Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dışarıdan tutulan aynalar
7.08.2014
2454

 Demokrasi ve insan hakları gibi paylaştığımız evrensel değerlerin damgasını vurduğu ya da daha doğrusu vurmasını dilediğimiz günümüz dünyasında bir ülkede meydana gelen siyasi gelişmeleri uluslararası kamuoyuna olduğu gibi aktarmak büyük önem taşıyor. Gelişmeleri evrensel değerlerin ışığında doğru değerlendirebilmek için o ülke ve siyasetine ayna tutmak gerekiyor kısacası.

Dünyada bu işlevi lâyıkıyla yerine getiren uluslararası kuruluşlar da, çalışmaları kamuoyuna yansıyan bilim adamları ve uzmanlar da var. Örneğin AB Komisyonu’nun aday ülkelerin Kopenhag ölçütlerini karşılamak ve Topluluk müktesebatına uyum sağlamak için kaydettiği ilerlemeleri değerlendiren yıllık ilerleme raporlarının bu ülkelere tutulan aynalar olduğu genel kabul görüyor. Çünkü bu raporlarda adayların gerçekleştirdiği siyasi ve ekonomik reformlar, üyelik sürecini olumsuz yönde etkileyen faktörlerle birlikte değerlendiriliyor ve o adayın artı ve eksileriyle gerçek görüntüsü tıpkı bir aynada olduğu gibi ortaya konuluyor.

Bir ülkeyi ve siyasi gelişmelerini olduğu gibi yansıtmak bilgi ve uzmanlığın yanı sıra, söz konusu ülkede faklı siyasi görüşlere sahip siyasetçi ve kamuoyu önderleriyle düzenli diyalog ve iletişim içinde olmayı da gerektirir. Aksi takdirde toplumsal kutuplaşmanın ileri düzeyde yaşandığı Türkiye gibi bir ülkenin uluslararası kamuoyuna yansıyan görüntüsü olduğundan daha iyi ya da daha kötü olabilir.

Bir ülkenin imajını bilgisizlikten değil bilinçli olarak olduğundan daha iyi ya da daha kötü göstermek de mümkündür elbette. Örneğin İsrail’in bugüne kadar izlediği politikalar dikkate alındığında uluslararası kamuoyundaki imajının olması gerekenden iyi, Türkiye’ninkinin ise kötü olduğu söylenebilir.

Türkiye’nin imajıyla ilgili olarak gözlemlediğim bir başka çarpıklık daha var. O da bugünkü imajının, anayasada yapılan -yetersiz de olsa – bunca reforma ve çözüm sürecinde sağlanan iyi, kötü ilerlemeye karşın, insan hakları ihlallerinin, kötü muamele ve işkencenin yaygın, yargısız infazların diz boyu olduğu, siyasetçilerinin “terör bitmeden demokratikleşme olmaz” söylemi ile insanları umutsuzluğa sevk ettiği 90’lı yıllara oranla çok da iyileşmemesi. Mevcut Türkiye henüz çözüm sürecini tamamlamış ve demokratikleşme adımlarını yeni bir anayasa ile taçlandırabilmiş değil ama özellikle bu iki konuda geride duran muhalefeti güçlendirmeye yarayacak şekilde Erdoğan karşıtı ölçüyü kaçıran değerlendirmelerin gerçekleri çarpıttığına kuşku yok.

Almanya’nın eski ve saygın dergilerinden (1946) Der Spiegel’in bu hafta  “Erdoğan Devleti” kapağıyla iki dilde çıkan sayısında yayımladığı “Yeni Padişah” başlıklı haber yorumu sözünü ettiğim çarpıklığa bir örnek oluşturuyor. Bu çarpıtma “spiegel” Almanca “ayna” anlamına geldiği için ilk bakışta insanı şaşırtıyor belki ama yansıttığı figürleri eğip büken içbükey ve dışbükey aynalar da var.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son dönemece girdiğimiz bu hafta başta Batı medyası olmak üzere yabancı medya Türkiye ile ilgili programlara, haber, yorum ve değerlendirmelere çok daha fazla yer veriyor. Bu yazıyı sonlandırdığım sırada İspanyol medyasından biri radyoda olmak üzere iki söyleşi talebi almış bulunuyordum ki benzer taleplerin önümüzdeki günlerde artması mümkün elbette. Türkiye’deki siyasi gelişmelere duyulan ilgi son derece doğal ama tutulan aynalar Almanlarınki gibi gerçekleri çarpıtan cinsten olmadığı takdirde. Erdoğan’ın bazı sözleri yasal düzenlemelere yansıyan bir şey yoksa bile otoriterlik, başkanlık ve yarı- başkanlık sistemi tercihi  “padişahlık” olarak takdim ediliyor ve muhalefet cephesinin gayri ciddi tüm iddiaları gerçekmiş gibi aktarılıyorsa, bunları ciddiye almak mümkün olmaz elbette.

Türkiye’ye doğru ayna tutanlar ve cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda ciddi yorumlarda bulunan yabancılar da var. Bu konuda Ovipot (Observatoire de la Vie Politique Turqueve kurucusu Prof. Jean Marcou’nun cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin değerlendirmeleri örnek oluşturuyor.

Prof. Marcou’nun Ovipot’ta yayınlanmış değerlendirmeleri   

Ovipot aslında Fransız Anadolu Bilimleri Enstitüsü’nün (IFEA) internetteki sitesi; Enstitü de Fransa Dışişleri Bakanlığı ile Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’ne (CNRS) bağlı. Ciddiyeti de yarı-resmi bir kimlik taşıyor olmasından kaynaklanıyor olsa gerek.

Türkiye’yi yakından tanıyan Grenoble Üniversitesi Profesörü Marcou, Erdoğan’ın başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi talebini ve anayasada yazılı tüm yetkilerini kullanacağına ilişkin açıklamasını 2007 değişikliğinin (halkoyuyla seçilme) ışığında şaşırtıcı bulmuyor. Marcou, bu bağlamda 2007 değişikliğinin Fransa’da halen yürürlükte bulunan 1958 anayasasında 1962 yılında halkoyuyla benimsenen değişiklikle birebir örtüştüğünün altını çiziyor.

Anımsanacağı gibi, dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün girişimiyle yapılan bu anayasa değişikliği 28 Ekim 1962 tarihinde gerçekleştirilen referandumda büyük bir çoğunlukla (yüzde 62.2) benimsenmişti. Yarı-başkanlık olarak tanımlanan Fransız sisteminde bu değişiklik yapılmadan önce devlet başkanı ABD’dekine benzer bir sistemle (80 bin kişilik büyük seçmenler tarafından) seçiliyordu. Bu yarı doğrudan seçim sistemi cumhurbaşkanlığı makamını güçlendirmişti, halkın doğrudan seçimi kuşkusuz daha da güçlendirecekti.

Prof. Marcou, bu konuda bir aydır Ovipot’ta yayınladığı yazılarda, 10 Ağustos seçimlerinin kazanacak adaylara göre Türkiye’nin anayasa sistemini değiştireceğinin, Erdoğan kazanırsa başkanlık sistemine doğru evrileceğinin, şansı az olan İhsanoğlu’nun kazanması halinde ise Avusturya ve Portekiz gibi devlet başkanları halkoyuyla belirlenen parlamenter sistem olarak kalacağının altını çiziyor.

Marcou’nun altını çizdiği diğer bir nokta, AK Parti’nin 2015 genel seçimlerinde üçte iki çoğunluğa ulaşabildiği takdirde, sadece başkanlık ya da başkanlık sistemine geçmek değil ayrıca çözüm süreci başta olmak üzere siyasi reformları tamamlamak için yeni bir anayasa yapacağı. Batı medyasında es geçilen bu husus aslında Erdoğan’a verilen desteğin pek de küçümsenmeyecek bir bölümünün gerekçesini oluşturuyor.

Bilgiye ulaşılmasının eskiye oranla çok kolaylaştığı içinde bulunduğumuz dönemde sadece Türkiye değil ayrıca dünyanın öteki ucundaki bir ülkenin siyasi gelişmelerini belirli bir nesnellik ve ciddiyet içinde aktarmak mümkün. Prof. Marcou’nun Ovipot’ta seçimlerle ilgili aktardığı bilgi ve yaptığı değerlendirmeleri bu amaçla örnek gösterme ihtiyacı hissettim.

Başta Batı olmak üzere uluslararası medyadan beklenen, Bülent Arınç’ın sözlerini kendi kontekstinden çıkarıp sosyal medyada kahkaha tufanına çevirenleri manşetlerine taşımaları değil, biraz olsun ciddiyet taşıyan değerlendirmeler yapmaları. Çünkü bu şekilde Türkiye’deki seçimleri hiçbir şekilde etkileyemedikleri gibi, kendi işlerini de doğru yapmamış oluyorlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar