Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları

Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Nabi YAĞCI-Taraf Yazıları
Tüm Yazıları
En hızlı değişen sosyal çevre
12.03.2011
1451

Gözlem verilerimden çıkarak söyleyeceğim en genel sonuçlardan ilki şu: (1) Türkiye toplumunda en hızlı değişim yaşayan sosyo-kültürel çevre İslami /İslamcı çevrelerdir. Laik-modern sosyo/kültürel çevre ile karşılaştırmalı bir gözlem içinde bu sonucu varıyorum. Hem ekonomik büyüme hem sosyal akışkanlık (mobilizasyon) hem kültürel yenileşme açısından İslami kesimlerdeki değişim laik-modern sosyo-kültürel çevrelerdeki değişimle kıyas bile kabul etmeyecek ölçüde hızlıdır.

Bir toplumda ortalama 50 yıllık bir tarihsel kesit o toplumun değişim dinamiklerini anlamak için az çok somut ipuçları veriyor. Tepeden zorla uygulanan, toplum mühendisliği projeleri tabandaki geleneksel sosyal yapının sıkı dokusuyla çatışıyor, karşılıklı etkileşim süreci yaşanıyor. Gözlemlediğimiz o toplumun tabandan gelen sahici iç değişim dinamiklerinin neler olduğunu, gücünü ve kapasitesini böylece somut ve nesnel olarak görme imkânını elde ediyoruz.


Önce “İslamcı “ kavramını hangi içerikle kullandığımı açıklamalıyım. Bu kavramı farklı içeriklendirmek elbette mümkün, örneğin İslamcı denince genellikle siyasi İslam anlaşılıyor. Ben ise onlar da içinde daha geniş bir sosyal çevreyi katarak geniş anlamıyla kullanıyorum. Yani, aktif siyaset içinde olmasa da gündelik yaşam tarzını İslami yaşam tarzının değer ve normlarına uydurmaya çalışan, bununla uyumsuz olduğunu düşündüğü çevresiyle çelişen, çatışan ve bu temelde düzene muhalefet eden Müslüman kesimi anlıyorum.

Kırdan kente göç üstüne, gecekondulaşma süreci ve varoşlar üstüne birçok sosyolojik araştırma yapılmıştır ama Weberyen bir yaklaşımla dinin sosyal değişimde görece bağımsız rolü üstünde yapılmış pek az araştırma vardır. Çünkü Batıcı, oryantalist bir zihniyetle peşinen din ve İslam değişimin önünde engel olarak görüldü hep. Dolayısıyla İslami düşüncenin hem kendi içinde hem çevresiyle ilişkilerde nasıl bir sancılı değişim yaşadığı, üstünde durulmaya değer bir mesele olarak görülmedi pek.

Meselenin görülemeyişinin bir başka nedeni ise toplumu kurtaracak reçetelerin kimilerince hazır olmasıydı. Kemalistler için asker-sivil aydın kadrolar, sol için ise işçi sınıfı öncülüğünde bir değişim.


Kafalar değiştirmeye takıldığı için değişmekte olan görülememiştir.

Oysa hiçbir toplum kendi iç dinamikleri harekete geçmeden değişemez, değiştirilemez de. İşte en fazla Kemalist rejimin değiştirebildiği kadar olur. Veya Mahatma Gandi’ye kadar Hindistan’ı İngiliz sömürgeciliği ne kadar değiştirebildiyse o kadar.


Değişim dinamiği dediğim şey ise, ekonomiyi, siyaseti, şunu bunu değiştirmekten öte insanların içinde oldukları yaşam tarzından hoşnut olmayıp onu değiştirmek yönünde kendini gösteren çok güçlü istekleridir. Kısacası sosyal değişimin dinamiği yeni bir yaşam tarzı arayışlarında gizlidir.

Yalnızca sömürüldüğünü, ezildiğini bilmek hareket dinamizmi için yetmiyor. Köyünden kopup gelmiş birinin bir fabrikada üç kuruşa iş bulması onun için yeni bir hayat anlamına gelirken ona sömürüldüğünü anlatarak ondan düzene muhalefet beklemek ham hayaldir. Bu kişi ilk şoku fabrikada değil kentin modern yaşam tarzının aile, din ve ahlak bakımdan kendi gelenekleriyle olan çelişkisinde yaşayacaktır.

Örneğin eve ayakkabı ile girip girmemek modern yaşam tarzı açısından en nihayetinde bir hijyen sorunudur, oysa bir başka algı açısından aile kutsiyetiyle ilgili ahlaki bir meseledir, sokağın evin mahremiyetini çiğnemesi, saygısızlık gibi bir şey. Bunu sizin anlamsız görmeniz hiçbir şeyi değiştirmez. Onları kapılarının önünde ayakkabılarını çıkaranlar sınıfı olarak gördüğünüz noktada zaten anlam bağı da kopmakta, ardından göbeğini kaşıyanlar edebiyatı gelmekte. Ama unutmayın o göbeğini kaşıyanlar Mısır’da, Tunus’ta devrim yaptılar, Libya’da yapmak üzereler.


İlginç olan şu ki, ayakkabılarını kapılarının önünde çıkaranlar denen sosyal çevre bugün değişimin en dinamik öznesi durumunda. Ve şimdi pek çoğu ayakkabılarını dışarıda değil evin iç girişinde çıkarmaktalar. Hatta son model ciplere binmekteler. Yani artık modern İslam denen bir yaşam tarzı var karşımızda. (Bu ayakkabı çıkarma örneğini daha önceki yazımda sözünü etmiş olduğum Pasif Devrim kitabına ulaşırsanız orada da göreceksiniz.)

Buna karşın laik-modernlerin Cumhuriyet’ten günümüze yaşam tarzları en fazla fötr şapka giymekten blucin giymeye değişmiştir. Hepsi bu… Üstelik blucini İslamcı modernler de giymekteler. Yeni bir yaşam tarzı anlamında bir değişim talebi ve dinamiği pek yok bu kesimlerde. Değişim değil, aksine, “endişeli modernler” denen bu kesimde var olanı korumacı dinamikler gelişiyor.

(Devam edecek..)


[email protected]
 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar