Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
Eğitmenleri kim eğitecek
6.02.2012
3322

Başbakan’ın “dindar gençler yetiştireceğiz” lafı üzerine haklı bir gürültü koptu. Laf yanlıştı ama hiç değilse bir zihniyet tartışmasına yol açtığı için Başbakan’ın bu çıkışı fevkalâde hayırlı oldu. Zihniyet dediğin şey oturduğun yerden değiştirebileceğin bir şey değil; şapka gibi mesela, atıp başka bir şapka giyemezsin; tıp ilerledi kalp nakli dahi yapılabilir oldu ama henüz beyin nakli mümkün görünmüyor. Beyin de nakledilirse bu artık bir şeyi başka bir şeye nakil değil, bilinciyle, bilinçaltıyla yeni bir insan yaratmak olur her halde.

Bu akıl yürütmeyi toplumlara da uygulayabileceğimizi biliyoruz. Toplum mühendisliği zihniyetinin yanlışlığı tecrübeyle sabit. Ne var ki, ister Müslüman olsun ister solcu veya liberal, Cumhuriyet mühendisliğinin rahle-i tedrisinden geçen bizlerin bu zihniyetten kurtulması hiç de kolay değil. Kemalizm’e muhalefet geleneğinden gelen bir başbakanın dahi malum sözleri edebilmesi bunun en iyi kanıtı. Ha Kemalist gençlik yetiştirmişsin, ha dindar gençlik isterseniz buna demokrat gençlik deyin veya sol, sosyalist gençlik de diyebilirsiniz eğer tepeden devlet eliyle geliyorsa hepsi aynı kapıya çıkar. Bu nedenle Başbakan’a yanıt olarak söylenen “dindar- dinsiz değil demokrat gençlik yetiştirmeliyiz” yanıtına da böyle bakıp bir projektör tutmakta fayda var.

Çünkü burada tartışılan bir ailenin, bir sivil kurumun çocukları nasıl yetiştireceği meselesi değildir, devletin işlevi tartışılıyor burada. Zira bunu bir siyasi parti başkanı değil de Başbakan söylüyor. Karşı yanıt olan “demokrat gençlik yetiştirmeliyiz” yanıtı da “devlet demokrat düşünceli gençler yetiştirmeli” anlamınadır. O nedenle sorulmalı:

 


Demokrat düşünce ne?

Devlet dediğimiz şey boşlukta durmaz bir de sivil toplum var. Devlet ve sivil toplum ilişkisi son yıllarda biraz da tanım kolaylığına kaçarak kullandığımız ille de öyle olmak zorundaymışlar türünden ifadelerdeki gibi doğaları gereği ille de karşı karşıya değildirler. Devlet ile sivil toplum arasında rızaya dayalı bir kabul vardır. Bu nedenle sivil toplum kurumları denen şeylerin demokratlıklarını idealize etmemek de gerek. Bunu 28 Şubat’ta açık seçik görmüştük.Bugünlerde bu kez de AKP iktidarının yanlışlarına gözünü kapatan ve yeni bir rıza arayışında olan sivil toplum kuruluşları görüyoruz, basın da aynı sinyalleri veriyor. Örneğin, Mehmet Altan’ın eleştirel görüşlerine demokratik hoşgörüyle bakamayan ve öte yandan bu hoşgörüsüzlüğü sessizlikle destekleyen bir “demokratlık” anlayışı var.

Kısaca devlet ve toplum arasında zihniyet açısından bıçak sırtı gibi bir keskin fark yoktur. Dolayısıyla değiştirilip dönüştürülmesi gereken şey aynı zamanda topluma hâkim olan zihniyet tipidir. Toplum çok demokrat da devlet hiç değil anlayışı bir illüzyondur. Siyasi mücadele açısından devletin anayasa başta olmak üzere demokratik yeniden yapılandırılması hiç kuşkusuz baş hedeftir. Fakat bu siyasi mücadeleye paralel bir başka dönüştürme mücadelesi eşlik etmek zorunda. Bu kültürel değişimdir. Burada sözünü ettiğim şey genel anlamda kültür değil, popüler kültürdür.

Popüler kültürün şöyle veya böyle oluşu aileden başlayarak devlete kadar her kademede zihniyet dediğimiz şeyi oluşturuyor. Başka deyişle popüler kültür sosyal ve siyasal kurumların içeriğini veriyor, onlara anlam katıyor. Dolayısıyla popüler kültürün imgelerinin, figürlerinin eleştirel-yorumlanması bize, nasıl bir eğilim üzerinde durduğumuza dair yaklaşık bir fikir verebilir. Zira popüler kültür her ne kadar güncelin etkileri altında biçimleniyor olsa da içerik olarak yüzyıllar boyu oluşmuş, birikmiş bir kolektif bilinç ve bilinçaltının oluşturduğu düşünce ve davranış sürekliliğinin izlerini de taşır.

Bu açıdan Tayyip Erdoğan figürü, yarattığı imgelemle her halde ilerde de tarihçilerin, sosyal bilimcilerin inceleyecekleri önemli bir siyasal/kültürel fenomen olacak. İleriyi ileriye bırakalım ama bugünden de bazı şeyleri görebilmek açısından önemli.

Başbakan’ın çoğunluğa sahip olma duygusuyla yer yer pervasız konuşmaları eleştiriyi elbette hak ediyor ama sosyolojik soğukkanlılıkla değerlendirilirse kendi toplumumuzun ortalama bir zihinsel topografyasını çıkarmak için iyi bir laboratuar malzemesi de sayılmalı, hatta bu açıdan şans olarak görülmeli. Başbakan örneğin Tansu Çiller gibi tepeden gelmiş, bu toplumu hiç tanımayan biri değil. Karizması da oradan geliyor. Çoğunluğun eğilimlerini iyi biliyor. Rahatlığı da ondan...


Sözlerini fazlaca tartıp biçerek, Mesut Yılmaz gibi beş dakikada ancak bir cümle kurarak konuşsaydı acaba daha mı iyi olurdu?

Bu soruyla yazımı noktalıyorum, ama sorunun yanıtı üstünde düşünmeye devam etmek üzere...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar