Fehmi KORU
Herkes nefesini tutmuş yarın sabah YouTube’a konulacağı ‘müjdesi’ bizzat Sedat Peker tarafından verilmiş yeni videoyu bekliyor; videoda gözleri faltaşı gibi açmaya yarayacak yeni bilgiler bulunması umuduyla…
Daha önce yayına konulmuş yedi video böyle bir beklentiyi doğurduğu gibi, ifşaat sahibi bu defa kollar ve bacakları kıracağından söz ederek beklentinin dozunu artırdı.
Kimsenin hevesini kırmak istemem, ama bu ülkede yeterince yaşamış, olayları yakından gözleme imkanı yanında biraz da tarih bilgisi bulunan herkes şimdiye kadar anlatılanlarda olduğu gibi bundan sonra anlatılacaklarda da ‘ilk kez söylenen’ bir şey bulunmadığını/bulunmayacağını biliyor.
Bu ülkede hiçbir şey tek bir kere olmuyor; defalarca aynı şeylerin tekrarlandığı bir ülke burası…
“Gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur” cümlesi en çok bizim ülkemize yakışıyor.
Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey suikastından başlayarak (1923) günümüze kadar işlenmiş siyasi cinayetlerin, bir kısmı ‘faili meçhul’ kalmış görünse bile, neden işlendikleri bilinir. “Neden?” sorusuna verilecek cevap ise meçhul kaldığı sanılan ‘fail’ hakkında yeterli bilgiyi sağlar.
Misal, “Uğur Mumcu’yu kim öldürdü?” sorusuna bugüne kadar yetkili ağızlar en az sekiz kez “İşte bunlar öldürdü” diye farklı kişi ve grupları işaret etmişlerdir. Kesin bilgim yok, ancak suçlanan kişilerden bazılarının halen cezaevinde bulunduğunu öğrensem asla şaşırmam.
Herhalde bir cinayeti birbirinden habersiz sekiz ayrı grubun işlediği dünya suç tarihinde pek görülmüş bir olay değildir.
Oysa bizde siyasi cinayetlerin çoğu ile ilgili dosyalarda bu garabet görülür.
Uğur Mumcu’nun uğursuz bir cinayete kurban gimesi ardından meydana gelen siyasetteki kaymalara yakından bakıldığında caninin suretinin belirdiğini fark edebiliriz.
Nitekim, Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu 2012 yılında yayımlanan ‘İçimden Geçen Zaman’ adlı anı kitabında, kendilerine “İşte caniler bunlar” diye sunulan senaryolara inanmadığını belli ediyor.
Şu bölümü Cumhuriyet’te tefrika edildiği biçimde aktarayım:
“Galiba Kurban Bayramı’ydı. Bayram için o aralar çok ziyarete gelen olmuştu. Hem taziye, hem bayram kutlaması yapıyorlardı. Biraz tedirgin olmakla birlikte ‘Bakalım kimmiş’ dedim. Açtık sokak kapısını.
Biri kız, biri erkek üç dört yaşlarında iki çocuğun ellerinden tutmuş bir adam bizim kapının önüne geldi. Sakallı, benim boyumda, biraz ince, lacivert bir ceket ve gri bir pantolon, ceket özensiz, pantolon ütüsüz, hafif eskimiş… Böyle bir kılık.
Hızlı bir şekilde, birbiri ardına, adeta nefes almadan konuşmaya başladı. Biraz aksanlı:
‘Sokaktaki caminin adının ‘ti camii’ olarak değiştirilmesi gerekir. Bunu sizin sağlamanızı istiyorum.’
Salonda karşılıklı ayakta duruyoruz. Yüzüne baktım, ‘Yanlış yere gelmişsiniz. Burası camilere isim veren veya isimlerini değiştiren bir yer değil. Benim yapacağım bir şey yok. Bunun için size yardımcı olamam’ dedim.
Daha sonra, artık çıkması gerektiğini hissettirecek şekilde kapıya doğru yürüdüm. Salondan çıktık. Adam durdu, bana döndü. Sesi düzelmişti. Son derece normal, son derece düzgün bir Türkçeyle ‘Olayın failini bulsak, sizin için yeterli olur mu?’ dedi. ‘Ben gerçeği istiyorum’ dedim.
‘Olayı yapanı bulsak, sonra etrafından da birkaç kişi bulunsa yeter mi? Çünkü siz ne isterseniz o olacak…’
Ben yine ‘Ben gerçeği istiyorum’ dedim.
Adam bunun üzerine; ‘Haa, anladım. Siz hepsini istiyorsunuz’ dedi. Üçüncü kez yineledim:
‘Ben gerçeği istiyorum.’
‘Siz hepsini istiyorsunuz. O zaman üç tane gül alacağım. Birini Başbakanlığa, birini Çeçenistan’a, birini de Uğur Bey’in öldürüldüğü yere koyacağım’ dedi.
Kapıyı açtım. Adam çıktı çocuklarla birlikte. Kapıyı kapatmamızdan sonra birkaç dakika geçmemişti ki, apartman içinden bağırmalar duyduk.
‘Olayların hepsi açığa çıksın! Bütün gerçekler açığa çıksın! Artık yeter! Buraya gerçek adımı da yazıyorum. Gerçek adım Mahmut Yıldırım. Buraya yazıyorum. Gerçekler açığa çıksın!’
Merak etmiştik, yukarı çıktık. Taziyeye gelenler için koyduğumuz masa ve defter hâlâ duruyordu. ‘Buraya yazıyorum’ dediği için merakla deftere baktık; hakikaten söylediklerini yazmıştı. Defteri yerine koyup eve geçtik.
Ertesi sabah ‘Defteri alıp saklamam gerekir’ diye düşünerek çıkıp baktım; ama artık defter yoktu.”
(Güldal Mumcu kitabında, bu kişinin Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım olduğunu nasıl fark ettiğini, Yeşil’in “ti”den kastının “hedef” anlamına geldiğini ayrıntısıyla anlatıyor.)
Asıl adının Mahmut Yıldırım olduğunu söylemiş -kod adı ‘Yeşil’ olan- o kişi kim mi?
‘Susurluk olayı’ olarak bilinen kaza sonrasında uzun uzadıya tartışılan ülkemizin üzeri örtülü tutulmak istenen faili meçhul siyasi cinayetler döneminin ismi en fazla telaffuz edilen tetikçisi…
Faili meçhul bilinen sayısız cinayetin faili.
Tek değil bu alanda, onun gibi pek çok ‘fail’ var, ancak en ünlüsü o…
Adı Kıbrıs’ta işlenen Kutlu Adalı cinayetinde de geçiyor.
O cinayetin faili Yeşil olmasa da, Adalı cinayetinde kullanılan silahla işlenmiş başka siyasi cinayetlerin faili o.
Kaç cinayetin?
Hangi cinayeti, bombalama olayını Yeşil yaptı?
Aslında bu soruların cevabını devlette bilmesi gereken herkes 1995 yılından beri biliyor.
Geçmişte değişik vesilelerle birkaç kez yazdığım bir olayı yeniden hatırlatayım.
1995 yılı Ramazan ayında Ankara’da birbiri ardına patlayan bombalar Emniyet’i Yeşil’e ulaştırır. Bir gece kulübünde derdest edilip Emniyet’te misafir edilir Yeşil ve orada onu ayrıntılı ifade vermeye mecbur ederler.
Polisler kendisini sabaha karşı MİT’in Yenimahalle’deki merkezinin kapısına bırakır ve ifadesinde irtibatlı olduğunu anlattığı MİT mensubuna bulunduğu yer bildirilir.
O gün bir de MİT’te ifadesi alınır. Daha sonra Diyarbakır savcılığına gönderilen MİT ifadesinde, Yeşil’in “Bana sahip çıktığı an devlet yanar” gibi cümleler sarf ettiği yazılıdır. MİT’e, “Esas Emniyet’teki sorgumu araştırın” da dediği bilinir.
Emniyet’te alınan o ifade hiç ortaya çıkmadı.
Yeşil ne oldu?
Ona ne olduğu da bilinmiyor.
Peki ya Sedat Peker, onu videolarla meydan okumaya sevk eden ne?
Sedat Peker’i konuşturan saik onca karanlık işten sonra Yeşil’in başına gelene uğramaktan kaçınma arzusu olabilir mi?
[Konuya ilişkin yazdığım onlarca yazıdan birinin tarihi 13 Temmuz 2000. Başlığı ‘Yeşil konuşunca…’ Yeniden okuduğumda tüylerimin diken diken olmasını engelleyemedim.]
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
21.07.2025
19.07.2025
17.07.2025
15.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
10.07.2025