Ali Türer

Ali Türer
Ali Türer
Tüm Yazıları
Kurtarıcı hukukuyla adalet arayışı mümkün mü?
12.08.2013
2223

 Ergenekon Örgütü hayal ürünümüydü? Elbette hayır.

Onca cinayet, siyasi rakibin üstüne yıkılmaya çalışılan baskınlar, bombalamalar, açığa çıkan andıçlar, fişlemeler, donanmada, Şile’de suçlananların evlerinde ortaya çıkan çuvallar dolusu belge, bulgu, dosya, silah, bomba AKP’nin kamuoyuna yutturmaya çalıştığı yalanlar mı? 

Dini çevrelerin üzerine yıkılmaya çalışılan cinayetler yaşanmadı mı? Ordunun içinden en yetkili kişilerin emri ile onca internet sitesi kurulmadı mı? Buralarda üretilen yalan yanlış bir sürü iftira, kışkırtıcı senaryo, hakaret, ırkçı söylem e-mail yoluyla bütün adreslere servis yapılmadı mı?

Faili meçhul ilan edilen onca cinayet demi yalan? “Cumartesi annelerini”, onların yaşadıklarını görmezden mi geleceğiz? Bu davanın başlaması ile faili meçhullerin “şıp” diye kesilmesi rastlantı mı? Bütün bunlar esir alınmış zihinlerin ürettiği hayallerden mi ibaret? Elbette değil.

2004 de Alper Görmüş Nokta dergisinde Donanma Komutanı Özden Örnek’in günlüklerini yayınlayıp, darbe hazırlıklarını açığa çıkardığında Ergenekon davası daha ortada yoktu. Nokta Dergisi’ne nasıl baskın yapıldığını, derginin nasıl kapatıldığını hatırlayın. Açılan dava sonunda, Sayın Görmüş’ün berat etmesi ile günlüklerin yani darbe hazırlıklarının varlığı teyit edilmiş olmadı mı?

Peki, bütün bunlar ortada iken Deniz Baykal’la başlayan Sayın Kılıçdaroğlu ile devam eden CHP’nin ve bazı Ulusalcıların Ergenekon Örgütü’ne karşı açılan davanın avukatlığına soyunmalarını neye yoracağız, nereye koyacağız? AKP’ye karşı işlediği için bunca hukuksuzluğu, darbe hazırlığını hoş mu göreceğiz? AKP politikalarına karşı olmak; hukuksuzluğa, darbecilere destek olmanın gerekçesi olabilir mi? Sonuçta bu, darbeciliğin, hukuksuzluğun üstünü örten bir tür savunma mekanizması haline gelmez mi?

Peki Ergenekon Örgütü’ne karşı açılan bu davada bir dizi hukuksuzluğun yaşandığı, olur olmaz kişilerin bu dava ile ilişkilendirildiği, ilişkilendirilmesi gerekenlerin ise dışarda bırakıldığı, uzun tutukluluk sürelerinin bir tür ceza haline geldiği, davanın siyasallaştığı doğru değil mi? Bu da doğru?

Ama bütün bu hukuksuzlukların yalnızca bu davaya özgü olmadığını da unutmayalım. “Bireyi devlete karşı” değil de “Devleti bireye karşı” korumayı amaç edinen bir “hukuk” sistemi ile sorunları çözmeyi alışkanlık haline getirirseniz olacağı bu. Böyle bir hukuk sisteminde siyasi davaların evrensel hukuka uygun işlemesi mümkün mü? Bu güne kadar açılmış hangi siyasi dava bu ülkede evrensel hukuk ilkelerine uygun işletildi ki?

Peki bu durum bu tür davaları bir tür öç alma mekanizması haline getirmiyor mu? Elbette getiriyor. İşte sorun da tam burada.

Türkiye’de siyasi partiler belirli kimliklere dayanarak devleti kurtarmak amacıyla ortaya çıktığı için, siyaset de ister istemez “kurtarıcılar arası mücadele” haline geldi. Kurtarıcının rüştünü ispat edebilmesi, sonuçta rakibini tehdit unsuru olmaktan çıkarmasına bağlı. Böyle bir siyasi yapıda, kullanılan aracın “meşru” olup olmaması taktiksel bir sorun haline gelmez mi? Elbette gelir.

 İşlerin meşru yoldan halledilebildiği yerde, gayrı meşru yollara niye itibar edilsin. Ancak işlerin meşru yoldan halledilemeyecek noktaya gelmesi durumuna karşı da hazırlıklı olmak gerekiyor.  Derin Devlet dediğimiz olgu da sonuçta hesapta olmayan durumlara karşı “hazırlıklı olmak” için ortaya çıkmış bir kurumlaşma değil mi? Kimlik üzerinden yapılan siyaset içinde bu gayet normal.

Fakat hesapta olmayan durumlara karşı yapılan “hazırlık” da bazen  suçüstü yapılıyor işte. Bu böyle oldu diye, eski kurtarıcının kendisine yapılanı meşru olarak kabul etmesi mi gerekiyor? Hem de yeni gelenin sıkıştığında, ister açık ister kapalı olsun aynı yolları kullanacağını bildiği halde

Hukuksuzluğun bir biçimde devam edeceği ortada olunca, yenilen “hukuksuzluk”, kendine yapılanı bir çeşit “haksızlık” olarak niteliyor. Bir taraftan da “elime bir fırsat geçse bunun bin mislini ben sana yapmaz mıyım?” diye içinden geçiriyor.

Hal böyle iken, Ergenekon Davası böyle sonuçlanırsa “Derin devlet” çökertildi mi diyeceğiz? Alakası yok. Olsa olsa yeni derin yapıyı ortaya çıkarmak üzere gerekli hazırlık, mevzi temizlik yapılmış olacak o kadar. Muhtemelen çözülenlerin bir kısmı da imana gelecek, yenisi içinde yerini alacak.

AKP ilk iki döneminde henüz savunmadaydı. Kendisine yapılan saldırıları boşa çıkarmak için mağduru oynamaya, demokrasi zemininde kalmaya, AB desteğini almaya ihtiyacı vardı. Rüştünü ispatlayıp, mevzi temizliğin sonu görünmeye başlayınca artık kendi “hukukunu” cari hale getirmeye yöneldi. İktidarını güvence altına almanın yollarını aramaya başladı.

Gezi Parkı olayları ile birlikte bunların ipuçlarını daha sık görmeye başladık.

Gezicilere saldıran eli sopalı, palalı saldırganlara “iyi çocuk” muamelesi yapıldı, salıverildiler. Yurt dışına kapağı atmalarının ardından “yakalayın” talimatı vermek mahkemenin aklına geldi. Gençlere saldıran, sıkışınca “emri polis verdi” diye ağzından kaçırdı. Geziye destek verdi diye Koç Grubu şirketlerine garip baskınlar yapıldı, aldığı ihaleler iptal edildi. Geziye sempati ile bakan sanatçıları itibarsızlaştırmak için her yol deneniyor. Maliye defterlerini incelemeye alıyor. Geziye destek olan Basketçi, Milli Takımdan çıkarılırken, Gezicilere hakaret edenler baş tacı yapılıyor, Akdeniz olimpiyatları açılışında ellerine bayrak veriliyor. Gazete patronları iktidarın politiklarını eleştiren köşe yazarlarının işine son veriyor.

Bütün bunlar, AKP'nin kendine göre bir “hukuk” takip ettiğinin göstergeleri değil mi?

Eski polis şefi Hanefi Avcı’nın başına gelenlere bir bakın. Hrant Dink’in öldürüleceğini bildiği halde gerekli tedbirleri almayan bürokratların nasıl terfi ettirildiklerine, ödüllendirildiklerine bakın. Zirve Kitap Evi katliamını yapan, Rahip Santaro’yu öldüren, Hrant Dink’i öldüren katillerin, onları azmettirenlerin Ergonakon’la niye bağlantılarının bir türlü kurulamadığını sorun. Uludere katliamını yapanlar açığa çıkarılacağına neden faillerin bulunması için basın toplantısı yapanlar, bu konuda yazı yazanlar cezalandırılıyor diye sorun. Mehmet Ağar’a neden özel tutuklu muamelesi yapıldığını sorun.

Bütün bu sorularınıza ikna edici cevaplar alamamışken, Ergenekon, Balyoz  Davaları ile Modern Devlet’in bağırsaklarını temizlediğini nasıl iddia edilebilirsiniz?

Askeri vesayetten belki kurtulduk. Bu da bir ileri adım sayılır, kabul. Fakat bu dava toplum içinde kamplaşmayı daha da derinleştirdi. 

Siyaseti kimlik üzerinden yaptığımız, kurtarıcılara bel bağladığımız sürece herkes kendi hukukunu işletmeye bakıyor. Her siyasi dava kaçınılmaz olarak birer öç alma aracı haline geliyor. Bu topraklarda huzursuzluğu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Bunu da görelim.

Demokratik Devlet için kat edecek daha çok yolumuz var. 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar