Mehmet Ali ALÇINKAYA

Mehmet Ali ALÇINKAYA
Mehmet Ali ALÇINKAYA
Tüm Yazıları
Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar
4.08.2025
460

Türkiye'nin geleceği barışın, adaletin ve demokratik yaşamın inşasında yatmaktadır. Bu inşa süreci, yalnızca çatışmaların durmasıyla değil, aynı zamanda toplumsal vicdanın ve adalet duygusunun güçlenmesiyle mümkündür. Bu bağlamda, cezaevlerinde yaşam mücadelesi veren hasta tutsakların durumu, demokratik toplum inşasının bir turnusolü haline gelmiştir.

 Barıştan, demokrasiden ve insan haklarından söz eden hiçbir toplum; cezaevlerinde ölüme terk edilen hasta tutsakların çığlığına sessiz kalamaz. Tutsakların tedavi hakkı, sadece bireysel bir sağlık meselesi değil, aynı zamanda hukuk ve insanlık onurunun sınandığı bir alandır. Bu hakların sistematik biçimde ihlal edilmesi, toplumsal barışa vurulmuş ağır bir darbedir.

 Sayın Abdullah Öcalan, barış sürecinde belirleyici olan İmralı görüşmelerinde ve özellikle 2013 Newroz Mektubu’nda, bu sürecin özünü şu sözlerle ifade etmiştir:

  “Silahlar sussun, fikirler ve siyaset konuşsun. Yeni bir dönem başlıyor. Bu, halkların kucaklaştığı, kardeşliğin ve barışın hâkim olduğu bir dönemdir.”

 Bu çağrı, yalnızca dağlara değil, aynı zamanda zindanlara da yapılmıştır. Hasta tutsakların yaşam hakkının korunması ve özgürlüklerinin sağlanması, bu yeni dönemin güven inşa eden ilk adımlarından biri olmak zorundadır.

 2024 yılı itibariyle Türkiye cezaevlerinde hasta tutuklu ve hükümlü sayısı 1556’dır. Bunların 651’i ağır hasta tutsaklar kategorisinde yer almakta ve çoğu kendi başına yaşamını sürdüremeyecek sağlık koşullarında bulunmaktadır. Buna rağmen Adli Tıp Kurumu, bağımsız tıbbi raporları göz ardı ederek siyasi saiklerle ret kararları vermeye devam etmektedir.

 AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi), Türkiye’ye karşı açılan birçok davada cezaevlerinde tedavi hakkının ihlali ve ağır hasta mahpuslara yönelik insanlık dışı uygulamalar nedeniyle mahkûmiyet kararları vermiştir. Özellikle Gülizar Tuncer/Türkiye (2005) ve Mehmet Aydın/Türkiye (2020) davalarında, AİHM; cezaevi yönetimi ve Adli Tıp Kurumu'nun uygulamalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 3. Maddesi’ni (işkence yasağı) ihlal ettiğini açıkça belirtmiştir.

 Kürt özgürlük hareketinin kurumları, özellikle TUHAD-FED, MED TUHAD-DER, İHD, TİHV ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) gibi yapıların hazırladığı raporlar, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini düzenli biçimde belgelendirmektedir.

2023 raporlarında, en az 38 hasta mahpusun cezaevlerinde yaşamını yitirdiği, onlarcasının ise “ceza infazı durdurulmazsa yaşamını kaybedeceği” uyarısıyla kamuoyuna sunulduğu yer almaktadır. ÖHD'nin aynı yıl yayımladığı değerlendirme şöyle diyor:

 “Cezaevlerinde ölüm, tedavi hakkının sistematik engellenmesiyle normalleştiriliyor. Bu, açık bir siyasal yok sayma ve insanlık suçu politikasıdır.”

 2015 Dolmabahçe Mutabakatı, çözüm sürecinin siyasal, demokratik ve hukuki zeminlerde kurumsallaşmasını amaçlayan tarihî bir adımdı. Mutabakatın ilk başlıkları arasında, “Demokratik siyaset tanımı ve içeriğiyle ele alınmalıdır” ilkesi yer alırken, hasta tutsaklara dönük politikalar bu ilkenin pratiğindeki en hassas göstergedir. Hasta tutsaklara duyarsızlık, mutabakatın özünü çiğnemektir.

 İktidarın güvenlikçi politikaları, yıllardır cezaevlerini adeta birer sistematik ölüm hücresi haline getirmiştir. Bu durum yalnızca bireysel adaletsizlik değil, aynı zamanda Kürt sorununun çözümüne dair demokratik yolları tıkayan bir devlet refleksidir. Bu refleks, sadece adaletsizliği değil, aynı zamanda çözüm iradesizliğini de derinleştirmektedir.

 Sayın Abdullah Öcalan’ın şu vurgusu bu bağlamda çok net bir çerçeve çizmektedir:

  “Barış sadece silahların bırakılması değildir. Vicdanların, hukukun, eşitliğin ve insanlık onurunun egemen kılınmasıdır. Cezaevleri bu mücadelenin aynasıdır.”

 Demokratik bir çözüm, ancak siyasal alanın özgürleştirilmesiyle mümkündür. Cezaevindeki hasta tutsaklara yaklaşım, devletin bu çözüm iradesine sahip olup olmadığını gösteren somut bir göstergedir. Bu bağlamda, barış sürecine ilişkin en açık ve kalıcı irade, tutsaklara yönelik politikalarda kendini göstermelidir.

 Demokratik toplum, en zayıf halkasını nasıl koruduğuyla ölçülür. Bugün o zayıf halka, ağır hasta tutsaklardır. Her birinin hikâyesi, bu ülkenin hafızasında bir vicdan çağrısı olarak durmaktadır.

 Bu çağrıyı yükseltmek, sadece insan hakları savunucularının değil, her demokratın, her vicdan sahibi insanın, aynı zamanda örgütlü siyasal yapılar, partiler ve toplumsal hareketlerin sorumluluğudur. Barış isteyen herkes, bu sessiz çığlığa ses vermeli; hukukun, vicdanın ve insanlığın yanında yer almalıdır.

Barış, cezaevinden başlayarak büyür. Hasta tutsaklara özgürlük, topluma nefes olur.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar