Mümtazer TÜRKÖNE
Kongre hakkında yandaş-muhalif bütün yorumcuların ortak kanaati, Erdoğan'ın AK Parti'ye firesiz-kılçıksız damgasını vurduğu yönünde.
“Lider sultası”, “kişisel ağırlık” gibi tanımlamaların hafif kaçacağı bir durumla karşı karşıyayız; Erdoğan resmen ve fiilen partiyi kadrolarıyla, seçmenleriyle, binalarıyla, ideolojisi-politikasıyla ve tabii iktidarıyla özel mülkiyetine almış durumda. “Tapulu arazime gecekondu diktirmem” demişti rahmetli Demirel, Özal'ın ANAP'ı için. Artık Erdoğan ile AK Parti arasındaki ilişki tam olarak bu şekilde tanımlanabilecek bir malik-mülkiyet ilişkisi. Partinin genel başkanı ve başbakan Davutoğlu dahil, kimsenin bu partide artık hissesi yok. “Özgül ağırlığı” olan Abdullah Gül, Bülent Arınç, Ali Babacan gibi isimlerle mukayese ederek karar verin: Peşinen en tanınmış isimlerin bile yoklukları artık bir kayıp olmayacak; gelecek kişilerin ise damgalanmadan kapıdan içeri girmesi muhal.
İtiraz etmek veya eleştirmek yerine sebebini ve karşımıza çıkaracağı sonucu anlamaya çalışalım. Siyasetçi iyi ile kötü arasında değil, genel kural olarak hep kötü ile daha kötü arasında tercih yapar. AK Parti'nin Erdoğan Partisi'ne dönüşmesini doğru bir tercih değil, bir mecburiyet olarak okuduğumuz zaman sahibini tam da sıkıştığı dar alanda yakalayabilirsiniz. Önüne bir engel, bir sınır çıkmadığı, birileri dur demediği takdirde bu güzergahta Erdoğan'ın Türkiye'yi götüreceği yer otokratik bir diktatörlüktür. Dikkat ederseniz “faşist” demiyorum, “otokratik” deyimini tercih ediyorum. Faşizm “totaliter” bir ideolojidir. Erdoğan ideolojiyi bile kişisel gücünü sınırlayan bir rakip olarak gördüğü için varacağı diktatörlük de “otokratik” olacak; yani keyfî bir yönetim.
Davutoğlu gibi birikimli bir siyaset bilimcinin başında bulunduğu partinin, kongresinde yumuşak da olsa en küçük bir ideolojik pırıltı gösterememesini, doğrudan bu otokrasinin doğasına bağlamak gerekir. Davutoğlu çevresinden “Yeni AK Parti” kelebekler gibi cılız bir sesle dillendirildi, ama kongreye kadar bile yaşayamadı. Parti içinde oluşturulan “etik yapılanmanın, 2002 programında Başbakanlık için öngörülen, sonra oluşturulup unutulan “Etik Kurulu”na benzemesi, Davutoğlu'nun çaresizlik içinde dile getirebildiği yenilik iddiası hakkında bir fikir vermeli. Sonuç daha önemli: AK Parti Erdoğan partisine dönüşürken tam bir ideolojiden arınma hali yaşadı. 19. asır iktisat tarihinden alınma harcıâlem bilgiler üzerine Yiğit Bulut'un inşa ettiği yeni ideolojik rotalar ile İbrahim Karagül'ün darbe heveslisi askerlerin Millî Mücadele edebiyatından aşırma, muhalefete karşı “acımasız direniş” çağrıları arasında bir çakışma alanı bulamadığınız için “ideolojik kimlik” arayışına da giremezsiniz. Erdoğan'ın yakın çevresi ideoloji oluşturmayı sürekli düşman üretmek olarak anlıyor. Boşuna kendilerini yoruyorlar, takip edecekleri tek hakikat var: Erdoğan'ın ağzından dökülen cümleler.
Devlet gücünü kullanıp yolsuzluk-hırsızlık yapanları, savcı emriyle ellerine kelepçe takıp hapse atamıyor ve hakim karşısına çıkartamıyorsanız, o savcılar ve hakimler hapse atılır. Ya hep ya da hiç mantığıyla yürüyen iktidar rekabetinde, ülkenin sorumluluğunu gücü elinde bulunduranın insafına terkederseniz ortada ne adalet ne de hukuk kalır. Hangi güç sahibi, işlediği suçu mahkûm eden hukuka kurbanlık koyun gibi boynunu uzatır, direnmeden, çareleri tüketmeden teslim olur?
Sonuçta çaresiz kalır ve adaletin ağır kılıcı iner; ama süre ne kadar uzarsa zarar o kadar büyür. Kişilere değil, sadece kurallara güvenebiliriz. Erdoğan Partisi'ne dönüşmeye boyun eğdikten sonra AK Parti'yi bekleyen gelecek bir tabela partisi olmaktan ibaret. Bir ülkenin kaderini bir tek kişinin kişisel savaşına bağladığınız zaman, sadece zayıf noktanızı arayan düşmanlarınıza hizmet etmiş olursunuz. Baki olan Allah. Siyasette Erdoğan olsa ne olur, olmasa ne olur? Yangın yerine dönmüş bir coğrafyada, Güneydoğu'da ayaklanma yaşanırken, ekonomi çatır çatır kırılan ince bir buz tabakası üzerinde titrerken, AK Partililer koca ülkenin kaderini sadece iktidar hesabıyla meşgul birinin insafına-aklına terk etmiş oldular ve kendileri de hesaptan düştüler.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
27.05.2025
23.05.2025
13.05.2025
12.05.2025
6.05.2025
5.05.2025
5.05.2025