varoluş sorunu olduğunun farkında ve varını yoğunu ortaya koymaya hazır.
Tarafsızlara veya Hayır demeyeceklere ulaşmak için önce #Hayır diyenlerin kendilerinin toparlanmaları ve onlara ulaşma kararlılığıyla mobilize olmaları; örgütlenmeler yapmaları hayati önemdedir.[1]
Şimdi bunun gerçekleşmeye başladığını söyleyebiliriz.
Bunun en esaslı kanıtlarından biri dün Kadıköy’de #Hayır Kadıköy’ün tertiplediği “Etkinlik” veya Forum’un gördüğü ilgi idi.*
Önce okuyucu için kaynaklar ve ön bilgiler.
#Hayır Kadıköy’ün Facebook sayfasının adresi şöyle:
https://www.facebook.com/HAYIRKadikoy/
Bu sayfada Yeldeğirmeni Sanat Merkezi’ndeki HAYIR Diyenler Buluşuyor etkinliğinin neredeyse tamamının videosu izlenebilir.
Video’nun linki şöyle:
https://www.facebook.com/HAYIRKadikoy/videos/1820841908157090/
Şurada da bir özeti var:
https://www.facebook.com/HAYIRKadikoy/posts/1820846344823313
Ayrıca Hayır Kadıköy’ün önerdiği, örgütlenme planının görsel bir sunumu da şu adreste bulunuyor:
https://prezi.com/hw14t5h9frmx/hayir-inisiyatifleri/?utm_campaign=share&utm_medium=copy
*
“Etkinlik” de denilen foruma 800-900 civarında katılım olmuş.
Salon bu kadar insanı alamadığından iki ayrı projeksiyonla mekân dışında da gösterildiği gibi sosyal medyada da canlı olarak yayınlanmış bulunuyor.
Etkinliğe gelenlerin verileri toplanarak mahalle bazındaki örgütlenmelerin temeli atılmış.
Çok moral verici ve canlı bir etkinlikmiş.
Bu genel bilgilerden sonra bu etkinliğin tarihsel arka planı ve üzerine bir kısa değerlendirme de yapılabilir.
Bu etkinlik bir bakıma Gezi’nin kalıntılarının, arada yaşanan deneylerin de derslerini gözeterek, yeni baştan silkinme ve toparlanma, kendi göbeğini kesme çabası olarak değerlendirilebilir. Bunu zaten dünkü forumda birkaç konuşmacı da dile getirdi.
*
Bu etkinliğin analizini Gezi ile kıyaslamalı bir biçimde yapmayı deneyelim.
En azından şu üç başlık altında Gezi’nin (ve tabii var olan örgütlerin de) zaafları aşılmaya çalışılıyor görünüyor:
· Örgütsel Temsil yerine Birey Hukuku.
· Karar alma ve uygulama mekanizmalarının gerekliliğinin kabulü
· Yerelleşme ve Merkezileşmenin birbirini tamamlar biçimde ele alınması.
Gezi’de bu üç konuda zaaflar birbirini yaratıyor ve güçlendiriyordu.
Kadıköy #Hayır’ın girişimi bu zaafları aşmaya yönelik görülüyor.
Bu bakımdan analiz edilmesi, bilinmesi ve anlaşılması çok önemli.
Bunları kısaca ele alalım.
Gezi’ye katılanlar ve sonra da forumlara katılanlar bilirler, her türlü karar almayı, örgütlenmeyi olanaksızlaştıran bir yaklaşım Gezi’ye egemendi ve bunun demokrasi olduğu sanılıyordu.
İşleyiş şöyleydi, forumlar atomlarına ayrılmış bireylerin iç dökme alanlarına dönüyor, farklı fikirler etrafında yoğunlaşmış görüşlerin çoğunluğu kazanma çabası, eşit koşullarda yarışması ve karar alınması gibi hiçbir çalışma biçimi görülmüyordu. Tüm İstanbul ve Türkiye’deki Gezi kitlesinin, forumlarının, dayanışmalarının, yatay haberleşme kanalları; ortak organlar yaratılması gibi bir problem ve çaba ise hiç görülmüyordu.
Bu nedenle forumlar enerjinin toplandığı ve kararlar alıp eyleme dönüştüğü alanlar olmaktan çıkıyor, enerjinin tükendiği birer boşalma alanı olarak kalıyordu.
Ama bu arada fiili uygulama ve kararlar birkaç komisyon ya da aslında Gezi’nin bileşimiyle ilgisiz bir takım örgütlerin toplandığı yerlere (“Taksim dayanışma” gibi) kalıyordu.
Karar alma, oylama ve örgütlenmeyi haklı denebilecek kaygılarla reddetme, fiiliyatta tam aksine en anti demokratik, en korkulanın başa geldiği bir sonuç yaratıyordu.
Atomlarına ayrılmış bireylerin, farklı önceliklere, kavramlara, dayanan konuşmalarının demokrasi olmadığı anlaşılamıyordu.
Demokrasi ancak netleşmiş sistematik görüşler etrafında birleşenler arasında eşit haklarla yapılan fikir mücadelelerinin olduğu bir ortamda olur. Bunun da önceliklere göre genelden özele doğru yapılması gerekir. Bunun için de gündemin yani önceliğin ne olması gerektiği tartışması esas demokrasinin ve sorunun özünü oluşturur.
Bir gündem ve toplantı akışı şemasının farkı bile görülmüyordu.
Gündem tartışması içeriğe ilişkindir. Önceliğin ne olduğuna.
Akış ise, bir usul sorunudur. Yani akışın başında ilk işin gündemin tartışılması olduğunu belirler ve gerisini Toplantıya bırakır. Toplantının kendisinden daha üst organ yoktur çünkü.
Hâlbuki ister Gezi’nin ve Forumların toplantılarında, ister HDP gibi partilerin Toplantı duyurularında Gündem diye akış belirtilir, ama akış fiilen gündem tartışması ve kararlaştırılmasının yerini almış Gündem tartışması gündemden çıkarılmıştır.
Bu HDP’yi de Gezi’yi de öldüren en korkunç manüplasyonun kendisidir.
Fiiliyatta çok bireyci görünen Gezi aslında bireyleri atomlarına ayrılmış bırakarak, birey hukukunu da ortadan kaldırıyor ve bu boşluğu örgütlü gruplar dolduruyordu.
Keza buna bağlı olarak bir yanlış daha vardı özellikle dayanışma ve forumlarda görülen.
Bir gündem tartışmasının kendisinin en siyasi ve temel tartışma olduğu görülmüyor, gündem belirlemeler komisyonlara bırakılıyor, gündem diye de can alıcı politik sorunlar, strateji ve taktik sorunları değil (Örneğin Gezi’nin nasıl merkezileşeceği gibi); sosyolojik denebilecek sorunlar belirleniyor; böylece forumlar kendini içerik bakımından politik mücadelenin sorunlarını tartışmayı gündemden düşürmüş oluyordu.
Bunun tartışma biçimi olarak da bilimsel sempozyumların bir sunum ve onun eleştirileri biçimindeki biçimini benimsiyordu.
Evet, kendini politik olanın dışına atıyordu ama atışın kendi de bizzat bir politikaydı. Politik olmamak mümkün değildir çünkü.
Politik bir hareket ve örgütlenme ise sunumlar ve eleştirileri tarzında çalışamaz. Farklı sistematik tezlerin, programların, görüşlerin, karar tasarılarının, gündem önerilerinin mücadelesi ve çoğunluğu kazanıma çabası tarzında çalışabilir.
*
Gezi’nin bir diğer büyük yanlışı ülke çapındaki o muazzam hareketin Türkiye çapında bir örgütlenmeye dönüşmesi için hiç bir girişiminin olmaması ve dolayısıyla bunu başaramamasıydı.
Bu yöndeki birkaç girişim ise örgütlerin engellemeleri ile mümkün olmamıştı.
Mahallelere gitmeyi düşünmüş ama aynı zamanda buna paralel olarak Türkiye çapında insanların yatay olarak birbirini etkileyebileceği kanallar yaratma gibi bir derdi olmamış; çeşitli yerlerdeki fiili olarak ortaya çıkan forum ve dayanışmaların Türkiye çapında bir kongre veya konferans toplaması hedeflenmemişti.
*
Dünkü Forum’un bu üç zaafı da aşmaya yönelik olduğu görülüyordu.
Adının ve Biçiminin Gezi’nin forumlarını andırması yanıltıcı olmamalı.
Biçimsel benzerliğin içindeki anatomi incelenince farklı olduğu görülür. Balinalar suda yaşarlar ve balığa benzerler ama balık değildirler.
Dünkü Forum’un (Ki tertipleyenler belki de bilinçsiz olarak forum yerine “Etkinlik” kavramını kullanmayı tercih ediyor. Gezi’nin Forumlarından farkını hissettiklerinden olsa gerek.) Gezi Forumlarından farkı şuydu.
Dünkü Forum, ilk görünüşte tıpkı Gezi forumları gibi, bir iç dökme alanı olarak görülebilir. Ancak işlevi tamamen farklıydı.
O Gezi’deki Forum yapı ve biçimi farklı bir işlevin aracı olmuştu.
Dünkü Forum, Kadıköy #Hayır’ın Kadıköy’deki #Hayır diyenleri bir araya getirme, onlarla bağ kurma, onları örgütlenmeye yönlendirme çabasının bir aracıydı.
Bu bakımdan biçimi ve adı biraz Gezi forumlarına benzemekle birlikte mahiyeti ve içeriği tamamen farklıydı.
Dünkü Forum, bir örgütlenme çabasının, Forum biçimini, bu çabaların yoğun olarak gerçekleştirileceği ve birçok işlevin bir arada yapılabileceği bir olanak olarak değerlendirmesiydi.
Bunlar şöyle sıralanabilir.
· O kadar insanın bir araya gelerek moral ve mücadele azmi bulması, birbirini destekleyip bir sinerji yaratması.
· Yatay ilişkiler ve başka yerlerde kurulacak forumlar için bağlantılar kurulması ve bir ilk atılım verilmesi.
· Kadıköy’ün daha dar alanlarında, mahallelerinde kurulacak mahalle #Hayır’ları için bağlar kurulması ve bunların ilk tohumlarının atılması.
· Önerilen örgütlenme modelinin gelenlere aktarılması.
Yani forum baslında bir iç dökme değil, bir örgütlenme aracıdır ve bir taşla birkaç kuş vurulmasını sağlamıştır. İç dökme konuşmaları, tepkilerin ve mücadele azmini birbirine aktarmanın aracı olmuştur. Dış görünüşü kimseyi yanıltmamalıdır.
Öte yandan bizzat Forum’da da anlatılan ve görseli de sunulan, tasavvur edilen ama dayatılmayıp tartışılmak üzere ortaya atılan örgütlenme şeması, yukarıda değinilen zaafları aşmaya yönelik özellikler taşıyor. Bunların bayında da şu ikisi geliyor:
· Mahallileşildiği gibi aynı ölçüde ortaklaşma, merkezileşme
· Birey Hukuku
Bu nedenle dünkü forumu bir bakıma Gezi’nin yeniden bir toparlanma ve partilerin ve diğer küçük sol örgütlerin bütün fiili engelleyiciliği karşısında bir girişim gösterme, kendi göbeğini kesme çabası olarak değerlendirilebilir.
Örgütlenme sorunu önümüzdeki yazıların konusu olmaya devam edecektir.
Demir Küçükaydın
@demiraltona
https://demirden-kapilar.blogspot.de/
https://www.youtube.com/user/demiraltona
https://drive.google.com/open?id=0BxCB_Gtx8VYAcDREeTJVLW93MjA
[1] Çünkü taraflardan hangisi daha büyük bir kararlılık ve inisiyatif yeteneği, coşku, fedakârlık gösterirse o kazanmaktadır. Haziran ve Kasım seçimlerinde bu çok açık olarak görülmüştür. Haziran’da AKP dağınık, moralsizdi. Bu her yerde görülüyordu. Diktatörü durdurma kararlılığı ise her yerde görülüyordu. Yani seçim günü geldiğinde barajın aşılacağı aşağı yukarı belli olmuştu. Beklediğimizin üstünde oy almıştık. Kasım’da ise, bizler darmadağındık, karşı taraf tüm rezervlerini ortaya sürmüştü. Beklediğimizin altında oy aldık.
Yazarlar
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolArap rejimleri 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMuhafazakârlığın önlenemeyen düşüşü 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANGerilimle yönetmek ya da gerilimi yönetmek 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKKıyamet saatini durdurmak 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayGüney Kore ‘mucizesi’nin karanlık yüzü: Otoriter kalkınma 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTürkiye’nin Kürt Sorununu çözecek yaklaşım neden Suriye’de uygulanmasın? 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'nin umudu eğitim: Cumhuriyet’in en önemli başarısı, bugün sınav usulsüzlüğü ve fırsat eşitsi 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYolun sonu 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞGürsel Tekin konusunun pek konuşulmayan tarafı 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPanoptikon’dan Palantir’e: İnsan kalesi nasıl düştü 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.04.2020
30.03.2020
19.03.2020
18.03.2020
17.03.2020
10.03.2020
2.03.2020
1.03.2020
2.02.2020
3.01.2020