Mümtazer TÜRKÖNE

Mümtazer TÜRKÖNE
Mümtazer TÜRKÖNE
Tüm Yazıları
Öcalan artık masada
25.11.2025
81

Keskin kutuplaşmalara ve tartışmalara neden olan “İmralı Heyeti” meselesi tek başına firesiz şekilde Öcalan’ın merkezî konumunu ilan etmiş oldu. “Merkezî konum” yerine, “liderlik”, “muhataplık”, “sözcülük”, hatta Bahçeli’nin pekiştirdiği üzere “önderlik” de diyebilirsiniz. Nitekim Bahçeli, bugünkü grup konuşmasında “en ciddi muhatap” payesinin altını tekrar çizdi. Malûm, komisyon adına İmralı seferi, onun ısrarının, kararlı tutumunun, “gerekirse ben giderim” meydan okumasının eseriydi.

Öcalan, zindanda tutulan bir esir değil, kaleye yeni bir düzen getiren komşu ülkenin kralı konumunda tutuluyor. Yine Bahçeli’nin ilk ağızdan vurguladığı üzere bu iş, ülkenin âlî menfaatlerine dair bir devlet kararı.

Bahçeli’nin grup konuşmasında ayrıntılarına girdiği bölgesel ve küresel değişime dair analizler ve Türk milliyetçisi sıfatıyla sıraladığı öncelikler, Devlet kararında Öcalan’ın merkezî konumunu “âlî menfaat” faslında açıklamak için yeterli. Öcalan’ın sunduğu en büyük avantaj, en kestirme yolun tam kavşağında duruyor olması. Farklı aktörlerle müzakere yürütmek, dengeleri gözetmek yerine meseleyi paketleyip tek kişiye teslim etmek, sonra da onunla çözüme ulaşmak pratik bir yöntem. Demek ki devlet buna karar vermiş.

Peki ya Öcalan?

Kendisinden her isteneni veren, edilgen konumda, teslim olmuş bir muhatap olmadığı; üstlendiği temsil niteliğine bağlı bir stratejisi olduğu; ona uygun taktik hamleler planladığı çok açık bir şekilde ortada. Bahçeli “ciddi bir muhatap” olarak görürken, politika üretme ve gündem belirleme yeteneğini de ciddiye alıyor olmalı.

Sürecin istikbali adına, bu ciddi muhatabın liderliğini ve yapmaya çalıştığı şeyi gerçekçi bir şekilde anlamamız lâzım.

Liderlik tarzı

Öcalan otoriter bir lider. PKK’nın örgüt lideri olarak 1978’den beri yaşadığı tecrübeler, onda bazı alışkanlıklar ve refleksler geliştirmiş olmalı. Şiddet araçları kullanan ve gizlilik içinde iş gören bir örgütün lideri sınırsız otoriteye sahip olur. Aynı zamanda önüne çıkan fırsatları kendi liderliğini pekiştirmek için kullanır. Rakiplerini ekarte eder ve etrafında sadakatle kendisini çevreleyen bir kadro oluşturur.

Öcalan’ın 1999’da cezaevine girdikten, devletin denetimi ve gözetimi altına alındıktan sonra da otoritesinin tartışmasız devam etmesi, örgütünde oluşturduğu liderlik kültünün eseriydi. Kimse Öcalan’ın otoritesini tartışamıyor, karşı çıkamıyor. Tersine, ayrı yerlerde iş gören ve birbirine rakip olabilecek kadrolar, lider kültü üzerinden birbiriyle uyumlu hale geliyor. Sol-sosyalist örgütler doğaları gereği mitoz bölünmeye yatkındır. PKK, örgüt liderinin yalıtılmış vaziyetine rağmen bölünmedi, tek parça halinde kaldı; üstelik lidere sadakatini sürdürdü. Bu sonuç, doğrudan Öcalan’ın liderlik tarzının eseriydi.

Bugünkü İmralı heyeti tartışması, doğrudan Öcalan’ın izlediği stratejinin eseri. Çözüm sürecinde henüz konuya girilmedi. Öcalan, konuya girmeden önce doğrudan kendisinin bastığı zemini sağlamlaştırıyor, liderliğini pekiştiriyor. Meclis komisyonu da Öcalan’ın ön şartlarından biriydi. Hakikati teslim edelim: Meclis Komisyonu nihayetinde İmralı’ya ziyarette bulunmak için kuruldu.

CHP’nin dışarda kalması, Öcalan’ın liderlik pozisyonuna zarar vermiş oldu. Kürt siyasetinden, Kandil’den, hatta SDG’den, Mazlum Abdi’den CHP’ye yönelik gelen tepkilerin şiddeti, bu meselenin nasıl önemsendiğini ve kotarıldığını da göstermiş oldu.

Münfesih PKK’nın örgüt lideri Öcalan, Kürt siyasetinin lideri olarak yeniden doğuyor. Kürt siyaseti üzerinde tekel oluşturmuş bir Öcalan bekliyor bizi. Devlet de bu işe sonuna kadar onay veriyor ve önünü açıyor.

Neden?

Cevabı yine, devletin yaptığı gibi Öcalan’da aramamız lâzım.

Öcalan’ın hesabı

Övgü veya yergiye değil, nesnelliğe ihtiyacımız var.

Öcalan gerçekçi bir siyasetçi. Bugün vazgeçtiğini ilan ettiği “bağımsız ulus devlet” idealine şiddet araçlarıyla ulaşamayacağını biliyordu. Makul olan, bezdirici bir şiddet dalgasından sonra pazarlığa oturmak ve bazı kazanımlar elde etmekti. Nitekim, Özal döneminden itibaren pazarlık talebini, şiddet yoğun bir şekilde devam ederken bile sıklıkla gündeme getirmişti.

Bugün yaptığı farklı bir şey değil. Sadece daha dikkatli ve özenli. Mesela, 2013’te hala federalizm talebi gündemdeydi; bugün kültüralist politikalara bile alan tanımıyor.

Öcalan hakkında en fazla yanılanlar, onu hâlâ bir terör örgütünün lideri ve şiddet araçlarıyla sonuç almaya çalışan bir isyanın elebaşı olarak görenler. Öcalan siyaset yapıyor. Kafası net ve adımları tutarlı.

Azerbaycan için “bir millet, iki devlet” lafını kullandığımız gibi, Öcalan’ın kafasında Kürtler için “iki millet, tek devlet” çözümü var. Bu perspektifin sağlam tarafı Kürtler. Şayet Kürtler bir ulus bilincine sahip iseler, bulabileceğiniz en sağlam çözüm sadece devletin tekliğinde ısrar etmek olacaktır.

Asıl önemli aşamaya geliyoruz.

Mevcut haliyle Öcalan, tartışmasız bir şekilde Türkiye’nin tayin edici siyasî aktörlerinden biri; hatta yol açacağı değişikliğe, yerinden oynatacağı taşlara bakılırsa en önemlisi.

Hafta sonu Almanya’da Barış Araştırmaları Vakfı’nın konferansına gönderdiği tebrik mesajında, Öcalan bu köklü rolünün ipuçlarını veriyor:

Bölgesel ve küresel gelişmelere atıfla, Tarihin kırılma anında Kürtlerin ve Türklerin kaderinin ortaklaşması üzerinde duruyor ve çıkışı “hukukun üstünlüğü” ve “demokratik siyaset”te arıyor.

Türkiye 2015’ten bu yana otoriterleşme rüzgârına kapıldı. Hukuk ve demokrasi askıya alındı. Kamu gücünü kullananlar üzerinde denetim mekanizmaları, yargı dahil, işlemez hale geldi. Ekonomik çürümenin hukuksuzluğun eseri olduğunu hâlâ idrak edemedik.

Hukuka ve demokrasiye geri dönüş, Çözüm Süreci ile paralel ilerleyecek. Çünkü hukuk ve demokrasi olmadan, Kürtleri en başta Öcalan’ı keyfi bir yönetimin insafına kalmaya ikna edemezsiniz.

CHP’yi maruz kaldığı ağır kuşatmadan ve imha tehlikesinden kurtaracak olan da aynı dinamik.

Öcalan’a gelince: Hakkında her türlü suçlamayı yapabilir, her şeyi söyleyebilirsiniz. Ancak an itibarıyla kabul etmemiz gerekir ki, Türkiye’de siyasetin ana oyun kurucularından biri de artık kendisi. Bir şey daha var ve çok önemli: Eskiden “kökü dışarda bölücülük” deniyordu. Öcalan’ın kökü dışarda değil, artık yüzde yüz yerli. Bu topraklardan, bu ülkenin dinamiklerinden ve beklentilerinden güç alıyor.

Kısaca her şey değişiyor.

Bize de bu değişimi anlamak ve masada böyle bir adamın oturduğunu kavramak düşüyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar