Markar ESAYAN

Yeni Türkiye'nin vizesi Dink Davası...
20.01.2014
2277

 Yedi yıl oldu. Hatırlamak istemediğimiz günlerdi. Hala da öyle. Kaldırımda yatan sadece Hrant Dink'in bedeni değil, demokratik Türkiye hayallerimdi aynı zamanda. Bu karanlık suikast, tam da Türkiye'nin eski devletten kurtulmak için hamle yaptığı döneme denk geliyordu. Ümitlerin yeşerdiği bir anda, kendimizi dipsiz bir kuyunun içinde bulmuştuk. Bu duygu o zamanlar dar bir çevreye, Ermenilere ve bizlere yakın diğer Türkiyelilere dair bir şeydi. Ancak kısa sürede bu duygunun ülkedeki paydaşlığı arttı. Ermenilere önyargılarla bakan, tanımayan veya yanlış tanıyan diğer kesimler de, Hrant'ın bir gazeteciden, bir Ermeniden çok daha fazlasını ima ettiğini anladılar.

O aslında yeni Türkiye'yi temsil eden toplumsal uyanışın ve barışın cismanileştiği özel insanlardan birisiydi. İnsanlar cinayetten sonra onu yazılarından tanıdılar. Kabul edelim; Ermenilik bu ülke için çok netameli bir konu. Biz de bu kimliği yıllardır bize dayatıldığı gibi değil, onurlu bir şekilde taşımaya çalışıyoruz. Acılarımızı, bizlere yönelen haksızlıkları putlaştırmadan, onları istismar etmeden, istismar edilmesini de önlemeye çalışarak Biz'in bir parçası kalmaya devam ediyoruz. Öfkeye, yeise ve karamsarlığa kapılmak en kolayı. Ama hayat devam etmeli ve iyilik, muhabbet, barış çoğaltılmalı. Bunun için kendi sorunlarınızı herkesin sorunlarına katıştırmak, komşuların sorunlarını kendi sorunlarınız kadar önemsemek zorundasınız. Benim için bir başörtülü kardeşimin, bir Alevi, Kürt, Roman veya Atatürkçü komşumun sorunları bana dair sorundan daha geride değildir.

Bu bir ahlaki tercih olduğu kadar, rasyonel bir zorunluluktur da... Toplumun bir kesimi acı çekerken o toplumun diğer parçaları mutlu mesut yaşayamaz. Kimse kendi sorununu ülkenin genel demokratik durumundan soyutlayarak çözemez. Belli bir süre, belli bir gücün yedeğinde bir kesime yönelik konjonktürel rahatlamalar sağlanabilse de, bunlar sadece toplumdaki olumsuz hisleri çoğaltır, adaletsizlik olarak algılanır.

Hrant Dink'in yazılarını okursanız, bu bilincin parlak bir zeka ve temiz bir Anadolu vicdanıyla ortaya çıktığını görürsünüz. Demokrasi ancak toplu bir mücadele ve sivil siyasetle kurumsallaşabilir. Kürt sorunu gibi, Ermeni, Alevi ve dindarların sorunları da 'biz' mantığı ile çözülebilir. Bu anlayışa göre Kürt sorunu bizim sorunumuzdur. Dindarların sorunları da bizim sorunumuzdur. Alevilerin yaşadığı acılar, 'Onların' değil, bizim acılarımızdır. 1915'te yurtlarından Ermeniler değil, bizim bir parçamız kovulmuştur. Bunlardan bir tanesine sırtımızı dönmek, bütünden ayırmak, hatta haklı görmek, bizi azaltır, çareleri ahlakından ayırır. Bu nedenle de kalıcı bir çözüm olmaz.

Demokrasiyi bir ülkede kurumsallaştırmak kolay değil. Çoğu, askeri vesayetin görece güç kaybetmesi ile ülkenin demokratikleşme hamlesini tamamladığını farz etmiş olabilir. Ama bu o kadar basit bir süreç değil. Zihniyet dönüşümü zaman alıyor ve can yanmadan da kimse zoru seçmek istemiyor. Her aşamanın yaşanması, hazmedilmesi, bir üst seviyeye geçildikten sonra yeni sorunların çözülmesi gerekiyor.

Şu anda da böyle bir krizin tam ortasındayız. Geçmiştekilerle benzerlik taşımıyor, çünkü son 11 yıldır daha önce varmadığımız yerlere ilk kez geldik. Bu iyi bir şey... Yeni bir şey yapacağız ve bu büyük bir fırsat. Bu fırsatın üzerine titremeliyiz. Günübirlik, sadece bir kesimi rahatlatmaya yönelik değil, köklü bir demokratik kurumsallaşma için çaba göstermeliyiz. Bu eski zihniyetlerimizi aşmakla mümkün.

Hükümet, bu kadar ağır ve haksız bir müdahaleye maruz kalmakla, evet sarsıldı ama ciddi bir demokratikleşme meşruiyetini de kazanmış oldu. AK Parti artık reformları kendi siyasi ajandasına göre yönetme lüksünü kaybetti. Bu bir kazanç aslında. Dindar, Kürt, Alevi, gayrımüslimlere yönelik reformlar için toplumda ve siyasette varolan dirençler anlamsızlaştı. Kimse Kürt sorunu için atılacak radikal adımlara bugün karşı çıkma meşruiyetine sahip değil mesela. İlginç bir şekilde, Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi davalarda yaşanan yargı zorbalıkları bu gruba kemalistleri de kattı. Dink Davası'nın gerçekten çözülmesi, ilk günden beri iddia ettiğim üzere derin devletin tamamen tasfiye edilmesi için zaruri hale geldi. Devleti koruma refleksinin, nasıl bir tehlike ihtiva ettiği ortaya çıktı.

2007'den sonra başlayan darbe ve torba davalar sürecinde yaşanan savrukluklardan ders çıkarmalı. Yağmurdan kaçarken yeniden doluya tutulmamak için devleti artık kimseye kiraya vermemeli. Ülke hiç yaşamadığı bir alt üst oluştan geçiyor. Bu her zaman yaşanabilecek türden bir sarsıntı değil, zaten yaşanmamalı da. Bu kriz kaçınılmazdı. Bu kadar köklü bir vesayet rejiminden kopmak için sert bir deprem gerekir. Hatta bu büyük bir şanstır. Pazarlıklar yapılabilir, bu sert mücadele göze alınmayabilir, vesayet sessizce el değiştirebilirdi. Bundan haberimiz bile olmayabilirdi. Demokrasi görünümlü update edilmiş yeni tür bir vesayetin bizi kıskaca aldığını çok geç olduğunda anlayabilirdik.

Erdoğan'ı her fırsatta linç edenler, hatalarını teslim etmekle birlikte, bu kavgayı göze almasının değerini ileride anlayacaklar.

İşte Dink Davası, Yeni Türkiye'nin vizesini alacağımız tarihi bir fırsat olarak karşımızda.

Hep öyleydi. Sadece biz şimdi farkediyoruz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar