Akın ÖZÇER
Serbestiyet’te, militan ateist çizgideki Charlie Hebdo’ya geçen 7 Ocak’ta düzenlenen menfur saldırının ardından, “Hepimiz Charlie’yiz” başlığıyla ilk yazıyı ben yayınlamıştım. Bu yazıda derginin atası sayılabilecek Hara-Kiri’den bu yana izlediği yayın çizgisini oldukça ayrıntılı biçimde aktarmıştım. O yazımda ayrıca şu hususun altını çizmiştim: “Hakaret, iftira ve nefret söylemi içermemesi kaydıyla hoşumuza gitmeyen fikirlerin yazı ya da resimle serbestçe dile getirilmesi demokrasinin belkemiğini oluşturan ifade ve ayrılmaz parçası basın özgürlüğünün olmazsa olmazı. Bu sınırı aşan fikirler için başvurulacak yer de bağımsız ve tarafsız mahkemeler.”
“Hepimiz Charlie’yiz” başlığını kullanmamın nedenini aynı yazımda şöyle açıklamıştım: “Demokratların, hangi inançtan olurlarsa olsunlar, militan ateist çizgisini benimsemeseler bile bugün Charlie Hebdo ’ya sahip çıkmaları gerekiyor.” Tıpkı Hrant Dink’in sekiz yıl önce hunharca katledilmesinin ardından yüzbinlerin “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” pankartlarıyla sokaklara döküldüğü gibi. Bu cinayeti lanetlemek için sokaklara çıkan bunca kişinin büyük çoğunluğu Ermeni değildi elbette ve fikirlerinin tümünü birebir paylaşmıyordu büyük bir olasılıkla.
Bu itibarla, “Charlie Hebdo” saldırısının ardından bazı yazarların “ben Charlie değilim” açıklaması yapması bana biraz tuhaf geliyor doğrusu. Tirajı 60 bin civarında olan Charlie Hebdo’nun dün Fransa’da 5 milyon satması, bu kadar kişinin ateist olduğu, hatta bunun da ötesinde başta Hıristiyanlık olmak üzere tüm dinsel kutsallarla provokatif bir yaklaşımla dalga geçmesini benimsediği anlamına gelmiyor. Burada, görüşlerimizle birebir örtüşmese bile, bizden farklı düşünenlerin ifade özgürlüğünün, mahkeme kararlarıyla değil, yaşam haklarının birileri tarafından ortadan kaldırılmasına duyulan tepki var elbette.
Tartışma, Cumhuriyet gazetesinin dün Charlie Hebdo’dan bir seçki yayınlamasının ardından kutuplaşmış kamuoyumuza da yansımış durumda. Bir yanda AK Parti iktidarına duydukları nefreti bu olay üzerinden alevlendirenler, öte yanda Fransız mizah dergisinin yayınının ifade özgürlüğü kapsamına girmediğini savunmakla yetinmeyip sanki Türkiye hukuken bir parçası değilmiş gibi katı bir Batı karşıtlığı yapanlar var.
“Batı karşıtlığı” kavramını Gülay Göktürk’ün “Türkiye’nin rolü” başlıklı yazısında altını çizdiği çerçeveyi kabul ederek kullanıyorum. Dediği gibi, Türkiye’nin medeniyetler çatışmasını önleme konusunda bir katkısı olacaksa, bunu “Batı içinde Batı’yı sorgulayan, kıyasıya eleştiren bir unsur olarak yer alarak, özgün bir tutumdan, özgün bir duruştan, özgün bir üsluptan vazgeçmeksizin yapabileceği” tespitine katılıyorum. Ancak bu özgün tutum ya da duruş veya üslup İslam değil evrensel demokrasi değerleri temeline dayanacak ki Batı içinde olabilsin. Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi, AİHS’e taraf ve AİHM’in zorunlu yargı yetkisini tanıyor. Ve bu hukuki bağlılık Türkiye’nin özgünlüğünü bir bakıma sınırlıyor.
İfade özgürlüğünün dinle ilişkisi
Bu bağlamda Charlie Hebdo olayına dönecek olursak, ifade özgürlüğünün sınırlarını bizim özgün değerlerimizin değil, AİHM’in konuyla ilgili içtihadının belirlediğine kuşku yok. Bu konuda geçen yazımda AİHM’in dinsel sembollerin şoke edecek şekilde eleştirilmesi hakkı olarak Türkçeye aktarabileceğim “blasphème” konusundaki içtihadına temel oluşturan 1994 tarihli Otto Preminger İnstitut/ Avusturya kararına değinmiştim. Biraz açarsam, adı geçen Enstitü, Oskar Panizza’nın (1853-1921) Katolikliği hicveden tiyatro eseri “Aşk Konsilyumu” (Rahipler Meclisi) konulu bir filmi göstermesinin Avusturya makamlarınca yasaklanması üzerine AİHS’in 10. maddesinin ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’e başvurmuştu. Aslında AİHM, filmin Hz İsa’ya yönelik hakaretler içermesi nedeniyle Avusturya’yı haklı bulmuş, ancak şu hususun da altını çizme gereğini duymuştu: “İster dini çoğunlukta ya da azınlıkta bulunsun, kendi dinini ortaya koyma özgürlüğünü kullanmak isteyenler, makul olarak bunu eleştirenlerden uzak bir şekilde yapmayı beklememelidirler. Söz konusu kişiler, dini inançlarının başkaları tarafından reddedilmesini ve hatta başkaları tarafından inançlarına aykırı doktrinlerin yayılmasını hoşgörüyle karşılamalı ve kabul etmelidirler.”
AİHM’in aynı doğrultuda verdiği 2005 tarihli İ.A / Türkiye kararı da var. Türkiye’de Hz Muhammed’e ve İslam dinine hakaret içeren bir kitabı yayımladığı gerekçesiyle mahkûm olan Berfin yayınevi de ifade özgürlüğünün engellediği gerekçesiyle iç hukuk yollarını tükettikten sonra Strasbourg Mahkemesi’ne başvurmuştu. AİHM bu başvuruyu da reddetmişti. Ama bu kararını, Otto Preminger İnstitut kararında olduğu gibi, kitabın dine karşı provokatif ifade ve yorumlar içermesi değil, İslam’ın peygamberine yönelik hakaret temeline dayandırmıştı.
AİHM’in bu içtihadını, Charlie Hebdo olayında da Fransız hukukunda daha geniş yer tutan “blasphème” hakkının sınırlarını belirlemek bakımından esas almakta yarar var. Bunları anlatmamın birinci nedeni, Charlie Hebdo’nun Hz Muhammed karikatürlerinin Fransız mahkemelerince mahkûm edilmemesi durumunda konunun AİHM’e taşınabileceğini ve yukarıda aktardığım içtihat uyarınca mahkûm olabileceğini göstermek.
İkinci ve kuşkusuz çok daha önemli neden, Türkiye’nin Charlie Hebdo hakkında resmi tepkilerini İslami değerler ya da çok daha vahimi Batı karşıtlığı değil, hukuken bir parçası olduğu Avrupa Konseyi, AİHS ve AİHM üzerinden, başka bir deyişle Batı’nın içinden dile getirmesi gerektiğini ortaya koymak. Unutmayalım ki Batı, müzakere sürecinde olduğumuz Avrupa Birliği’nden ibaret değil. Türkiye, AB üyesi olmasa da Avrupa’nın içinde yer alıyor ve sanki dışındaymış gibi tepki vermesinin kamuoyunun en azından bir bölümünün hoşuna gitmediği ortada. Türkiye, konunun istenmeyen yerlere çekilmemesi için bu hususta da duyarlılık göstermek durumunda kuşkusuz.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.11.2025
30.10.2025
19.10.2025
14.10.2025
8.10.2025
28.09.2025
21.09.2025
8.09.2025
3.09.2025
29.08.2025