Münir AKTOLGA
SİZ ONU BUNU BIRAKIN DA, ŞU „VAKA-İHAYRİYYE“-1826-KONUSUNDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ ONU BİR SÖYLEYİN!... (4)
Çünkü, bu olay, bugün bile halâ, kimin nerede durduğunu ortaya koyan referans noktalarından biridir tarihimizin!...
DÜNDEN BUGÜNE “HETERODOKSİ”-YA DA TASAVVUFİ AKIMLAR..
OSMANLI’DA KAPİTALİZMİN GELİŞMESİNİ ENGELLEYEN TASAVVUF MUDUR?..
Heterodoksi kavramıbugün daha çok “Halk İslamı”nın alevi-Bektaşi kolu için kullanılıyor. Ama; daha önce de gördüğümüz gibi(http://www.aktolga.de/m25.pdf ) başlangıçta (Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önceki dönemde ve kuruluş aşamasında)böyle alevi-Bektaşi-sünni falan gibi ayrımlaryoktu! O zamanlar daha ortada “resmi İslam” - Devletin tanıdığı İslam- diye birşey olmadığıiçin, “Halk İslamı”diye birşey de yoktu! Çünkü henüz daha sınıflaşma Devletin-ve Devlet Sınıfı’nın- ortaya çıkışıyla şekillenmemişti. Herkes-bey’ ve etrafındakiler de- o “halk” kavramının içindeydiler. Bu aşamada insanların kimliklerini oluşturdukları tek bilgi temeli-varolan tek toplumsal bilinçunsuru olarak-tasavvuftu. Devlet kurucu o insanlar için esas olan bir yanda köleci antika medeniyetler, diğer yanda ise kendi tarihsel devrimci gerçeklikleriydi. İslami bir zeminde gelişen tasavvuf da bu diyalektiğin bilgi temelini-bilincini-oluşturuyordu...
“Tarihsel devrim diyalektiği ve “ilerici-gerici” kavramları...
Olaya-antika tarihin bu amansız diyalektiğine- mekanik olarak baktığınız zaman ilkel sınıfsız toplum özlemiyle sınıflı topluma-medeniyete karşı başkaldıran bu insanları “gerici” olarak bile damgalayabilirsiniz. Öyle ya, madem ki sınıflılık üretici güçlerin gelişmesinin sonucu olarak sınıfsız toplumun içinden çıkıp gelmiştir, o halde, sınıflı topluma karşı ilkel sınıfsızlığa geri dönmek amacıyla yürütülen bütün bu çabalar da-bunlar insani açıdan ne kadar haklı görünürlerse görünsünler-“gericidirler” diyebilirsiniz! Ama bu doğru olmaz tabi! Olmaz, çünkü, “medeniyet” dediğimiz o sınıflı toplumlar o zamanki köleci toplumlardır. Bugün biz “sınıflı toplum” deyince, köleci olmuş, feodal, ya da kapitalist olmuş bunların hepsini aynı kategori içinde ele alırız. Hatta, kapitalizmi bile-sınıf mücadelesi içinde işin duygusal reaksiyoner yanı ağır bastığı için- “modern kölelik sistemi” olarak ele alıveririz “. Ama öyle değil işte. Köleci sistem, kapitalizm gibi kendi iç dinamikleri olan, kendi iç dinamikleriyle kendi kendini üreterek inkâr edebilen evrime açık bir sistem değildir. Doğar, büyür ve kendini üretemeden ölür gider. Bu nedenle, antika tarihin diyalektiği çok farklıdır. Barbarların-Anadolu tarihsel devrimi sözkonusu olunca da, herbiri birer tasavvuf eri olan bizim insanlarımızın-Selçuklu ve Bizans köleci toplumları karşısındaki o tarihsel devrimci konumları buradan kaynaklanır.
Evet, antika köleci topluma dalarak onu yerle bir eden o barbarın kendisi de bir süre sonra-eskinin yerine daha ileri bir sistem inşa edemeyeceği için-aynı diyalektiğin içinde yok olup gidecektir. Ama, her seferinde yeni bir barbar kitlesi daha sınıflılığın içine çekildiğinden ve gene her seferinde köleci sınıflılık barbar aşısıyla bir adım daha öteye sıçramak için bir itici güç kazanma şansına sahip olduğundan antika tarihin diyalektiği hep ileriye doğru evrilebilmiştir. Örneğin, eğer Cermenlerin o barbar vuruşu olmasaydı- Roma-Cermen etkileşmesi olmasaydı-Avrupa Ortaçağı’nın feodal toplumları ortaya çıkabilir miydi? Daha sonra da bunların içinden kapitalizm doğabilir miydi?..
Peki ya bizde Osmanlı’nın Bizans’a vuruşu neden Avrupa’da olduğu gibi kapitalizmi yaratmadı? Yoksa bunun sorumlusu tasavvuf mudur?
Osmanı-Bizans etkileşmesinin neden Cermenlerde olduğu gibi kapitalizm sonucunu vermediğini sitede yer alan 5. Çalışmada oldukça ayrıntılı olarak ele almaya çalışmıştık http://www.aktolga.de/t5.pdf .Bu nedenle olayı tekrar buraya taşımak istemiyorum. Burada altını çizmek istediğim nokta şudur: Düşünürken neden hep o Batı’lı örneklere-şablomlara göre düşünürüz biz? Neden bu toprakların diyalektiğini olduğu gibi ele alamayız?..
Hayır efendim, Osmanlı’da kapitalizme geçişi engelleyen tasavvuf, daha sonra da sünni ve alevi-Bektaşi jargonlarla kendini ifade etmeye çalışan “Halk İslamı değildir! Engel bizzat Devletin kendisidir! Alevi-Bektaşi olsun, sünni olsun tasavvuf kökenli bütün o Halk İslamı’nın varoluş gerekçesi ise zaten bu Devlete karşı mücadeledir. Bu nedenle, Halk İslamı adı altında Devlete karşı mücadele eden bu insanların derdi hiçbir zaman kapitalizme geçişi engellemek falan olmamıştır[1]! Onlar sadece, başlangıçtaki ideallere ihanet eden antika yapıya karşıydılar. Evet, kendileri de bunun yerine modern bir alternatif koyacak güçten yoksundu. Bu yüzden de onların çıkışı son tahlilde sınıflılığa karşı ilkel sınıfsızlığa geri dönüşü özleyen gerici bir akımmış gibi görünüyordu. Ama bu sadece işin mekanik, yani gözle görünen yanıdır.
Alın bir Şeyh Bedreddin’i, gerici diyerek bir yana atabilir miyiz onu şimdi? Ya yeniçeriler, onları düşünün, Devlete karşı, esnafın, tüccarın koruyucu silahlı sivil toplum gücü haline gelmişti onlar da. Bırakınız kapitalizme geçişi engellemeyi bir yana, eğer süreç Devlet tarafından engellenmeseydi ortaya çıkacak olan ademi merkeziyetçi yapı-ortam aynen Avrupa’da olduğu gibi o feodal fideliklerden kapitalizme geçişin yolunu da açabilirdi. Ama olmadı...
Alın bir Japonya’yı, ya da İngiltere’yi! İlkel sınıfsızlık bilincinin antika medeniyet çamuruna-en azından Osmanlı kadar- bulaşmadan toplumu nasıl kapitalizme doğru götürdüğünün en güzel örneğidir bunlar, öyle değil mi[2]... Alın bir Rusyayı, o “Deli Petro” bile Rusya’da kapitalizme geçişin yolunu açabilmiştir. Ama bizdeki Devlet bir başka Devletti! Bir İbni Haldun Devleti idi o. Sen şimdi, bütün o antika mirasın ürünü olan “Tanrının yeryüzündeki temsilcisi” Devleti bir yana bırak da, “bu işin sorumlusu tasavvuftur” demeye kalk! Nedir bunun anlamı? Sanki Devlet, “batılılaşma” çabasıyla birlikte kapitalizme geçişe-burjuva devrimine öncülük yapmaya çalışmışta, tarikatlar ve Halk İslamı-tasavvuf da buna engel olmuş demek değil midir buradaki mantık! Kemalizmin tarikatları-Bektaşi tekkesini de-kapatmasının mantığı da bu değil midir? Bu mudur varılacak sonuç? Tabi bu mantıkla o “ilerici Devletin” yeniçerileri katletmesini de “Hayırlı bir Olay” olarak görürsünüz!.. ( Şimdi, bir Gülen tarikatına- FETÖ’cü terör organizasyonuna- bakarak buradan yola çıkıp bütün tarikatlara karşı olmak sonucuna varmak doğru değildir... Devletçi tarikatlarla, halk İslamını esas alanları birbirinden ayırdedebilmek gerekir... Bu problemin çözüm yolu olarak ben bütün tekke ve zaviyelerin legal hale getirilmesini görüyorum...)
“Yahu bu halk niye bu aydınları takmaz hiç” der dururuz! Aynı havayı solumuyor ki o “aydınlar” halkla, mesele budur. “Aydınların” ciğerlerinde halâ o Devletin üfürdüğü zehirli hava varsa bunda halkın suçu ne!..
Ama bitmedi, madalyonun bir de “heterodoksi”ye-Halk İslamı’na ilişkin öteki yüzü var!..
Aşağıdaki şekil bize, eski yapının içindeki “halk muhalefetiyle” (alevi-Bektaşi kökenli, ya da sünni-tasavvufi tarikat kökenli... farketmez) bu muhalefetin ana rahminde onun diyalektik in-kârı olarak gelişen modern toplumun üretici güçleri arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde gös-teriyor. Şimdi, buradan yola çıkarak, “ana rahmi madem ki çocuk için bir hapisanedir, o halde çocuğun doğuşunu engelleyen de o dur-yani annedir” sonucuna varabilir miyiz? “Osmanlı’nın kapitalizme geçişini engelleyen tasavvuf olmuştur” görüşünün anlamı bu değil midir! Bırakınız doğumu engellemeyi bir yana,
ana rahmi çocuğu geliştiren, onu doğuma hazırlayan ve onu koruyan bir mekandır aynı zamanda. Evet, çocuk geliştikçe onun için burası artık bir hapisane haline de gelir ama bu başkadır!..
Az önce yukarda, “madalyonun bir de öbür yüzü” olduğundan bahsetmiştik, onu da şöyle ifade edelim:
Evet, ezilenlerin-halkın-Devlete karşıolan muhalefeti-mücadelesi “ilerici” bir karakter taşır; nitekim, daha sonra işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesi de zaten bu nedenle ilericidir! Ama niye böyledir bu; ezilen sınıf kendisinden dolayı mı ilericidir-devrimcidir;yani ezildiği, sömürüldüğü (köleler de sömürülüyordu, hem de nasıl!) baskıaltında olduğu ve buna karşımücadele ettiği için mi ilericidir işçiler? İşte “solcuların” en çok karıştırdıklarınokta burasıdır, aman dikkat! Hayır efendim, ezilenlerin mücadelesi otomatikman onlar ezildiği, baskıaltında olduğu, sömürüldüğü için “ilerici” olmaz! Ezilenler-halk diyelim-kendi içinde, ana rahminde taşıdığıdaha ileri bir toplumun üretici güçlerinden-ana karnındaki bebekten dolayıilerici olurlar. Ama dışardan bakınca, biz, bu bebeği görmediğimiz için, baskıya-sömürüye karşımücadele veren anneyi-onun “kendisi için mücadelesini” ilerici-devrimci sayarız.
Evet, annenin mücadelesi de “haklı” bir mücadeledir, ama her zaman “haklı” olmakla ilerici olmak aynı şey olmaz. Diyeceksiniz ki, nasıl ayıracaksınız bunu? Evet, anneyle çocuk doğum olmadan önce birbirinden ayrılamazlar bu açık! Ama bu doğada böyledir. Toplum söz konusu olunca, toplumu bilişsel olarak ele aldığımız zaman biz bunu görürüz ve bu ayırımı yapabiliriz. Örneğin, burjuvazi feodal sisteme-bizde de Devletçi düzene-karşı olan mücadelesinde hem haklı, hem de ilerici-devrimcidir. Niye? Çünkü o sadece eskinin içindeki-mücadelesinde haklı olan- bir muhalefet unsuru değildir[3]. Üretici güçlerin daha gelişmiş olduğu yeni bir denge durumuna-sisteme geçişi de temsil ettiği için, bu geçişi engellemeye çalışan eski düzenin karşısında haklı ve ilericidir. Aynı şekilde, kapitalist toplumun içindeki haksızlıklara karşı mücadele eden işçi sınıfı da bu mücadelesinde haklıdır ama o, sadece haklı olduğu için ilerici de olmaz. O, sistemin ana rahmini temsil ettiği için, kendi içinde gelişen modern komünal bilgi toplumunun güçlerini barındırdığı için ilerici olur...
Kısacası, evet Osmanlı’nın Yönetilenlerinin-bu arada halk İslamının-mücadelesi haklı bir mücadeledir, ama otomatikman ilerici bir mücadele değildir bunlar. Yeniçerilerin mücadelesi de öyle. Haklı bir mücadeledir, ama ilerici-devrimci falan değildir! Devrimci olan eskinin yerine gelen o yenidir-doğan çocuktur-daima. Yeniçerilerin ise Kırım Hanı Selim Giray’ı başa getirmekten başka bir alternatifleri yoktur ortada. Çünkü üretici güçler-ana karnındaki çocuk-henüz daha o kadar gelişme imkânı bulamamıştır. Zaten biz de Devlete, bu gelişmeyi engellediği-çocuğu düşürterek hamilelik sürecini engellediği- için karşı çıkıyoruz...
“Solcu aydınlar”, ezilip horlandıkları, baskı altında tutuldukları, hatta kırıma uğradıkları için alevi-Bektaşilere otomatikman hep “ilerici” gözüyle bakarlar! Bu doğru değildir[4]. Doğru olmaması bir yana, kendi içinde çelişkili bir yaklaşımdır da bu! Bizdeki “solculuğun” nasıl Devletçi bir yapı olduğunu sadece bu örnekle bile anlayabilirsiniz! Bunlara göre aleviler-Bektaşiler neden “ilericidirler” biliyor musunuz, çünkü onlar önce Jöntürklerin-İttihatçıların, daha sonra da Kemalistlerin tarafında olmuşlardır! Peki ya yeniçeriler-Bektaşiler? Kimin ilerici kimin gerici olduğuna karar veren trafik polisi o “solcu aydınlar” onları, yani yeniçerileri niye “gerici” sayarlar? Niye biliyormusunuz: Çünkü onlar “ilerici” padişahımız II.Mahmut’a karşı çıkmışlardır da ondan! Ama sonra aynı Bektaşiler Jöntürkleri-İttihatçıları ve de Kemalistleri destekleyince ilerici oluverirler! Helal olsun!..
Ama sadece “solcu aydınlara” değil, o alevi-Bektaşilere de helal olsun! Sen, soyunu sopunu kıran, yok eden o II.Mahmutu unutuver kolayca da, daha sonra, onun açtığı yoldan ilerleyerek tarih sahnesine çıkan II.Mahmut torunlarının peşine takıl! Ve bunun da adı “ilericilik” olsun! Adam-bektaşi şeyhi- “artık bize ihtiyaç kalmadı Kemalistler bizim yapmak istediklerimiz şeyleri yaptılar” diyerek kendi Bektaşi tekkesini kapatıyor, anahtarını da Devlete teslim ediyor! Ve sen de bunu ilerici bir davranış olarak görüyorsun! Sonra? Sonra aynı Kemalistler Dersimde kesiyorlar onları, kadın, çocuk, yaşlı genç demeden kırıma uğratıyorlar ama gene çıt yok, gene tutumlarını değiştirmiyorlar! Niye? Çünkü Kemalistler sünni devleti yıkarak onun yerine “laik” bir cumhuriyeti kurdular ya! Helal olsun vallahi! 21.yy’da yaşıyoruz ama halâ bu kadar kör olabiliyor insanlar! Kendi katiline aşık olma hali değil midir bu Allah aşkına!
Ne “laikliği” kardeşim, sadece işin şekli değişmiş görmüyür musunuz, daha önceki Şeyhülislamı “Diyanet İşleri Başkanı” yapmışlar o kadar, bu mudur laiklik! Din, gene Devletin kontrolü-kanatları altında değil midir bu düzende de? Gerçek laiklik, devletin bütün inançlara karşı aynı mesafede durması değil midir? Sözüm alevilere-Bektaşilere: Hem tarih boyunca bu Devletin zılgıdını en çok yiyen siz olacaksınız, ama hem de sonra halâ, “halifeliği kaldırarak sünniliği altetti” diyerek Osmanlı artığı bu hayalete-bu antika Devlet anlayışına- biad ederek, onun önünde el pençe divan duracaksınız-ona ilanı aşk edeceksiniz!. Bunun adına travma deniyor psikolojide!..
“TRAVMA” DEYİNCE!..
Ama sadece aleviler-Bektaşiler mi muzdarip bu tür “Stockholm Sendromlarından”; sadece onlar mıyaşamışlar özünde korku yatan bu türden travmaları?
Hayır! Bu ülkenin tarihi travmalarla doludur! Bu yüzden de, insanlarının büyük çoğunluğunun toplumsal anlamda psikoterapiye ihtiyacıvar!. Böylesine kitlesel bir tedaviyi ise, ancak, üretici güçlerin gelişmesine paralel olarak gelişen kapitalizmin kendisi yapabilirdi-yapıyor da zaten!.. İnsanlarıo travmatik sendromlardan çekip çıkararak, onlara kendine güven duygusunu aşılayacak olan, onlara modern kimlikler kazandıracak olan yegâne tedavi tarzı budur elimizdeki!..
Bir örnek daha mı istiyorsunuz! Geçen hafta (bu çalışmanın 2011 de yayınlandığını unutmayın...) AK Parti “Abdülmecid Sempozyumu” adı altında bir anma toplantısı düzenledi! Hay Allah, bir bu eksikti! Nedir bu şimdi? Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü misali, Abdülmecid’i anmak AK Partiye mi düşmüştür? Kimdir bu Abdülmecid biliyor musunuz? 16.yy’dan itibaren başlayan yapısal değişim süreci içinde ademi merkeziyetçi yönde gelişip evrilerek 19.yy’ın başlarında belirli bir aşamaya gelen Osmanlı toplumunda Devletin-Devlet sınıfının karşısında oluşan sivil toplumu yok eden, Devletin en büyük siyasi rakibi haline gelen bütün o Müslüman orta sınıfı-mahalli güç odaklarını, Ayanları keserek sistemin tabii gelişme doğrultusunu saptıran celladın-II.Mahmut’un-oğludur! Devleti, “batılılaştırıp”-“merkezileştirerek” “kurtaracağım” diye, yeniçerileri ve Bektaşileri kılıçtan geçirten, yeni tipten bir devşirme sistemi yaratarak Devleti “modernleştirme” sürecini başlatan, bu arada da buna karşı çıkan bütün o sivil toplum güçlerini zapturapt altına alan II.Mahmut’un oğludur. Babasının yolundan giderek Tanzimat fermanını ilan eden de o olmuştur zaten. Daha başka bir deyişle, “Devleti kurtarabilmek” adına“ tezgahlanan kültür ihtilalinin simge isimlerinden biridir Abdülmecid!.. “Batılılaşma” adı altında tezgahlanan ve Devlet tarafından yürütülen toplum mühendisliği çabasının mimarlarından biridir yani!. Şimdi, böyle birini anmak AK Partiye mi kalıyor bu ülkede! Aslında CHP nin yapması lazım değil mi böyle bir etkinliği! Ama o yapmaz! Niye, çünkü Kemalist ideoloji herşeyi 1923’te başlatır da ondan! Kemalistlere göre de, 1923’te gökten paraşütle inmiştir bu Devlet-Cumhuriyet bu topraklara!..
Peki AK Parti’ye ne oluyor? Kemalist Devletle çatışarak, ergenekonu altettiğini düşünen AK Parti, yeni bir anayasayla yeni-modern bir cumhuriyeti-“demokratik cumhuriyet”-inşa etme görevini bir yana bırakarak, bunu yerine varolan Devlete sahip çıkabilmek için kendisine tarihi bir zemin- gerekçe mi hazırlamaya çalışıyor yoksa! Yani, kaş yapacağım derken göz mü çıkarmaya çalışıyor? Topluma, “hayır, modernleşmeyi başlatan ve bu Devleti kuran onlar-Kemalistler değildir, bu iş ta II.Mahmut-Abdülmecid zamanından beri devam eden bir sürecin sonucudur, bu Devlet öyle bir gecede Kemalistler tarafından kurulmamıştır” mesajını vererek Kemalist rakiplerini saf dışı bırakmaya çalışırken bu arada farkında olmadan baltayı taşa mı vuruyor!..
Ama, tehlikeli bir iştir bu! Çünkü çok ince bir çizgi var arada! Eğer “reel politiğe “yönelik bu çizgi kemikleşir de siyasetin ana doğrultusunu belirler hale gelirse, bu türden denize düşen yılana sarılır politikalarıyla sonunda iş çıkmaza girer! Yani, Abdülmecid’e ve onun bugünkü takipçilerine sahip çıkarak ne Devletle, ne de Kemalizmle hesaplaşamazsınız!. Çünkü, Jöntürklerden başlayarak, İttihatçılara, daha sonra da Kemalistlere kadar uzanan bütün o kültür ihtilali ürünü yeni tipten devşirmeler zincirinin başıdır II.Mahmut ve Abdülmecid! Tamam, bu Cumhuriyet’i kuran sadece sizler değilsiniz, işin kökleri ta Osmanlı’ya, Abdülmecid’lere kadar uzanıyor diyerek “kuruculuk” tekelini belki Kemalistlerden-CHP den almış olursunuz, ama bu bir pirüs zaferi olur sizler için, nereye götürür ki bu yol sizi? Gene o Osmanlı artığı antika Devlete sahip çıkmaya varmaz mı bu işin sonu? Halbuki bugünün görevi ona-o antika Devlete sahip çıkarak onu kurtarmak değildir, onu dönüştürerek-demokratik bir Devlet-Cumhuriyet haline getirebilmektir. Ki bunun yolu da yeni bir anayasadan geçiyor. Yoksa AK Parti-bazılarının dediği gibi- CHP’ye, MHP’ye ve BDP’ye bakarak, bunlarla yeni bir anayasa falan yapılamaz deyip, PKK ile Devletin arasında sıkıştığını hissederek işi varolan Devlete sahip çıkarak halletmeyi mi düşünüyor? Yani eğer, mekanizma benim elimde olursa iş başka olur diye mi düşünüyor!?.. (Ne kadar ilginç değil mi 2011’den 2016 ya kadar geçen süreci düşünün şöyle bir!... neden hala “patinaj” yapmaya devam ettiğimizi düşünün!...)
II. Mahmut ve Osmanlı’da Devlete bağlı bir kapitalizmin gelişmesi süreci!...
Bu sitede yer alan 7. Çalışmada şöyle demişiz http://www.aktolga.de/t7.pdf : “19.yy’ın başlarına gelindiği zaman artık Osmanlı toplumunun maddesi değişmiştir. Yeni güçler, “ayan”ıyla, “kocabaşı”yla tüccarıyla, toprak ağasıyla, kendi içinde protokapitalist bütün özelliklere sahip yeni bir sınıf çıkmıştır ortaya ve bu yeni sınıf artık sistemin üst yapısında da kendi gerçekliğine uygun olarak değişiklikler-reformlar-talep etmektedir. II.Mahmut’la birlikte antika bir dinamik olarak Devletin tekrar devreye girmesi bütün bu süreci altüst eder.Devlet, köşeye sıkışmış yaralı bir hayvan gibi, yok olmamak için son bir çırpınışla insiyatif alarak, iç ve dış dinamiklere müdahale etmekte, bunlar arasında kendi yolunu açmaya çalışmaktadır. Toplumu, “modernleşme-batılılaşma” adı altında yukardan aşağıya doğru yeniden organize etmeye çalışan Devlet, iç ve dış dinamikleri yönlendirerek Devlete bağlı orijinal bir gelişme diyalektiği yaratmaya çalışmaktadır”!..
“19.yy’ın başlarına, hayatın gerçekliği içinde eski Osmanlı yoktur artık ortada. Nasıl ki Balkanlar’ın ayanları olan o “kocabaşılar”, “çorbacılar” sürecin daha ileriki aşamalarında burjuvalar-burjuva devrimcileri haline gelmişlerse, Müslüman kesimdeki “ayanlar” da (o bir avuç büyük derebeyinin dışındakiler de) aynı süreci yaşıyorlardı aslında. Onların talepleri de aynıydı. Bu nedenle, toplumun hem gayrımüslim, hem de Müslüman kesimlerinde aşağıdan yukarıya doğru reformlar yapılarak toplumsal üst yapının modernleştirilmesi yolunda muazzam bir baskı-talep söz konusuydu...
Osmanlı, bu taleplerin dayattığı yeni bir üst yapının oluşumu için düğmeye basmadan önce, bunları-sivil toplum potansiyelini- yok ederek yeniden eski güçlü günlerine dönmek için elinden gelen herşeyi yapar. III.Selim’le başlayıp, II.Mahmut’la devam eden bütün o “modernleşme” çabalarının-“reformların” özü-amacı sivil toplumun önünü kesmektir.Yani, “modernleşme”, “reformlar” falan derken Osmanlının aklında yapısal bir değişime öncülük yaparak “devrim yapmak”-falan yoktur!!.. Tek bir amacı vardır onun: Güçlü bir orduya sahip olarak tekrar merkezileşmek, yani, ademi merkeziyetçi sivil toplumu yok ederek eski Devletçi yapıyı- Devleti kurtarmak!..
Müslüman orta sınıfı yok eden II.Mahmut gayrımüslim orta sınıfa dokunamaz!...
Yeniçerileri-Bektaşileri ve Ayanları keserek, Müslüman orta sınıfı yok eden II.Mahmut (arkalarında batılı devletler ve Rusya olduğu için gayrımüslimlere pek dokunamıyordu tabi!) ne var ne yok herşeyi Devletleştirmişti. Öyle ki, bundan sonra vergileri bile artık mültezimler değil Devletin tayin ettiği memurlar toplayacaktı. Ama sonra bir de bakıldı ki olmuyor! Orta sınıf olmadan Devlet vergi bile toplayamaz hale gelmiş, Dimyad’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olunmuştur!
“Tanzimat” nedir?...
İşte Tanzimat, yani yeniden yapılanma-düzenleme- ihtiyacı, tam bu noktada -bir zorunluluk olarak- ortaya çıkar. Yani o, bir yerde, II.Mahmut’un yakıp yıkarak talan ettiği düzeni, aşağıdan yukarıya doğru oluşan talepleri de hesaba katarak yeniden kurma çabasıdır; Osmanlı’nın, hayatın kendisine dayattığı çözümleri-başka alternatif kalmadığı için-mecburen kabul edişidir.
Daha başka bir deyişle “Tanzimat”, bütün bu iç ve dış dinamiklerin toplamının sonucunda, gene Devlet merkezli yeni bir üst yapıya ilişkin yeni bir denge durumu olarak ortaya çıkmıştır. Yani o, ne Osmanlı Devleti’nin burjuva devrimci bir instanz olarak kendisini ve toplumu değiştirme çabasının sonucudur, ne de, sadece batılı devletlerin zoruyla yapılan zoraki bir değişim adımı...
Karpat hoca olayı şöyle ifade ediyor:
“Tanzimat, modernleşmenin başlangıcı, laikliğin şafağı, Batı’nın üstünlüğünün neticede kabul edilmesi, şarki yaşam tarzının çöküşü vs. gibi çeşitli şekillerde yorumlanmıştır. Tanzimat aslında bunların hepsinden biraz içerir, fakat esas itibariyle iç çatışmalara bir çözüm arayışıdır”.
Kesin olan şudur: Tanzimat, Osmanlı toplumunda 16.yy’ın ortalarından itibaren gelişmeye başlayan ve zamana yayılarak günümüze kadar gelen burjuva devrimi sürecinde önemli bir adımdır-aşamadır- iç ve dış dinamiklerin zorlamasıyla sürecin “Tanzimat reformları” şeklinde kendini ifade edişidir. O, burjuva devrimci bir insiyatif kullanan Devletin, yukardan aşağıya doğru attığı iradi-“ilerici”-bir adım olmayıp, aşağıdan yukarıya doğru gelişen sürecin –iç ve dış dinamiklerin- Devlete zorunlu olarak kabul ettirdiği üst yapıya ilişkin değişim planıdır. Burada, Devlet’in devrimci bir insiyatif kullanarak öne çıkışı görünümü, sadece, olayın dışardan bakıldığı zaman görünen şeklidir! Devlet aslında, “mademki öyle, alın size böyle” politikasını izlemektedir! Onun “ilerici-devrimci” bir instanz olarak algılanmasının altında bu Devlet politikası-insiyatifi-yatmaktadır”!...
AK Partiyle temsil edilen Anadolu burjuvazisi tarihsel köklerini arıyor...
Bunu yaparken de, bir bakıyorsunuz “İslamcı” diye bilinen II.Abdülhamid’e sarılıyor, bir bakıyorsunuz ”Müslümandır zarar gelmez” diyereke başkalarına (!) ... Bir yandan da “ecdadımız” edebiyatının büyüsüne kapılarak “batılılaşmanın” simgesi haline gelen isimlere sarılmaya çalışıyor!! Ama boşuna! Ne Abdülhamid, ne de II.Mahmut veya Abdülmecid! Anadolu sivil toplumunun köklerini buralarda-Devletin üst kademelerinde aramak boşuna çabadır. Bu açıdan bakınca ne farkı var ki bir II.Abdülhamid’le II.Mahmud’un, veya Abdülmecid’in! Abdülhamid “batılılaşmaya” falan karşı değildi ki!.. Onun da tek bir amacı vardı: Devleti kurtarmak!. Sadece yöntem farkı vardı aralarında. Abdülhamid “Müslüman bir Osmanlı kimliği” yaratarak yeni bir toplum inşa etmek istiyor o kadar. Daha sonraki İttihatçıların-ve Kemalistlerin amacı da farklı değildi aslında; onlar da bir Türk ulusu-insanı yaratarak kurtarmaya çalışıyorlar aynı Devleti!.. AK Parti kendi köklerini bunlarda-buralarda aramaya kalkarsa vay haline!..
Peki nedir AK Parti’nin tarihimiz içindeki kökleri?
Yapısal değişim süreci içinde ortaya çıkmaya başlayan ademi merkeziyetçi sivil toplum unsurlarıdır bunlar. Ama Devlet daha kafasını kaldırır kaldırmaz bunları yok ettiği için, bu potansiyel hiçbirzaman öyle etkin hale gelememiştir. Kafasını kaldıranın vay haline! Yeniçeri bile olsan fayda etmemiştir! Ama sadece onlar mı, alın Kurtuluş Savaşı sonrasını. O İkinci Grupları, TCF leri, Serbest Fırkaları, DP’yi-Menderes’i ve de Özalı... Hepsinin kaderi aynı olmuştur. Erdoğan madem ki, “biz kelle koltukta çıktık bu yola” diyor-bunun ne anlama geldiği açıktır- o halde kendi köklerini o bataklığın-antika yapının içinde aramasın!.. Ve de bundan sonra aynı yıkımların olmaması için o bataklığı kurutma- tarihsel bir uzlaşma zemininde Devleti demokratikleştirme hedefinden vazgeçmesin...
Evet, AK Parti “Cumhuriyet’i devralmaya hazırlanıyor” bu doğrudur. Ama ne anlama gelecektir bu devralma? Bu devralma işlemiyle Abdülmecidlerin açtığı yolda kurulan Osmanlı’nın devamı Kemalist Cumhuriyet el mi değiştirecektir sadece? Yoksa bu devralma ona sahip çıkarak yeni bir anayasayla onu değiştirip demokratik bir cumhuriyet haline getirmeyle mi sonuçlanacaktır? İşte sorun burada. AK Parti de aynen o alevi-Bektaşiler gibi kendi katillerine biad ederek mi sonuçlandıracaklardır mücadelesini, yoksa, atalarının yaşadıkları ve kendilerine miras kalan-özü korkuya dayanan-o travmayı aşarak bir üst düzeye sıçramayı başarabilecekler midir?.. (unutmayın bu satırlar 2011 de kaleme alınmış!...)
Türkiye toplumu için Yeni Türkiye’ye giden yolda yeni bir anayasa demek bireyin temel alındığı daha demokratik bir toplumsal sözleşme demektir. Eski toplumda esas olan birey değildi, Devletti. Birey, sadece eğer Devlet varsa vardı. Halbuki kapitalist kültür artık bireyi öne koymamızı gerektiriyor. Ancak yeni bir anayasayla Devletin-Cumhuriyetin nitelik değiştirmesi mümkündür derken anlatılmak istenen de budur zaten. Başka hiç yolu yoktur bunun. Bu kadar gelişmiş bireylerden oluşan bir toplumu artık eski-Devletçi üst yapının içinde tutamazsınız. Eski çerçevenin içinde kalarak kendi iç sorunlarını çözemez artık Türkiye. Yeni bir birey ve vatandaş tanımı yapmadan ne alevi sorununu çözebilir, ne de Kürt sorununu. Böyle bir zemin yaratılmadan ne küresel sermaye gelir Türkiye’ye, ne de Türkiye küresel demokratik devrim sürecindeki görevlerini yerine getirebilir.
Hatta ve hatta, şu meşhur “cari açık sorunu” bile yeni demokratik bir anayasa yapmayla ilişkilidir!.. Sorarım size, nasıl çözecek Türkiye cari açık sorununu? Yeni petrol kaynakları bularak mı! Bir tek yolu var bunun: Küresel sermayeyi çekerek yeni yatırımların yolunu açmak... Ama bunun için de küresel sermayeye anayasal güvenceler vermek gerekiyor. Kendi içinde çatışma halinde olan bir ülkeye gelmez küresel sermaye. Tarihsel bir uzlaşma zemini yaratarak sorunlarını-bu arada Kürt sorununu da- çözeceksin ki gelsin...
Kısacası, yeni, daha demokratik bir anayasa yapma işi, demokratik bir cumhuriyeti kurma görevi artık kimsenin-AK Partinin de, ya da Anadolu burjuvazisinin de-isteğine bağlı birşey değildir. Burjuvazi-burjuvazinin bütün katmanları- isteseler de istemeseler de devrimci olmak zorundadırlar bu aşamada. Yaşamı devam ettirebilme sürecinin olmazsa olmaz bir koşulu artık bu... Bu nedenle, siz, kimin ne söylediğine falan değil, kimin ne yaptığına, yapmaya niyetli olduğuna, iç ve dış dinamikleri kimin daha iyi okuyabildiğine bakın!...
[1]Burada, „ya o loncalar falan“ demeye kalkmayın lütfen! Osmanlı toplumunda loncalar dediğiniz şey de özünde varolan o Devletçi sistemin bir parçasıydı. Hem sonra, sadece loncaları falan da değil ki, bütün o küçük üretim yapısını destekleyip koruyarak-reayanın koruyucusu pozisyonuyla mülksüzleşmeyi-kapitalizmin gelişmesini engelleyen başlıca faktör o merkeziyetçi-mutlakiyetçi yapıydı, yani Devletti..
[2] Bu konuda Dr. Kıvılcımlı’nın çalışmalarını okuyun!..
[3] Örneğin, serfler-köylüler böyle idi. Yani onlar sadece eskinin içindeki Haklı olan bir muhalefet unduru idiler. Haklı idiler evet, ama ilerici değildiler!..
[4]Bir insan alevi ya da Bektaşi olduğu için (veya sünni olduğu için) ilerici veya gerici olmaz! Bunlar son tahlilde (etnisite örneğinde olduğu gibi-Türk, Kürt) bilinç dışı kültürel kimliklerimiz-özelliklerimizdir...
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
16.11.2024
9.11.2024
31.07.2024
3.06.2024
9.04.2024
20.07.2023
18.07.2023
17.07.2023
20.06.2023
18.06.2023