Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Anayasa ve ülke bütünlüğü
13.10.2012
3146

 Bir devletin siyasal bağımsızlığı ve ülkesinin bütünlüğü sadece anayasal sisteminin değil, aynı zamanda uluslararası hukukun da temel ilkesidir. BM Yasası’nın 2. madde 4. fıkrası, tüm üyelerin başka bir devletin siyasal bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne karşı kuvvet kullanmaktan ve bu yönde tehditte bulunmaktan kaçınmasını öngörür. Yasanın 1. maddesinde kayıtlı halkların kendi geleceğini belirleme hakkını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Önceki yazılarımda altını çizdiğim gibi, Genel Kurul’un 14 Aralık 1960 tarih ve 1514 sayılı kararının 6. maddesi, bir devletin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü kısmen bile olsa hedef alan hiçbir girişimin BM Yasası’yla bağdaşmadığını vurguluyor. Genel Kurul’un daha sonra aynı yönde aldığı kararlar da, BM pratiğinde kendi kaderini belirlemenin bölge değil sömürge halklarına tanınan bir hak olduğu gerçeğini (Kosova istisnası dışında) ortaya koyuyor.

Bunları anımsatmamın nedeni, parlamentosu, hükümeti, hatta polisiyle (ertzaintza, mossos d’esquadra) özerk, ayrıca anadilleri ikinci resmî dil statüsünde ucu açık sayıda özerk topluluktan oluşan İspanya’daki son ayrılıkçı girişimler. Bu konuda medyamızda “İspanya bölünüyor”veya “Katalunya ya da Bask Ülkesi bağımsızlığa yakın” türünde çıkan abartılı haber ve yorumlara karşı İspanya’nın Türkiye için örnek gösterilmesi bile “bölücü” damgası yemek için yeterli olan 1978 Anayasası’nı vurgulayıp duruyorum. Bazı BDP’li siyasetçilerin altına imza atabileceklerini söylediği bu anayasanın ülkenin bütünlüğünü demokratik yollardan nasıl güvence altına aldığını örneklerle aktarıyorum.

Birkaç haftadır bahsettiğim gibi, önümüzdeki 21 ekimde Euskadi’de, 25 kasımda da Katalunya’da yapılacak özerk parlamento seçimlerinden ayrılıkçı ve bağımsızlık yanlısı partilerin çoğunluk çıkması bekleniyor. Bu partiler, yukarıda altını çizdiğim BM pratiğine karşın, söylemlerinde kendi geleceğini belirleme hakkına atıfta bulunuyor ve bu hakkın anayasaya dâhil edilmesi için İspanya üzerinde baskı uyguluyor. Kendi halklarının bu yönde talebi olduğunu ortaya koymak için ayrıca özerk topluluk sınırları içinde referandum düzenlemek istiyor.

İspanyol Anayasası, ayrılma hakkını da içeren kendi geleceğini belirlemek gibi kolektif bir hakkı tanımadığı gibi, özerk topluluklara kendi yetki alanlarında olmayan konularda merkezî devletin izni olmaksızın referandum düzenleme yetkisi de vermiyor. Anayasa Mahkemesi 2008’de Bask özerk parlamentosunun çıkardığı referandum yasasını anayasaya aykırı olduğu için iptal etmişti. İptal gerekçesinde özerk parlamentonun bu konuda yetkisiz olduğu, merkezî devletin iznine de sahip bulunmadığı belirtilmiş; ayrıca anayasaya göre konunun sadece Baskları değil, İspanyolların tümünü ilgilendirdiği vurgulanmıştı.

Katalan özerk parlamentosundan yeni yasama döneminde Katalunya’da kendi kaderini belirleme hakkıyla ilgili bir referandum düzenlenmesi kararı çıktığında bunları anımsatmış ve referandumun anayasaya aykırı olduğu için yapılmayacağını yazmıştım. Bağımsızlıkçı Katalunya Cumhuriyetçi Solu (ERC) milletvekili Alfred Bosch 26 kasımı beklemeye siyaseten gerek görmemiş olsa gerek ki salı günü Temsilciler Meclisi’nde “referandum yetkisinin Katalunya’ya devri” konusunda bir yasa önerisinde bulundu. Önerinin 42’ye karşı 276 oyla reddolunması Bosch’u hiç şaşırtmadı elbette.

Temsilciler Meclisi’nde konuyla ilgili tartışmalarda, oyunu son dönemde ülke çapında ikiye katlayan Demokrasi ve İlerleme için Birlik’in (UPyD) kurucu Başkanı Bask kökenli Rosa Diez, Katalunya’nın İspanya’dan ayrılıp ayrılmamasının yalnızca Katalanları değil aynı zamanda kendisini de ilgilendirdiğini, zira Katalunya’nın ülkesinin bir parçası olduğunu vurguladı. Tartışmaya Meclis dışından katılan AB Komiseri Joaquin Almunia da AB anlaşmalarına göre Katalunya’nın İspanya’dan ayrılması hâlinde AB üyeliğinin sona ereceğine dikkat çekti.

Anlattıklarımdan ortaya çıkan gerçek şu ki ülke bütünlüğünü korumak için katı merkezî bir yapı oluşturmaya ve yerel birimlere en küçük yetkilerin aktarılmasına dahi “bölünürüz” yaygarasıyla karşı çıkmaya gerek yok. Aynı şekilde ülke bütünlüğünü korumak için zorunlu olduğu iddiasıyla yıllardır yapıldığı gibi demokrasinin kısıtlanması ve anadilde eğitim gibi temel bir hakkın engellenmesi Türkiye’yi sadece çağın değerlerinin uzağında bırakıyor.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki tıkanıklıkları aşabilmek için siyasi partilerin bu tür takıntılarını bir yana bırakmalarında yarar var. Aslında ülke bütünlüğünü güvence altına almak kolay; asıl zor olan Türkiye’nin ertelenmiş ve birikmiş devasa sorunlarına çözüm bulmak. Bunun için öncelikle açık fikirli ve çağdaş değerlerle barışık olmak gerekiyor.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar