Namık ÇINAR
Belki de asıl sorun, İslâmiyet’in bugünlere kadar hiç değişmeden ve esnemeden gelen o çok övündüğümüz özelliğinde saklıdır; olamaz mı?
Hep demez miyiz?
Efendim işte Hıristiyanlık, iki bin sene önce ilk ortaya çıktığındaki niteliklerinden öylesine uzaklaştı ki, bugünlere gelene kadar bütün orijinalliği bozuldu.
Ama bak, bizim Müslümanlığımıza!
İlk günkü yapısından hiç sekmedi ve zerrece şaşmadı!
Eğer Selefîlik, İslâmiyet’in bin dört yüz sene önceki koşul ve kaynaklarına mutlak bir bağlılıksa, bu anlamda bütün Müslümanlar Selefî’dir.
Günlük hayatımızda hepimiz “şimdiyi” yaşarken, dine geldi mi derhâl bin dört yüz sene öncesinin insanlarına çevriliyoruz.
Kullandığımız tüm araçlar; evler, arabalar, bilgisayarlar, cep telefonları; ya da yediklerimiz, içtiklerimiz; yahut hazlarımız, zevklerimiz, ilişkilerimiz; maddi hayata dair daha ne varsa, her şey ama her şey, bugüne özgü.
Gelgelelim inanç sözkonusu olunca, birdenbire bin küsur sene öncesine gidiyor ve o insanlardanmışız gibi davranıyoruz.
Ne gelişmişlik farkımız kalıyor onlardan, ne eğitim, ne de yüzlerce yıl sonrasının birikimlerinden dünya bakışımıza yansıyan küçük de olsa bir belirti.
Bunda bir tuhaflık yok mu?
Günün gereklerine ve koşullarına dönük bir tavır, bir yorum, bir öneri, koca bir kitleyi çileden çıkarmaya yetiyor.
En derin iç kavganın taraflarından olan muhalif “Şia” dahi, ancak o tarihlerdeki bir “iktidar mücadelesi”ne dayanıyor.
Yani temel meselesi, karşıt göründüğü Sünnilerinkinden pek farklı değil, aslında.
Neticede, o da oralarda geziniyor.
Sorsan, iki göbek önceki öz dedesini bilmez ve bir şey hissetmez; ama bin dört yüz sene öncede yaşananlar yüzünden bedenini zincirlerle dövmekten de kendini alamıyor.
Azımsanamayacak bir zaman diliminde o günlerden bugünlere uzanarak yığılmış devasa toplumsal çelişkilere dair, hiç kimsede ve hiçbir kesimde doğru dürüst bir itiraz yok, anlayacağınız!
Hâlbuki bütün dinler, gerilemiş ve tutuculaşmış yaşam biçimlerini ortadan kaldırmak ihtiyacından doğmuşlardır.
Eski yapıları muhafaza etmek için değil!
O yüzdendir ki, özündeki dinamik, en evvel “değişim” olmak gerekir.
Eğer bir din tutuculaşmışsa, varlık sebebinin sırları da yer yer dökülmeye yüz tutmuş demektir.
Sonradan gelen vahyin öncekilere göre meşruiyeti, hep bu değişim düsturu üzerine bina edilmekten gelmektedir.
Eski yapı dediğimiz ise, halâ o günlerin değil, bizim için bugünün eski yapılarıdır.
Yeniyi yaratmak, eski söylemlerle de olmaz.
Dinsel restorasyon gericiliktir; eskinin tekrarıdır, köhnenin ihyasıdır.
Dünyayı değiştirmek için yola çıkmış bir dini sabitleştirmeye, durağanlaştırmaya çalışmak, onu anlamamaktır.
Çağdaş düşünceler nelerse, devinimci, değişimci ve devrimci bir dine o çıtanın daha altında yer vermeyi, tanrısal vahye sövmekle bir tutmalıdır.
İnsan aklından daha geride bir tanrı kavramı, “aşkın” nitelikte bir değer atfına nasıl olsun da geçit verebilsin ki?
Bütün bunları söylememin sebebi, Müslümanların dini tarih öncesi bir kavrayışla yaşamalarıdır.
Yaptıkları, bireysel olarak kendilerini ilgilendirse de, toplumsal olarak hepimizi etkiliyor ve bağlıyor.
İslâmların başimamı olma yolunda epeyi mesafe kat etmiş bulunan Erdoğan başta olmak üzere, nasıl ki kendilerinden saymadıklarına özgürlüklerin sınırını tarif ederken “bir başkasının özgürlüğünün başladığı yeri” gösteriyorlarsa; madem dine bu kadar çok saygılılar, diğerlerinin inançlarına geldi mi tam orada durmasını asıl onlar bilmeliler.
Esasen azınlıktakiler değildir özgürlükleri tanımaya davet edilecek olan; güç tekelini ellerine geçirmiş çoğunluktakilerdir.
Ama burada sapla saman birbirine karışmış; kime ne anlatırsın ki?
Dinin kötüye kullanıldığı her eylem, ilkin o dinin gövdesine çentiktir.
Bakmayın öyle yükseliyormuş gibi göründüklerine.
Tanrısal sermayeden yiyorlar.
Olmaz olur mu?
Vardır bedeli!
twitter@cinarnamik
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.05.2022
24.03.2022
6.02.2016
30.05.2016
24.05.2016
13.05.2016
10.05.2016
8.02.2016
3.02.2016
29.04.2016