Markar ESAYAN

Çözüm Süreci, reformlar ve KCK açıklaması
13.10.2013
2741

 Ne düğünde oynarlar, ne cenazede ağlarlar...

Hatta genellikle, düğünde somurtup, cenazede endazeyi kaçıracak halleri var. Erdoğan nefreti ile Demokratikleşme Paketi'ne, Çözüm Süreci'ne karşı sinirli ve hoşnutsuz olanlardan bahsediyorum; sağduyulu, gerçekçi eleştiriler yapanlardan, eksiklerin altını çizenlerden değil. 'Fetva' gibi bir yazı okuyorum geçen gün mesela... Bir yandan, üzerlerinde büyük yük olan 2010 referandumundaki 'Yetmez Ama Evet' 'günahından' da ustalıkla sıyrılarak, 'Bundan sonraki paketler için tavrınız artık 'hayır' ola' diye buyuruyor yazı.

Anladığım kadarıyla, Erdoğan'dan tek ve mükemmel bir paket bekleniyor. Bu mucizevi paketin 'otoriter' ilan ettikleri bir liderden beklenmesi ayrı bir garabet. Öyle bir paket olmalı ki bu, Türkiye'nin geçmiş ve gelecek 100 yılının tüm 'demokrasi' sorunlarını bir anda çözmeli. Bu beklenti karşılanmazsa da, Erdoğan, pardon reformlar, x sonsuza giderken sürekli reddedilmeli.

Ne öyle Süryanilerin Kemalistlerce gasp edilmiş arazisini vermek, andımızı kaldırmak, başörtüsüne özgürlük getirmek, seçim yardımı barajını yüzde 3'e indirmek, barajı kaldırma süreci başlatmak, Kürt, Ermeni vs. olduğu için hedef alınan kişilere karşı işlenen suçların cezalarını arttırmak, yaşam tarzına müdahale edenlere hapis cezası getirmek, özel hayatın dokunulmazlığını korumak için yasa çıkarmak vs...

Boş işler bunlar...

Sırada Alevi Paketi var... Ama o da mutlaka eksik ve yetersiz olacaktır. Cemevlerine yasal statü verilirse, arsa tahsis edilip, masrafları devlet tarafından ödenirse, 'Tabii canım, zaten öyle olmalıydı, ne önemi var ki bunun' diyeceğiz 'fetvaya' göre. O tek ve mükemmel paket olmadıktan sonra, ne kıymeti var böyle paketçiklerin?

Bu tavır, her şeyden evvel, bu sorunların halli için yıllardır emek vermiş, bedel ödemiş insanlara ve hepimize büyük bir haksızlık. Bu paket, o insanların canlarının, emeklerinin, ödedikleri nice bedellerin, acılarının semeresi. Eksiklerini söyleyelim, eleştirelim ama biraz vicdanlı ve rasyonel olalım. Hiç olmazsa, Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu'ndan feyz alalım.

KCK'NIN AÇIKLAMASI NE ANLAMA GELIYOR

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı açıklamasının olumsuz yönleri ve dilin sertliği öne çıkarıldı ama, asıl mesaj nedense görmezden gelindi. Hükümet de, bu açıklamanın medyadaki 'pazarlanma' şekline dikkat etmeli.

KCK özetle 'Ben masadayım, benimle konuş' diyor çünkü.

Dilin çok sert olduğu iddia ediliyor ama açıklamada hâlâ çok net bir şekilde konuşma, müzakere etme, anlaşma iradesi var. KCK üç talepten söz ediyor: 1. Kürtlerinin varlığının, kimliğinin, Kürt kültürünün anayasal ve yasal güvenceye alınması, Kürt kimliğiyle düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün tanınması, 2. Demokratik özerkliğin kabulü 3. Her düzeyde anadilde eğitimin kabul edilmesi.

Bu üç talep de AK Parti'nin hükümet programına ters değil. Anayasal değişiklik, AB yerel yönetimler özerklik şartındaki çekincenin kaldırılması vs. ile kısa süre içinde gündeme gelecek konular. Başbakan'ın paketi sunuş konuşması, yapılacak reformların bu talepler doğrultusunda şekillenebileceğini gösteriyor. KCK da bunun çok net farkında. Çünkü somut olarak bu talepleri dile getirdikten sonra sürecin yönetimine dair usul eleştirisi yapıyor.

Öcalan'ın şartları konusundaki eleştiriler yerinde. Muhatabın iletişim şartları, sürecin garanti altında yürümesi ve provokasyonlardan korunması için de hayati.

Açıklamada 'Demokratik çözümden yanayız' deniyor. Yani pakete yönelik eleştiriler söylendikten sonra, hatta epey sert bir şekilde eleştirildikten sonra hâlâ 'şimdiki zamanla' bu cümle kuruluyor. Hâlâ devleti masaya çağırıyor ve müzakerenin eksikler giderilerek devam etmesini istiyor.

Bu anlamıyla bakınca tablo hiç de öyle olumsuz değil. KCK açıklamasında kimseyi dağa davet etmiyor, bu nokta çok önemli.

Ambalajdaki sert dile takılmazsanız, bu metin bir müzakere tarafı açıklaması. 'Masadayız, yok öyle hemen kalkmak, hadi konuşalım' deniyor.

Açıklamada şu ustalıklı göndermeler de, aslında 'Erdoğan'a sahip çıkın, önemini anlayın' mesajını ima ediyor:

'Önder Apo'ya mesaj ileten ve siyasal çözüm yöntemini devreye koymak isteyen Turgut Özal bizzat devlet içindeki çözüm istemeyen güçler tarafından katledilmiştir.

'Önder Apo 1995 Aralık ayında Refah Partisi'nin iktidar ortağı olmasından sonra Necmettin Erbakan'dan gelen mesaj üzerine yeniden tek taraflı ateşkes ilan etmiştir. (...) Ne var ki derin devlet Erbakan'ı da 28 Şubat muhtırasıyla etkisiz hale getirmiştir.'

Derin devlet! Hükümet değil, Erdoğan değil... KCK bunu açıkça ifade ediyor. 1993'te Özal'ı, 1997'de Erbakan'ı, sürekli olarak da Öcalan'ı barış iradesi ortaya çıktığında hedef alanlar, Erdoğan'ı rahat bırakacaklar mı zannediliyor? Erdoğan hakkında bir düzineden fazla suikast planının ele geçirilmesi, çalıştığı katın DHKP-C tarafından RPG ile vurulmasının, Gezi'nin böyle suiistimal edilmesinin, bir tesadüf olduğu mu düşünülüyor?

KCK siyaset yapıyor ve hükümet ile birlikte -rekabete rağmen- süreci iyi okuyor.

*Tüm okuyucularımızın Kurban Bayramı mübarek olsun. Ülkemize ve dünyaya iyilikler getirsin, barışa vesile olsun.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar