Hadi ULUENGİN

Analı babalı büyüsün!
24.07.2013
2678

 HELE şükür, doğmuş. Sen sağ ben selâmet, ahali de dokuz doğurmaktan kurtulmuştur.

Anladınız, Birleşik Krallık tahtı varisi Prens William’ın eşi ve Cambridge Düşesi Kate Middletontarafından önceki gün dünyaya getirilen asil bebeği kastediyorum.

Eh, koskoca İmparatorluk torunu için loğusa şerbeti kaynatmak ve nazar boncuğu takmak benim ne haddime, Allah analı, babalı büyütsün demekle yetiniyorum.

Âmin ve şimdi lâtifeyi bırakıp sadede geleyim.

***

LONDRA’daki olayın böylesine merakla izlenmesini sırf people denen ve kâh gerçek, kâh sahte şöhretlerin hayatını dikizleyen medyatik röntgencilikle açıklayabilir miyiz?

Şüphesiz bu da var ve muhtemelen ilk plana oturuyor ama başka bir şeyler daha var!

***

ŞÖYLE ki, Eski Rejim, yani asaletten kraliyete uzanan değerler, semboller ve aktörler bütünü en azından Avrupa kolektif hafızasında mevcudiyetini hâlâ koruyor.

Üstelik de bu gaip zaman peşinde bir nostaljiyanın ötesine taşıyor.

Başka bir deyişle, olayların siyasi değer taşımamasına rağmen eğer dün William’ın annesi Dianatrafik kazasında ölünce bütün İngiltere kederlere boğulduysa; veya eğer bugün II. Albert oğluPhilippe için tahttan feragat edince bütün Belçika’da taşlar oynadıysa, bunlar Yaşlı Kıta’nın derin bilinçaltında yerleşiklik kazanmış bir dizi dürtüden kaynaklanıyor.

Tam burada da ulus-devlet teorisyeni Ernest Renan’ın bir saptaması aklıma geliyor.

Ondan yola çıkarak vardığım sonuç illâ doğrudur demiyorum ama düşünmek gerekir.

***

MEALEN söylüyorum, Renan aristokrasiye yabancı Amerikan toplumlarında devletin bireye çok az karıştığını kaydeder. Fakat aynı devlet aynı bireye de çok az şey bahşetmektedir

Çünkü bizzat bu ikincisi o birinciye ancak çok az şey vermeye razıdır.

Oysa Avrupa toplumlarında sözkonusu birey devletten çok şey bekler ve alır.

Zira hükümran- tebaa ilişkisinde ezelden beri çok şey vermiştir.

İşte sanıyorum ki başta sosyal demokrasi, modern inayetli devlet ideolojilerinin esas olarak Yaşlı Kıta’da kök salmasını belirli ölçüde bu ilişkiye; yani yine inayetli bir lütufla prens olduğu varsayılanEski Rejim kavramlarının bilinçaltı sürekliliğine bağlamak gerekiyor.

Ve kanımca, Batı tipi bir feodalite yaşamamış olsa dahi Kerim Devlet geleneğinden inen Türkiye de sözkonusu Avrupai şemaya nispeten yakın duruyor.

Dolayısıyla AB hedefi göreceli olarak tarihî sürece daha uygunmuş gibime geliyor.

Oysa yine de Londra’daki doğuma duyulan ilgiyi dikizciliğe indirgeyemeyeceğimiz gibi, son tahlilde muallâklık içeren böyle bir hipotezle de tam açıklayamayız.

***

İŞİN içine az- çok da şiir giriyor desem ne düşünürsünüz?

Hayır, benzetmenin mucidi ben değilim!

General August von Gneisenau Prusya Kralı III. Friedrich – Wilhelm’e gönderdiği bir mektupta “hükümdara, vatana ve fazilete duyulan aşk aslında şiirin ta kendisidir. Bu şairanelik de tahtın güvencesidir” diye yazar ki, hiç yabana atmamak gerekiyor.

Nitekim dün İran Şahbanusu Süreyya’nın hüzünlerinde; İngiliz Kralı VIII. Edward’ın aşklarında veya sabık Avusturya- Macaristan Arşidükü Rodolphe’nin tragedyalarında olduğu gibi insanlar bugün de Cambridge Düşesi Kate’in doğumlarında daima aradıkları ve daima aramaya devam edecekleri bir şairanelik keşfetmiyorlar mı?

Hatta aslında dinlemek istedikleri sihirli masalların şiirini kendileri yazmıyorlar mı?

Bana kalırsa evet ki, eh, dün ben bu satırları noktalarken vaftiz adı henüz konmamış olan Birleşik Krallık tahtı üçüncü kuşak varisini Allah analı babalı büyütsün ve tekrar âmin!


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar