Mehmet Ali ALÇINKAYA

Mehmet Ali ALÇINKAYA
Mehmet Ali ALÇINKAYA
Tüm Yazıları
AİHM Kararı Kesinleşti; Demirtaş’ın Özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyetin Vicdanıdır...
5.11.2025
315

Hukukun, Vicdanın ve Siyasetin Kesişiminde Türkiye

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş hakkında verdiği “hak ihlali” kararının, Türkiye’nin itirazının reddedilmesiyle kesinleşmesi, yalnızca bir yargı sürecinin tamamlanması değil; Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve siyaset tarihinde yeni bir dönüm noktasıdır.
Bu karar, devletin vesayetçi zihniyetiyle halkın özgür iradesi arasındaki tarihsel gerilimin artık sürdürülemez bir hâl aldığını göstermektedir.

Söz konusu gelişme, salt hukuki bir sonuç olmanın ötesinde, toplumsal vicdanın ve demokratik bilincin yükselişini de simgelemektedir.
Bu bağlamda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Hukuki yollar sonuca ulaşmıştır. Tahliyesi Türkiye için hayırlı olacaktır.” şeklindeki açıklaması, uzun yıllardır “düşmanlaştırma siyaseti”yle örülen söylem duvarlarında dikkat çekici bir çatlak olarak değerlendirilebilir.
Bu ifade, iktidar blokunun dahi toplumsal gerçeklik karşısında eski dilini sürdüremediğini, halkın vicdanının artık siyasal merkezin üzerinde belirleyici bir etki kazandığını ortaya koymaktadır.

Hukukun Ötesinde; Toplumsal Vicdanın Yükselişi

Demirtaş davası, Türkiye’de hukukun siyasallaşmasının ve halk iradesinin kriminalize edilmesinin sembolüne dönüşmüştür.
AİHM kararı, bu çarpık düzenin karşısına dikilen evrensel hukuk ve toplumsal vicdanın güçlü bir tezahürüdür.
Bu karar, temel bir hakikati bir kez daha hatırlatmaktadır:
Düşünce suç değildir. Halkın iradesi yargılanamaz.

Selahattin Demirtaş ve binlerce siyasal tutsak, bireysel özgürlük arayışlarının ötesinde, susturulmak istenen bir toplumun sesi, bastırılmak istenen bir vicdanın yankısıdır.
Her bir tutukluluk, halkın hafızasında bir onur sayfası, bir direniş belgesi olarak yerini almaktadır.

Demokratik Cumhuriyet; Halkların Ortak Yaşam Felsefesi

Demokratik Cumhuriyet, bu toprakların geleceğine dair en köklü özgürlük paradigmasıdır.
Tek kimlikli, tek dilli, tek inançlı ulus-devlet anlayışını aşarak; halkların eşit, özgür ve gönüllü birliği temelinde yeni bir toplumsal sözleşmeyi esas alır.
Bu anlayış, devleti değil toplumu merkeze alır; kadın özgürlüğünü, yerel demokrasiyi, ekolojik yaşamı ve halkların eşit temsiliyetini temel değerleri olarak görür.

Demirtaş’ın özgürlüğü, bu demokratik felsefenin yaşamsal bir gereğidir.
Çünkü özgür siyaset olmadan demokratik toplum kurulamaz; özgür irade olmadan barış inşa edilemez.

Devletçi Zihniyetin Krizi ve Toplumsal Bilincin Yükselişi

Bugün Türkiye’nin yaşadığı kriz, bir yönetim bunalımından ziyade bir zihniyet krizidir.
Devletin toplumu kontrol altına alma refleksi, halkın yükselen bilinci karşısında işlevsizleşmektedir.
Kadın hareketleri, gençlik dinamikleri, yerel meclisler ve sivil inisiyatifler; halkın kendi kaderine sahip çıkma iradesinin güçlendiğini göstermektedir.

Bahçeli’nin “tahliye hayırlı olur” sözleri dahi, bu çözülmenin merkezdeki yansımasıdır.
Çünkü artık hiçbir siyasal aktör, halkın vicdanının önüne geçemez.
Toplum, özgürlük arayışını devlet sınırlarının ötesine taşımış, Demokratik Cumhuriyet fikrini kendi bilinciyle toplumsallaştırmıştır.

Mücadele Ölçüsü; Halkın Örgütlü İradesi

Demokratik Cumhuriyet mücadelesi, bireysel kurtuluşun değil; kolektif özgürleşmenin adıdır.
Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğü de bir liderin değil, halkın örgütlü iradesinin sembolüdür.
Bu irade; köydeki kadının, fabrikadaki işçinin, okul sırasındaki öğrencinin ortak sesidir:
“Özgürlük bizimdir, çünkü biz halkız.”

Bu mücadele, bir partiye veya gruba sığmayacak kadar geniş; insan onuruna, adalete ve eşitliğe dayalı bir toplumsal vicdan hareketidir.

Barışın ve Umudun Kapısı; Yeni Bir Başlangıç

AİHM kararı, karanlık bir dönemin ardından yeni bir başlangıcın kapısını aralamaktadır.
Bu karar, yalnızca hukuk değil; vicdanın ve adaletin yeniden ses bulduğu bir dönüm noktasıdır.
Gerçek barış, silahların susmasıyla değil; adaletin konuşmasıyla mümkündür.
Adaletin sesi ise, toplumun vicdanında yankı bulduğunda gerçekliğe dönüşür.

Demirtaş’ın ve tüm siyasal tutsakların özgürlüğü, halkların ortak yaşam, barış ve demokratik gelecek iradesinin somut ifadesidir.
Bu nedenle Demokratik Cumhuriyetin inşası, bir yasa değil; bir vicdan devrimidir.

Demokratik Cumhuriyetin Vicdanı Konuşuyor

AİHM kararı, Türkiye’nin geleceği açısından tarihsel bir yol ayrımıdır.
Bir yanda geçmişin baskıcı, tekçi, devlet merkezli zihniyeti; diğer yanda halkların kardeşliği, eşitliği ve özgürlüğü üzerine yükselecek Demokratik Cumhuriyet ufku bulunmaktadır.

Bugün Türkiye’nin geleceğini belirleyecek olan, bu iki yoldan hangisinin tercih edileceğidir:
Korkunun mu, yoksa umudun mu?
Baskının mı, yoksa halkların dayanışmasının mı?

Cevap nettir;
Demirtaş’ın özgürlüğü halkın özgürlüğüdür.
Demokratik Cumhuriyet, halkların ortak vicdanıdır.

Ve o vicdan;
artık susmayacak kadar bilinçli,
geri dönmeyecek kadar kararlı,
yenilmeyecek kadar örgütlüdür.

“Barış, özgürlük ve adalet yalnızca bir hedef değil — yaşamanın en insani biçimidir.
Demokratik Cumhuriyet, bu yaşamın adıdır.”

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar