Leyla İPEKCİ
Bayram sabahı, sahurdan sonra yattığımız saatte bu kez kalktık. Sonsuzluğun iki ucu bağlandı birbirine. Saatlerin ayarını yeniden yapma zamanı. Ama önce bir mola. Rutinden kopuş, saatlerin dışına çıkış, bayramlaşma...
İstanbul usul usul sessizleşti, tenhalaştı. Yalnızca bayramlarda sükun buluyor insan bu şehirde. Buna mukabil şehirlerarası yollar hıncahınç araba doldu, tatilciler ve sıla-i rahim yapanlar bir yana kaza haberleri, uzun araç kuyrukları, ek vapur seferleri gibi haberler kaldı biz şehirdekilere gündelik kaostan geriye.
Sadece iki gün daha böyle olacak. Hepsi bu. Yavaşlamaya, kendine dönmeye, tefekküre, ziyaretlere yeterince fırsat kalmadan geçecek olan bu günler biz İstanbullulara yine de bayram hediyesi.
Bayram evet bir yönüyle hediyeleşmek demek. Bunu somut hediye olarak düşünebiliriz tabii. Bir de manevi yönü var. Birbirimize vereceğimiz en güzel şeyleri verebilme niyeti. İçimizi dışımızı alevler sarmışken, bunca katliam, zulüm, haksızlık ortasında pıhtılaşmaya direnen vicdanımızla hangi güzelliği vaat ediyoruz peki birbirimize?
Birlikte bir güzelliği paylaşmanın, birlikte güzelleşebilmenin imkanlarına yönelmenin neresindeyiz? Barışa yol vermeyen ateşkeslerin, bombardımanların, yıkımların, harabeye dönmüş insanlığımızın neresindeyiz? Zulmetin ortasında yerlerin ve göklerin nurunu nasıl algılayacağız? Aşk evine doğru hicret edebilecek miyiz? Kainattaki tek hakikate?..
Aşk deyince aklımıza çiçek böcek dışında, cici uslu hallerimiz dışında bir başka şey daha gelmeli kuşkusuz. Celalin tezahürleri de dahil aşka. Varlığın kemali böyle mümkün. Tevhid şuuru celal ile cemali kendinde toplamakla anlamına kavuşuyor. O halde insanın her şeyiyle bir noktada toplanması, kainatın tek gönülden ibaret oluşu aşka ait bir sır olsa gerek. Her kalpte biricik olarak yaşanacak...
'Allah güzeldir, güzeli sever' ise fitnenin, öfke ve hasedin, ikiyüzlülüğün, riyanın, hırs ve kıskançlığın içinden güzel isimlerin saf tutuşunu seyretmeyi öğrenmek gibi bir yükümlülüğümüz var insan olma yolculuğunda. İşte bu yüzden birlikte güzelleşme tecrübesi vaat eden bayramlar beni hüzünlendiriyor, neşelendirmekten ziyade. Aşkın bir dava değil mânâ olmasının inceliklerini anlama yolunda kaybolup gidiyorum.
Kendi adıma bayram hiçbir zaman sevinç, coşku, neşe anlamına gelmiyor. Kavuşmalar, hediyeleşmeler, kucaklaşmalar hep hüzün veriyor. Çocuklar, ihtiyarlar, yetimler, huzurevindeki yalnızlar elbet buruk oluyorlar bayramda. Belki hepsinin hüznünü taşıyoruz bir parça üzerimizde. Ama hepsi bu değil.
Kendimde ne varsa sevdiklerime verebilmeyi isterdim, yetersizlik duygusu peşimi bırakmıyor bayram günleri. Yolun ortasında terk edilmiş bir köpeğin masum bakışları, usul usul dökülmekte olan öncü sonbahar yaprakları, nemli sıcaktan bunalmış beyaz saçlı teyzenin pencere gerisinden taşan umutlu bekleyişi, kepenkleri inmiş dükkanlar, bayram dolayısıyla kapalıyız ilanı asmış işyerleri, serin ikindilerde uzayan yalnız gölgeler... Hüzün veriyor gündelik hayatın akışına. Mânâyı dirilten ne varsa, kederlendiriyor, gözyaşıyla ifade ediyor bana kendini.
Ters düştüğüm, ayrıştığım, birlikte anılarım olan eski dostları düşünüyorum. Dışımdan kızmama rağmen, içimden sevdiğim... Anlıyorum ki, yarım kalmış vedaların getirdiği zorunlu ayrılıklar bir bakıma olması gerekenler. Hiçbir şey aynı kalmıyor. 'O her an bir oluşta...' Geçmiş geçmiyor. Ama zaten geçmiş yok. An var. An'da olabilme mahareti sınanıyor insanın bayramda.
Bir daha olmayacak olan ne varsa, hüzünlendiriyor yine. Sargı beziyle bağlanmış anılar kalıyor pansuman yaptığımız yaralardan geriye. Bunu kabullenmek, aslında adaletin gereği. Evet zulüm var, yanlış anlamalar, çarpık ilişkiler, haksızlıklar, mağduriyetler var. Bir o kadar da bunların hepsinin bir hikmeti var. Olan her şeydeki hayrı düşünmeye başlıyor insan sessizleştiğinde, tenhalaştığında. Aslında olması gerekenlerin olmakta olduğunu, her şeyin yerli yerinde durduğunu ve zulmün de adaletin bir tezahürü olduğunu; duyumsamaya başlıyor insan...
Kavuşmalar hüzünlü evet. Özlemi yakına getiriyor her kavuşma, 'bir' olmanın diliyle kederlendiriyor insanı. Ruha örtü olan nefsimizin engellerinden kurtulabilir ve kendimizdeki hakikat nuruna kavuşabilirsek, asıl bayram olacak. Hüznün içindeki neşeye kavuşmuş olacağız. Yaratılışın gayesini, Hakka ve hakikate dönerek 'ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım'ı paylaşanlardan; aşk şarabından içenlerden olabilmemiz ümidiyle. Yunus Emre'den: 'Bildik gelenler geçmiş konanlar göçmüş / Aşk şarâbından içmiş kim mânâ duyar ise...'
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Kılıcın mızrağın okun acısında Müslüman’ın hüznü
15.09.2018 - Dolar kuruyla oynamaktan daha etkilisi: İnsanın vehimleriyle oynamak
4.02.2018 - Kültür Bakanı’na ve kültüre bakanlara sesleniş (2)
1.02.2018 - Kültür Bakanı’na ve kültüre bakanlara sesleniş (1)
28.08.2018 - Küresel kasabada vahdet denizi!
25.08.2018 - Candaki kurban sırrımız
21.08.2018 - Gezi’den mesire yerine; parkların bi/çim analojisi!
7.02.2018 - Savaşımızın binbir yüzü!
4.02.2018 - Toplumsal gerçekler bazen araştırılmaz, içinde yaşanır!
31.07.2018 - ABD’nin çöküşü işgallerinin mânâsında gizli!
28.07.2018
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
Rahmi yılmaz
Oya hanım sizi yeniortam günlerinizden beri izleyen okurunuz olarak hayallerinizi önemsiyorum heyecanla bekliyorum