Ferhat KENTEL

Ferhat KENTEL
Ferhat KENTEL
Tüm Yazıları
‘Tehlikenin farkında’ olan bir Norveçli
6.08.2011
3209

Norveç’te 77 kişiyi katleden faşist, tehlikenin farkına zamanında varmış ve durumu iyi tesbit etmiş; ülkesini Marksizm’e ve İslam’a karşı korumak amacıyla katliam yaptığını söylemiş.

Evet, bütün dünya faşistlerinin, ulusalcı ya da başka versiyonlarıyla milliyetçilerinin ortak özelliği, üç aşağı beş yukarı, onların tek gerçeklik olarak zannettikleri, zannetmek istedikleri küçük dünyalarının dışında başka bir dünya olmadığına inanmaktır. Onların bu inanmak istedikleri “saf” ve “homojen” dünyanın palavradan başka bir şey olmadığını söyleyenlere karşı her türlü savaşı ilan etmeleri gayet normaldir.

Modern dünyada, modern dünyanın içinden bir ses olarak Marksizm bu “küçük dünya” algısını bodoslamadan kıran, en azından kafamızda sürekli sorular tahrik eden bir teori, felsefe ve akım oldu.

Ama gene modern dünyada, modernliğin “bitmeli” arzusunu “bitti, bitiyor, bitecek” tesbitiyle sunduğu din –bütün iddiaların tersine– hiç umulmadık bir şekilde çok daha oyunbozan bir rol oynadı. Özellikle, modernliğin dışarıdan empoze edildiği coğrafyalarda varlığını sürdürdüğü için bir türlü tam olarak ehlileştirilememiş olan İslam bu oyunbozanlıkta en çok öne çıkan din oldu. “Ulus” kurgularını, sınıfları bile aşan bir perspektifle din, ilerlemeci dogmatik aklın, insan kibrinin ötesinde, bırakın milliyetçilerin dar dünyalarını, hem onların topunun üzerine oturduğu yeryüzünün ötesini hem de tekil insanın karanlıkta kalan derinliklerini düşünme ve sorgulama potansiyelini modern dünyanın orta yerine seriverdi... Ve üzerine bastıkları iki kuruşluk ve de iki günlük kurguları her şey zanneden çeşitli boy ve ebattaki faşistler çok fena çuvalladılar, deli danalar gibi sağa sola saldırmaya başladılar.

Çünkü, çıkar, prestij, statü arayışıyla yenmekten ve kendini haklı çıkarmak için herkesi “kendi doğrusuna” biat etmeye çağırmaktan başka bir şey bilmeyenler, saflık ya da homojenlik takıntısına batmış olup, Marksizm’i de dini de kendilerine benzetenler bir kenara bırakılırsa, hem Marksizm hem de din bizim küçük dünyalarımızın dışında, bambaşka ve karmaşık; iç içe geçmiş sınıflar, kültürel anlamlar ve hafızalarla dolu; adalet ve vicdan arayışlarına sahne olan dünyaların olduğunu hatırlatıyorlar.

Bu yüzden, en büyük korkuları homojenliğin, saflığın bozulması olan tüm dünya faşistlerinin ortak sesi olarak Norveçli psikopat faşist, aklı sıra “doktriner” metinler hazırlayıp, o “kutsal” ülkesini “Marksizm’e ve İslam’a karşı korumak için” kendine vazife çıkarıyor. Hazırladığı metinlerin, beslendiği ve beslediği söylemlerin sağladığı meşruiyetle gözünü kırpmadan adam öldürebilen bu katil bu raddede ve vahşilikte cinayet işlediği için “psikopat” gibi bir sıfatla anılabilecek olsa da, o yalnız bir psikopat değil; o, saflık bozulduğu için “battık, batıyoruz, kriz var!” teranelerine girişenlerin topunu birden temsil ediyor; o sadece o güruhun içinden radikal “bir” numune...

Bizim buralar da Norveçli’nin çeşitli versiyonuyla dolu... Üzerinde hasbelkader doğdukları toprakları, içinde yaşadıkları toplumu, görev yaptıkları kurumları, ait oldukları kimlikleri, etiketini taşıdıkları ideolojileri kutsallaştıra kutsallaştıra bir hâl oluyorlar. Her tarafı karmaşıklığın dalı ve budağıyla sarmalanmış olan yapıların kendilerini böyle göstermemesi için kutsallık söylemlerine sarılıyorlar...

Aynılaştırma arzularını, kendilerinden farklı olanlara karşı duydukları nefreti saklayabilmek için, bol miktarda “güvenlik zafiyeti yaratanlar”, “ordumuzu yıpratanlar”, “vatana / millete / davaya ihanet edenler” türünden jargonlar üretiyorlar.

Bunların çeşitli versiyonlarını Türk modernleşme tarihinde hep gördük ama en utanmazca olanlarını 2000’li yılların başından yani AKP’nin hükümet etmeye başladığı tarihten itibaren apaçık gördük. Her türlü paranoyayı tahrik ederek üretmedikleri yalan, pompalamadıkları kara propaganda ve internet marifetiyle psikolojik harekât kalmadı.

Çok işe yaradı bu teknikler... İçine ettiler bu memleketin... “Bölünüyoruz!” diye diye memleketi böldüler...

Şimdi bu tekniklerin bir türlü tam olarak işe yarayamadığını gördüğümüz evreye geldik...

Darbeci ve kara propagandacı generallerin en azından bir kısmı işlevsizleşirken, “Kriz var! Tehlike var!” diye bağıranlara, bu toplumun büyük çoğunluğu “Yoo, ne krizi?” diye basit bir cevap veriyor.

Çünkü o generallerin ve onların her türlü sivil görünümlü türevinin anlattığı “saflık ve saflığı bozan hainler” masallarına rağmen, bu toplum sınıfların ve ezberler dışındaki başka anlam dünyalarının tecrübelerini yaşıyor... ve aynılık budalaları için ciddi “tehlike” yaratıyor!

Bu durumda, soru(n) şu: “saflık” palavralarını dayatanlara karşı mücadele verenler, “tehlike”ye işaret ederek “yeni saflık palavraları” mı kuracaklar, yoksa “saflık” dilini mi kıracaklar?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar