Celal BAŞLANGIÇ
Yaşları 90'la 100 arasında değişiyordu.
Sahneye konulan koltuklara oturmuşlardı.
Biri kadın ikisi erkekti.
Aileleri, yakınları, komşuları, köylüleri gözlerinin önünde katledilmişti.
Büyük bir dehşete tanık olmuşlardı.
Yaşamları boyunca ağır bir yük olarak taşımışlardı gördüklerini.
Dersim katliamından sağ kurtulan Yamoş Bakıray, Ali Hıdır Şahin, Hasan Bakır bazen sesleri titreyerek, bazen gözleri dolarak, ama sanki dün olmuş gibi anlatıyorlardı 79 yıl önceki tanıklıklarını.
(1937-38 Dersim Katliamı tanıkları anlatıyor)
Gerçekten daha dün olmuş gibiydi yaşanılanlar. Çünkü 79 yıl önce katledilen binlerce Dersimli'den 13'ü ancak o gün toprağa verilmişti.
Hozat'a bağlı Karabakır Köyü'nün Sakasure mezrasında 14 Ağustos 1938'de katledilen Baran ve Cenan ailelerinden 24 kişinin öyküsü onlarca yıldır kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa aktarılmıştı.
Hüseyin Baran ailesinin katledildiği yere bir anıt dikmek için kazmaya başlayınca ulaştı kemiklere.
Savcılık kararıyla geçen yıl kazı yapılmış, Adli Tıp tarafından öldürülenlerin kimlikleri belirlenmişti.
Kemikleri bulunan 13 kişiden 7'si çocuktu Adli Tıp'a göre. İkisi 9-10 yaşlarındaydı. İkisi 4-5, biri 5-6, diğeri de 6-7 yaşlarındaydı. Hepsinin kimlikleri kemiklerden, üzerlerinden çıkan takı ve mühürlerden belirlenmişti.
Hem kurşunlanmışlar, hem de kapatıldıkları samanlıkta yakılarak öldürülmüşlerdi.
İşte o samanlığın tam üzerinde yarım kalmış bir anıt inşaatı vardı. Hemen yanına da bir mezar kazılmıştı.
13 kişinin kemiklerine ulaşılmıştı ama ortada tek bir tabut vardı.
Üzerine kızıl bir örtü konulmuştu tabutun. Onun da üzerine Dersim puşisi örtülmüştü.
Ağıtlarla, gözyaşlarıyla indirilmişti 13 kişinin sığdığı tek tabut mezara.
Üzerine önce toprak atıldı, sonra kırmızı karanfillerle süslendi taze örtülmüş mezar.
Mumlar ve çıralar tutuşturuldu. Toprağa verilenlerin akrabaları birer birer eğilip mezarın üzerine atılan toprağı öptü.
(Cenaze töreninde Dersim Belediye Eşbaşkanı Nurhayat Altunve Diyarbakır Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak 79 yıl sonra toprağa verilenler için mum ve çıra yakıyor)
Katledildikten tam 79 yıl sonra bir mezara kavuşmuştu 13 Dersimli.
(79 yıl sonra gerçekleşen cenaze töreninden görüntüler)
Geride; toprak altında yatan, başlarında bir taş olan mezara kavuşmayı bekleyen binlerce Dersimlinin kemiği vardı.
Bu tören "Unutturmak Değil, Yüzleşmek!","Soykırım Tanınsın, Dersim'i Yeniden İnşa Edelim" talepleriyle gerçekleştirilen 7. Dersim 1937-38 Konferansı'nın ilk günü gerçekleştirilmişti. Daha doğrusu Dersim Katliamı'nda yaşamını yitiren 13 kişinin 78 yıl sonra bir mezara kavuşmasıyla başlıyordu konferans.
Çok sayıda aydın, hukukçu, gazeteci, yazar ve akademisyenin katıldığı iki günlük paneller dizisi sürerken sahneye çıkmıştı Dersim Katliamı'nın yaşayan üç tanığı.
(2015-16 Cizre Katliamı tanıkları anlatıyor)
Konferansın ikinci günü yine sahneye koltuklar konulmuştu. Bu kez dört koltuk vardı.
Onlar da tanık oldukları bir katliamı anlatacaklardı.
Yok öyle 70-80 yıl öncesinin tanıklıklarını değil...
Bu yıl, yani 2016'da, daha birkaç ay önce Cizre'de öldürülen yüzlerce kişiden biri olan çocuklarını, eşlerini anlatacaklardı.
Esmer Tunç iki oğlunu, Mehmet ve Orhan'ı yitirmişti Cizre'deki "bodrum vahşeti"nde. Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı olan Mehmet'in eşiydi Zeynep Tunç. Aynı vahşette ölen Azadia Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat'ın annesiydi Lamia Aktaş. Hanım Yavuzel de aynı katliamda oğlu, DBP Parti Meclisi Üyesi Mehmet Yavuzel'i yitirmişti.
(Dersim ve Cizre katliamlarının fotoğrafları aynı sergide buluştu)
Ağlayarak anlatıyordu oğulları Mehmet ve Orhan'ı yitiren Esmer Tunç:
"Hepiniz biliyorsunuz onlar silahsızdı, kurtarmak için çok uğraştık. Dalga geçer gibi alay ettiler bizimle, almamıza izin vermediler. Sonra oğlumu verdiklerinde tanıyamadım, katilleri bile tanıyamadı. Çünkü kömürdü. Ben oğullarımdan birini Habur sınır kapısından diğerini Urfa'dan aldım, gömdüm."
Esmer Tunç ile birlikte salon da ağlıyordu. Ancak bütün acısına karşın öyle bir çağrı yapıyordu ki anne Tunç, Dersim Katliamı'nı yaşayanların çocukları torunları ayakta alkışlıyordu:
"Ben hala 'barış' diyorum. Anneleri ağlatmayın. Türk annelere sesleniyorum. Elinizi elimize verin, insanlığımızı da, müslümanlığımızı da birleştirelim."
Lamia Aktaş'ın oğlu gazeteciydi. Cizre'ye gidecekti haber yapmak için. Birkaç gün önce ayağını burkmuştu oğlu. "Biraz dinlen, öyle gidersin, ayağın acımıyor mu?" demişti Lamia Anne. Rohat kararlıydı:
"Anne ben neler gördüm. Anne karnında öldürülen bebek gördüm, onların acılarının yanında benimki de acı mı? Gitmem ve gerçekleri yazmam gerek."
Yaralı oğlunu kurtaramamıştı. Ne gidip almasına izin verilmişti ne de ambulans gönderilmesine... Tam bir işkence yaşamışlardı.
Sonunda Cizre'deki üç bodrumun birinde katledilmişti oğlu. Bu kez cenazesini almak başka bir işkenceye dönüşmüştü:
"Aile olarak morg morg, il il aramaya çıktık. Bir kilometre de bir aranıyorduk, hakaretler, eziyetler yapılıyordu."
Anne Hanım, oğlu Mehmet Yavuzel'i anlatıyordu:
"Benim oğlumun gözlüğünden ve kaleminden korktular. Elinde silahı yoktu. Bugün bizim yüreklerimiz kanıyor ama gizliyoruz. Çünkü evlatlarımız öldü. Onlar ölmeden ben herkesi çağırdım dedim gelin Botan yanıyor, bu yangını birlikte söndürelim. Nasıl Dersim'e kimse gelmediyse Botan'a da gelmediler yavrularımızı kurtarmaya."
Çocuklarını yitiren anneleri, eşini yitiren kadını dinlerken öyle ağır bir hava çöküyor ki salona, artık panelleri sürdürmek imkansız hale gelip bir süre ara veriliyor konferansa.
Dersimlilerin acısı Cizrelilerin acısıyla buluşmuştu bir salonda.
Biri 70-80 yıl önce yaşanmıştı, diğeri daha birkaç ay önce. Ama görünen oydu ki yıllar önce de olsa, aylar önce de olsa her iki katliamın yarası hala kabuk bağlamamış, oluk oluk kanıyordu...
Çünkü, aynen Mehmet ve Orhan Tunç'un anneleri Esmer'in söylediği gibiydi yaşanan tablo:
"Cizre, Dersim'in devamıydı. Bugün Cizre, Dersim'le buluştu."
Bütün bunlar yaşanırken, Dersim'in Mazgir İlçesinin bazı köy ve mahallelerinde sokağa çıkma yasağı ilan edildiği haberleri geliyordu. Nusaybin'de, Şırnak'ta, Varto'da, bölgedeki birçok yerde yasaklar, çatışmalar, ölümler sürüyordu.
Ankara karışmıştı. Başbakan Davutoğlu istifa etmiş, AKP kongre sürecine giriyordu. MHP toz şeker gibi dağılmıştı. Dokunulmazlık konusunda dümen suyuna girdiği AKP'nin bu hali CHP'ye de yolunu kaybettirmişti.
Ankara'dan erken seçim haberleri geliyordu. Artık böyle bir meclisten yeni anayasa çıkmazdı. Acaba HDP'lilerin dokunulmazlıkları kaldırılabilecek miydi?
Bütün bu karışıklıklar, bütün bu çürüme aslında yıllardır çözülemeyen Kürt Sorunu'nun doğal sonucuydu.
Mehmet Altan'ın Dersim'deki panelde yaptığı saptama Kürt Sorunu açısından Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bir özetiydi sanki:
"Hiçbir sorunu çözemiyor, çözemeyince de öldürüyor."
İşte bu yüzden de özellikle Kürt coğrafyasının neresini kazsanız katliam kurbanlarının kemikleri fışkırıyor topraktan.
Dünkü Dersim'de, bugünkü Cizre'de, başka Kürt kentlerinde de mezarını bekleyen insan kemiklerinin sayısı her geçen gün artıyor hala.
Bu yüzden, 1937'lerin, 38'lerin Dersim'inden 2015'lerin, 16'ların Cizre'sine kadar bu devletin günahları gömmekle bitmeyecek!
CELAL BAŞLANGIÇ | HABERDAR
Yazarlar
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2023
17.03.2023
1.01.2023
17.11.2022
9.09.2022
10.07.2021
26.06.2021
22.06.2021
8.06.2021
4.06.2021