Ali Türer
YÖK’ün hazırladığı Türkiye Yüksek Öğretim Kurumu (TYÖK) yasa tasarısı son şeklini aldı, meclise geliyor. Yeni YÖK yasa tasarısını tartışmaya başlamadan önce isterseniz gelin yüksek öğretimde yaşadığımız belli başlı sorunlara bir göz atalım.
“Orta öğretimde gerekli düzenlemeler yapılamadığından, yüksek öğretime olan istem karşılanamayacak bir düzeye ulaşmıştır.” 2012’de Üniversite Seçme Sınavına başvuran öğrencilerin yarısından fazlası açık öğretim dâhil hiçbir yüksek öğretim programına alınmadan kaderlerine terk edildiler.
“Gerekli fizik olanaklar hazırlanmadan ve öğretim üyesi sorunu çözümlenmeden yeni üniversiteler açılmıştır.” Son 15 yıldır 100’den fazla üniversite açıldı. Üniversite sayısı 180’i aştı. Belli başlı üniversitelerin dışındaki üniversitelerde öğretim üyesi açığı bulunuyor.
“Yüksek öğretim öğrencilerinin bilim alanlarına dağılımı ile kalkınmanın gerektirdiği insan gücü arasında denge sağlanamamıştır.” Üniversite mezunlarımızın önemli kısmı işsizken, bazı alanlarda teknik eleman sıkıntısı çekiyoruz. Su tesisatçılığı yapan Arkoloji mezunları, polislik yapan matematik öğretmenleri ülkenin sıradan görüntüleri arasında yer alıyor. Üniversite mezunlarına meslek edindirme kursu açtığı için öğünen bir ülkeyiz.
“Yüksek öğretimde okullaşma oranı, gelişmiş ülkelerdeki okullaşma oranının çok altında kalmıştır.” Yakın zamanda açılan devlet ve vakıf üniversitelerine rağmen Türkiye’de Yüksek öğretimde okullaşma oranları Amerika ve Kanada gibi gelişmiş ülkere göre oldukça düşüktür. Bu ülkelerde Yükseköğretimde okullaşma oranları %58-60’larda iken bizde 2011 itibarıyla %33’dür. Bunun üç de birini açık öğretim fakültesi karşılıyor.
“Yüksek öğretimde; eğitimin kapsam ve niteliği, başarı oranları kurumlar arasında önemli farklılıklar göstermektedir” Bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki başarılı üniversitelerin dışında, üniversitelerde eğitim öğretim lise düzeyinde sürdürülüyor.
“Niteliğin ikinci plana itilerek, unvanların kazanılmasındaki standartların sık sık değiştirilmesine bağlı olarak üniversite statü, saygınlık ve ücret bakımından hızla gerilemektedir.” Bir yardımcı doçentin eline geçen maaş, profesörün eline geçenin yarısından azdır. Siyasal iktidar profesörlerin dışında kalan öğretim elemanlarının mağduriyetlerini yıllardan beri görmezden geliyor.
Yukarıda tırnak içine aldığım tespitler Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nın 1990 yılında Yüksek öğretimin sorunları ile ilgili yayınlandığı rapordan yaptığım alıntılar. Bu tespitlerin yapılmasının üzerinden 23 yıl geçmiş, aradan geçen yıllar içinde sorunlar, iyileşmek bir yana artarak devam etmiş.
Demek ki YÖK üniversite yaşamını düzenlemekte, sorunları çözmekte başarılı olamamış. Demek ki YÖK türü bir organizasyonla bu sorunlar çözülemiyor. Başka bir şey denemek lazım.
Üniversite ne yapar? Bilgi üretir değil mi? Ürettiği bilgiye sahip çıkar, biriktirir; sonra da o bilgiyi halkın anlayacağı hale getirir, ülke yönetiminin, teknolojinin hizmetine sunar. Çalışma yaşamının her alanında ihtiyaç duyulan kaliteli insan gücünü yetiştirir. Bu özellikleri ile üniversiteler bir ülkeyi, ülkedeki yaşamı ileri taşıyan kaldıraçlardır. Bu yüzden ülkeleri yönetenler bu kadar önemli stratejik bir kaldıracı hep kontrol altında tutmak isterler. Bu, anlaşılabilir bir şeydir.
Ama aynı zamanda üniversiteler, bir ülkedeki demokratik yaşamın düzeyini gösteren barometrelerdir. Ülke ne kadar demokratik ise üniversiteler de o düzeyde bilimsel faaliyetlerini özgürce sürdürme olanaklarına kavuşurlar. Böyle üniversitelere sahip olan ülke bundan kazançlı çıkar. Çünkü üniversiteleri ile birlikte çevresindeki yaratıcı beyinlerin çekim merkezi haline gelir.
Peki bizim üniversitelerimiz özgür mü? Değil.
Cumhuriyetin başından beri, üniversite kurarken hareket ettiğimiz asıl düşünce, teknoloji üretecek bilimsel çalışmalar yapacak bir kurum ortaya çıkarmak değildi. Biz daha çok uluslaşma ve modernleşme yolunda topluma liderlik edecek elit yetiştirmek istedik. Yüksek öğretimde yaşadığımız sıkıntıların çoğu bu geleneksel anlayıştan kaynaklanıyor. Bir kere bunun altını çizelim.
Elit yetiştirme düşüncesi, yukarıdan belirlemeyi, baskıyı, tahakkümü de beraberinde getirdi. 1981 yılında çıkarılan 2547 sayılı Yüksek Öğretim Yasası ile başta YÖK olmak üzere bütün Yüksek Öğretim Kurumları yukardan aşağıya atamayla, siyaseten belirlenir hale geldi.
Yapılan seçimler de göstermelik. Sistemde ilaveten karışıklığa neden oluyor. Çünkü atamayla gelen rektör, doğal olarak atamalarını yaparken öğretim üyelerinin seçimdeki tavırlarını göz önünde tutuyor. Ona göre atama yapıyor. Sanki yaşadığımız bütün kötülüklerin nedeni seçimmiş gibi, yeni yasa tasarısı hazırlıkları içinde, mevcut seçim uygulaması olumsuz malzeme olarak kullanılıyor.
Oysa ortada seçim falan da yok. Son derece merkeziyetçi bir geleneğin içinden geliyoruz. Atamayla gelen sonuçta kendisini atayana karşı sorumluluk hissediyor. Yukarıdan geleni sorgulamıyor; amirinin “kara” dediğine “ak” diyemiyor. O zamanda ortaya işte böyle, rektörün cumhurbaşkanının, dekanın rektörün, öğretim üyelerinin dekanın, öğrencilerin ise öğretim üyelerinin iki dudaklarının arasından çıkan ile belirlendiği yukarıdan aşağıya bir işleyiş, hiyerarşik bir yapı ortaya çıkıyor.
Bu işleyiş içinden lider çıkmıyor. Bu işleyiş içinde öğretim üyesi kendini geliştirme ihtiyacı duymuyor, risk almak işine gelmiyor. Niye risk alsın ki, durumu idare etmesi yetiyor. Böyle bir yapı içinde hayatı dönüştürecek, teknolojiye dönüşecek bilimsel üretim de olmuyor.
Sonuç ortada. Türkiye bilimsel yayın üretiminde bir milyon insana düşen makale sayısı bakımından yılda 180 makale ile Romanya, Malta, Lituanya’nın arkasından Avrupa’da dördüncü durumda. İki öğretim üyemiz yılda sadece bir makale üretebiliyor. Bu bilimsel üretimle 2023 hedefleri nasıl tutturulacak, dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasında nasıl yer alacağız? Bu mümkün mü?
Peki yeni Yüksek Öğretim Yasa Tasarısı bu haliyle yasalaşırsa neyi değiştirecek. Bilimsel üretime uygun daha özerk, daha özgür bir üniversite mi ortaya çıkacak? YÖK’ün yerine gelecek TYÖK (Türkiye Yüksek Öğretim Kurumu) sorunların altından kalkabilecek mi?
Çok zor. Çünkü YÖK yasasını değiştirmeye soyunanlar, 12 Eylül’ün ürettiği bu kurumu kaldırmıyor, kopyalayıp çoğaltıyorlar. Tasarı yasalaşırsa kendini ispatlamış her üniversitenin başına siyaseten atanmışlardan oluşacak birer YÖK gelecek. TYÖK de bu YÖK’çüklerin bir üst kurumu olacak. Proje bu.
Hazırlanan taslakta yeni TYÖK Genel Kurulu’nun 15 üyesi siyaseten (Cumhurbaşkanı, bakanlar kurulu ve partilerden) belirleniyor. Sadece 6 üyeyi mevcut rektörler arasından üniversiteler arası kurul seçecek. Üniversitelerin başına “Üniversite Konseyi” adını verdikleri siyaseten atanmışların ağırlıkta olduğu YÖK’cükler geliyor. 11 kişilik Üniversite Konseyi’nin sadece 4 üyesi üniversite içindeki fakültelerden seçilecek. Rektör’leri de bu YÖK’çükler belirleyecekler ve rektörün başında sürekli denetim organı olarak bulunacaklar. Kurumsallaşmasını tamamlayamamış, kendini henüz ispatlayamamış üniversitelere rektörü ise Yeni TYÖK tarafından atanacak kurul belirleyecek.
Peki açılmasına izin verilecek özel üniversiteler ile mevcut vakıf üniversitelerinde rektörler nasıl seçilecek? Bu üniversitelerin Mütevelli heyetleri belirledikleri bir adayı TYÖK’e önerecekler, TYÖK de bu adayı rektör olarak atayacak. Bu üniversitelerin rektör adayını kendi içlerinde nasıl belirlediklerine TYÖK karışmayacak.
Ha bir de taslakta, bünyesinde en az üç profesör ile en az 10 kadrolu öğretim üyesi olan Fakültelerin başına geçecek dekanların seçim ile belirlenmesi ön görülmüş. Peki, üç profesörü, on öğretim üyesi olmayan fakültelerin ne günahı var? Öyle ya profesör başka bir üniversitede görevli olsa bile istediği üniversitede rektör olabilmek için başvuruda bulunabiliyor. Taslak buna izin veriyor. Peki, başka bir fakültede görevli olunca, profesör istediği fakülteye niçin dekan adayı olamıyor?
Bu taslağı hazırlayanların, üniversite yaşamını demokratikleştirmek gibi bir niyetleri yok. Taslağı hazırlayanlar her şeyin yukarıdan belirlendiği yerde, fakültede işleri yürütecek dekanın seçimle gelmesinin, sistemin genel hiyerarşik işleyişinde bir arıza yaratmayacağını düşünüyorlar muhtemelen. Bence de haklılar. Seçimle gelen dekan her ne kadar fakülte öğretim üyelerine karşı kendini sorumlu hissetse de yukarıdan belirlendiği kadar yetkiyle donatıldığı için bir nevi tampon bölge işlevi görecek. Aşağıdan gelen taleplerle yukarıdan alınan kararları uzlaştırmaya çalışacak. Aşağıdan gelecek TYÖK üzerindeki baskıyı hafifletme rolü üstlenecek. Hesap bu. Kabul etmek gerekir ki dekanın işi hiç de kolay olmayacak.
Sonuç olarak bu biçimiyle yasalaşırsa bu taslağın anlamı şu: Mevcut devlet üniversiteleri tıpkı TÜBİTAK’ın başına geldiği gibi, siyaseten belirlenmiş birer devlet kuruluşu halinde yeniden düzenleniyorlar. Öğretim üyeleri de birer devlet memuru olarak, sistemdeki yerlerini almaya devam ediyorlar.
Açılacak yeni özel üniversitelerle vakıf üniversiteleri ise eğer kurumsallaşmışlarsa, kendi içlerinde demokratik bir işleyişi geliştirebilmişlerse daha özerk, daha bağımsız biçimde çalışabilecekler.
Galiba bundan sonra yeni devlet üniversitesi de pek kurulmayacak. Yeni kurulacaklar bundan böyle yurt dışındaki üniversitelerin şubeleri ile yeni vakıf üniversiteleri olacak. Böylece yüksek öğretim iyice ticarileşecek. Nitelikli eğitimi parası olan alabilecek.
Oysa bilim adamının özellikleri arasında siyaseten tarafsız olmak, özerk olmak, bağımsız olmak, nesnel olmak, objektif olmak gibi kriterler yer alır. Yüksek öğretimde kurumsallaşmanın yukarıdan aşağıya hiyerarşik bir biçimde düzenlendiği ve işletildiği bir yapı içinde bilim adamının özerk olması, tarafsız olması, nesnel olması mümkün mü?
Bu taslak yasalaşırsa galiba bilimsel üretim, kurumsallaşmasını tamamlayarak inisiyatif üstelenebilen bir avuç devlet üniversitesi ile özel üniversitelerin performansına bağlı hale gelecek. Bilimsel üretim, bir avuç insanın her türlü olumsuz koşulda fedakârca sürdürdüğü bir çalışma alanı olmaya önümüzdeki süreçte de devam edecek.
Gerçek şu! Siyasal iktidar ve YÖK’ü oluşturan profesörlerimiz mevcut üniversitelerin ne kadar kurumsallaşmış da olsalar kendilerini yönetebileceklerine inanmıyorlar. Fakat asıl vahim olanı, buna öğretim üyelerinin de inanmıyor olmasıdır. Bilim adamı olarak varlık nedenleri olan tarafsızlık ve nesnelliklerine yönelik böyle bir müdahale karşısında sessiz kalıyor olmalarıdır. “Benim üniversitemin başında bakanlar kurulunun atadığı yöneticinin ne işi var?” diyemiyor olmalarıdır.
Yöneticileri en akil insanların kendilerini yönetebileceklerine inanmıyorsa, üstelik en akil denen insanlar da kendi kendilerini yönetebileceklerine inanmıyorlarsa; o ülkeye demokrasi nasıl gelir?
Sorulması gereken soru bence bu!
DÜZELTME:
Yukarıdaki yazıda, bir cümlede bir sözcüğü kullanmayarak yanlış anlamaya yol açacak bir hata yapmış olduğumu farkettim. Özür diliyor ve cümleyi düzeltiyorum. "Sonuç ortada. Türkiye bilimsel yayın üretiminde bir milyon insana düşen makale sayısı bakımından yılda 180 makale ile Romanya, Malta, Lituanya’nın arkasından Avrupa’da sondan dördüncü durumda."
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.06.2025
22.12.2024
3.12.2024
26.09.2024
2.09.2024
5.08.2024
7.07.2024
4.05.2024
1.04.2024
26.03.2024