Yasemin ÇONGAR

* Yasemin Çongar’ın bu yazısı YA DA köşesinde değil, EX LIBRIS / DÜNYA BUNLARI OKUYOR adlı köşede yayımlanmıştır.
***
İki tür soruya muktedir insan aklı: Birincisi meraktan, ikincisi isyandan mülhem. Muhtemel cevapların peşine düşerek sorduğumuz “sahici” sorular var bir; öğrenmek isteyerek, açıklama bekleyerek, bilme iştahıyla, merakla sorduğumuz sorular. “Biz nasıl var olduk” böyle bir soru mesela; “kim ya da ne yarattı bizi, ne kattı harcımıza ve şimdi, nasıl oluyor da kendi kendine işliyor bu beden, bu akıl, bu ruh?” Bir de cevabının cevapsızlığında olduğunu sezerek sorduğumuz sorular var ama. Kendi kifâyetsizliğimize son bir itiraz gibi içimizden taşıyor onlar; itaatten ziyade isyanla sığınarak, yakararak “hakiki” sorular soruyoruz. “Ben niye varım” diyoruz mesela, “niye doğdum, niye yaşıyorum, bu bedenin, bu aklın, bu ruhun sebebi hikmeti ne?”
İnançlarımızı, cevapların bitmiş gibi göründüğü yerde kurduğumuzu düşünüyorum ben. Hayatla, evrenle, kendimizle ilgili sırları deştikçe çoğalan esrar illâ ki bir “bilen” arıyor zira. Bu ihtiyaçla, yokluğun içinden bir varlık doğurabilme düşüncesini seviyorum; belki biraz merakla ama sanırım daha ziyade isyan ve itaatle yakararak bir “güce” bağlanabilenlerin erdiği huzuru seviyorum.
Evrime inanan, haddini bilen Hıristiyan
Allahımıza şükrederken, insan yavrusunun bunca boş zamanı olmasına da şükrediyoruz aslında. Ya da din düşüncesini benim gibi “soruların” değil de, “oyunların” içinden anlayan Robert Neelly Bellah böyle düşünmemizi istiyor. Harvard doktoralı, ancak akademik kariyerinin son otuz yılını Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde profesörlük yaparak geçiren 1927 doğumlu Amerikalı sosyolog Bellah, özellikle “kamusal din” üzerine okuyup düşünmeye meraklı olanların iyi tanıdığı bir isim. Bellah, Jean Jacques Rousseau’dan uyarlayıp, 1950’lerden itibaren derinleştirdiği “Sivil Din” kavramıyla Amerikan devletinin söylem ve simgelerinin dinsel tematiğini ortaya koymuş, yurtseverliğin ve —ne ironiktir ki– milliyetçiliğin bir “din” gibi yaşandığını gösteren örneklerle, ABD’de devlet-toplum ilişkisinin atardamarlarında gezinmiştir. Bizim buralarda yaşayıp da Bellah’nın Amerika üzerine yazdıklarını erken tarihlerde okuyanlarımızın, Kemalizmi tam da olduğu gibi, yani kutsal kitabı Nutuk, kâbesi Anıtkabir ve tanrısı/peygamberi Atatürk olan bir tür “din” şeklinde algılaması da kolaylaşmıştır zamanında.
Bellah, şimdi günümüz toplumlarından uzaklaşıp, dinin kökenine inen bir başyapıtla karşımızda. Ünlü sosyoloğun üniversiteden emekli olduktan sonra tam on üç yılını ayırdığı kitabın adı, Religion in Human Evolution: From the Paleolithic to the Axial Age (İnsan Evriminde Din: Paleolitikten Eksen Çağı’na). Başlangıcı, Büyük Patlama’ya, yani 13,7 milyar yıl önceye kadar giden ama, esas olarak, insanlık tarihinin, günümüzden 200 milyon yıl öncesinden iki bin yıl öncesine kadar uzanan geniş dilimini inceleyen bir kitap bu. Haliyle, çok şey anlatıyor ama kitabın kapağını bir ucundan kaldırmadan önce, sözün özü kadar sahibinin meşrebine de önem verenlerimiz için bir not düşmekte yarar var belki:Bellah, evrim teorisine inanan bir dindar; Anglikan Kilisesi’nin Amerika’daki vârisi sayabileceğimiz Episkopal Kilisesi’ne devam ediyor; bununla birlikte, bütün bir beşerî tarih, coğrafya ve nüfus düşünüldüğünde tüm tek tanrılı dinler gibi Hıristiyanlığın da “merkezî” anlatı olmadığını peşinen teslim ediyor. Ayrıca Bellah’nın felsefî bakışını kendi ifadesiyle “Kant’a yasladığını,” güncel düşünce dinamiğinin ise “Hegel’den beslendiğini” de ekleyebilirim.
Nitel bir sıçrama: Benimle oynar mısın
Bellah, “Dinler nereden çıktı” sorusunun izinde evrenin başlangıcına kadar gitmesini; kabile dinleri, arkaik dinler ve son olarak da Alman filozof Karl Jaspers’den ödünç o tanımla “Eksen Çağı” (Achsenzeit / Axial Age) dediği İsa’dan önce ilk bin yılı, daha da kesin sınırlarla söylersek, İ.Ö. 800’den İ.Ö. 200’e kadar uzanan dönemi anlatmasını, önce çok basit bir cümleyle açıklıyor:“İnsan derinlemesine tarihsel bir varlıktır.” Ardından tarihsellikten anladığı şeyin, aslında dur-durak bilmeyen bir “evrim süreci” olduğunu yazıyor: “Tarih ya da tarih öncesi dediğimizde akla gelenden farklı olarak, insan dininin biyolojik bir tarihselliği olduğunu düşünüyorum. Kendimizi, evrim anlatısının bir parçası olarak kavramalıyız bence. Ve evrim, hiç durmuyor. İnsanın evriminin bir aşamada durmasıyla, evrimin yerine tarihin geçtiği yaklaşımı sosyalbilimciler ve hümanistler arasında revaçta olsa da, saçma bir yaklaşım bence.”
Bellah’ya göre, dinin ortaya çıkışı, insanın evrimiyle doğrudan ilişkili. Tezini, bir çift basit kelâmla, “Çok zamanımız olduğu için oyun oynayabildik. Oynaya oynaya da dinleri icat ettik” diye özetleyebilirim. İnsana özgü bir olgu din; kaynağında ise, Bellah’nın daha ziyade memelilere özgü bir fenomen olarak ele aldığı “oyun” var. Aslında belirli bir gelişkinlik düzeyine erişen bütün hayvanlar oyun oynuyor ya da Amerikalı gelişim psikoloğu Alison Gopnik’in deyimiyle “yararlı yaramazlıklar” yapıyorlar. Bu yararlı yaramazlıkların, uzun dönemde bize fayda sağlasalar bile, kısa vadede hayatta kalmamızı sağlamakla, yani “doğal seleksiyon” şansımızı arttırmakla hiçbir ilgisi yok. Evrimci bakış açısıyla, kısa vadeli işlevi gayet sınırlı; sadece oynamış olmak için oynanan; sürekli tekrarlanan ve esasen bu tekrarlar üzerine kurulan; bu esnada varolan sosyal hiyerarşileri değiştiren; ve hemen her zaman, huzurlu ve güvenli zaman dilimlerinde, Bellah’nın “rahat alan” dediği ortamlarda yapılan bir “iş” oyun.
Oyun oynarken “zamanın içinde başka bir zaman” yarattığımıza inanıyor Bellah; bu yaratılmış zamanda, oyuncular, oyun alanının dışındaki dünyevî hakikatin ötesine geçen çoklu bir hakikatle haşır neşir oluyorlar. Oyunun kendi kuralları oluşurken, hayal ikinci bir hakikate dönüşüyor; oyuncular da o hakikatin içinde yeni bir hiyerarşi kuruyorlar; işleyiş tekrarlana tekrarlana rutinleşirken, kendi kurallarını yerleştirip, kendi şifrelerine kavuşuyor ve derken, bir “ritüel” doğuyor.
Bellah’ya göre, din özü itibariyle, tam da böyle, kendi kodlarını geliştirmiş, o kodlara uyan oyuncularla ayakta duran bir ritüel. Peki niye oynamaya pek düşkün olan o sevimli aslan yavruları ya da akıllı yunuslar değil de, biz insanların harcı oldu din? Bellah, bunu insanın geç gelişmesi, bu sayede de daha çok oynaması ile açıklıyor. Bu süreçteki kritik aşama, 200 milyon yıl önce, uzun ve yoğun bir ebeveyn bakımına ihtiyaç gösteren şaşkın insan yavrularının yeryüzünde belirmesi. Bellah, “Din oracıkta, o tüylü atalarımızın agucuklarıyla doğdu” demiyor elbet ama “neredeyse yirmi bir yaşına kadar, kendi başına hayat mücadelesinin içine atılamayan tuhaf bir tür” olarak insanın, uzatmalı çocukluk ve ilk gençlik dönemi sayesinde, varolma mücadelesinden âzâde bir deneme, yaratma ve icat – yani oyun– evresi yaşayabildiğini, ebeveyninin yıllar süren himayesi sayesinde oynayacak “rahat alan” bulmak açısından diğer canlılardan daha şanslı olduğunu anlatıyor.
“Ahiret” dediğin coğrafi bir meseledir
Bellah kitabını “Eksen Çağı”nın sınırlarında bitirmekle, “dinin kökeni” tartışmasını, Hıristiyanlığın ve İslamın bol dikenli yollarına dalmadan tamamlasa da, bu pek özel çağa ilişkin anlattıkları, tek tanrılı dinleri tarihsel ve, evet, evrimsel derinlik içinde yeri yerine konumlandırmamızı kolaylaştırıyor. Jaspers, 1949’da yayımladığı Vom Ursprung und Ziel der Geschichte (Tarihin Kökeni ve Amacı Üzerine) adlı klasik eserinde, “Eksen Çağı” dediği dönemde, aralarında iletişim olmayan Antik Yunan, Ortadoğu, Hindistan ve Çin’de aynı anda, birbirine benzeyen ve “devrim” niteliğinde düşünsel değişimler olduğuna dikkat çekmişti. Jaspers, “İnsanlığın ruhanî temelleri aynı anda ve birbirinden bağımsız olarak atılmıştır” derken Çin’de Konfüçyüsçülük ve Taoizmin; Asya altkıtasında Hinduizm ve Budizmin; buralarda, biraz doğumuzda Zerdüştiliğin, biraz güneyimizdeki Kenan ülkesinde Museviliğin ve biraz batımızdaki Eski Yunan’da da Sofistlik ile klasik felsefenin eşzamanlı doğuşuna işaret ediyordu.
Bellah da, kitabının ikinci bölümünde bu çağı incelerken, birbirinden farklı dinlerin içinde yeşerdikleri toplumlarda hep aynı işlevi, bir tür “sosyal tutkal” rolünü üstlenmesi üzerinde yoğunlaşıyor. Burada Bellah, bir din sosyologu olarak kendinden elbet beklenen ve birçok ilahiyatçıdan, hattâ din tarihçisinden ayrılan bir bakışla, inancın “toplumsallığını,” bireyselliğinin hayli önüne alarak yazıyor. Ona göre, dinin giderek daha geniş insan topluluklarını birarada tutabilme işlevi de, devam eden “evrim” hikâyemizin fasıllarından biri nihayetinde… Giderek insanın varolması, hayatta kalması ve doğal seleksiyon sürecinde ayıklanıp gitmemesi için “gerekli” bir olguya dönüşüyor din. Ancak “tanrı” için aynı şeyi söylemiyor Bellah; beşerî tarihin nispeten çok küçük bir dilimine denk düşen “tek tanrılı dinleri” merkeze alan Batı’yı, bugün hâlâ geniş demografilerde çok canlı bir hayat ve toplumsal işlev süren, dolayısıyla da evrimin yapıtaşı olmaya devam eden Şintoizmden Budizme kadar birçok kadim dine ilişkin temel bir kavrayışsızlık içinde olmakla suçluyor. “Her şeye hâkim bir mutlak şahıs olarak Tanrı kavramı, sadece tek bir yerden –Ortadoğu’dan– temayüz etmiştir ve bu yerin dışında bulunmaz. Tabii, Hıristiyanlık ve İslam sahip çıkınca, bu kavramın çok yaygınlaştığı bir vakıa. Ancak bu şekliyle Tanrı’nın dine mündemiç bir kavram olmadığını akılda tutmakta yarar var.” Böyle diyor Bellah, mutlak ve biricik bir güce tapınma isteğinin, yararlı yaramazlıklarımızın bir türevi olduğunu anlatmayı, yani dikenliğin tam ortasına atlamayı başka bir kitaba bıraktığını da söylemeden geçmiyor.
Kendi hesabıma, altı yüz sayfaya varan Religion in Human Evolution’u okurken farklı düşünme ihtimalleri konusunda çok şey öğrendim. Ama galiba, beni en çok sarsan, bütün o meraklı ve isyankâr sorularımın temelinde durduğunu ve zihnime gayet oturaklı bir şekilde yerleşmiş olduğunu, bu kitap sayesinde daha iyi anladığım dinle ölüm ilişkisinin, sandığım kadar güçlü olmayabileceği ihtimaliydi. Bellah, imanı ölümlülüğümüzle açıklama, dinsel inancı “ahiret” ihtiyacına bağlama egzersizlerime neşter vurdu diyebilirim. Hıristiyanlık ve İslam’ın dışında hemen hiçbir yaygın dinde ötedünya inancının önemli bir yer tutmadığını, bu açıdan diğer dinlerin benim bildiğimden çok daha “dünyevî,” ahiret terennümlerininin de büyük ölçüde coğrafyamızdan çıkmış bir âdet olduğunu ilk kez bu kadar sahih biçimde Bellah’yı okurken kavradım. Bütün o cenaze ritüelleri, ağıtları, yasları, duaları ve mevlitleriyle “ölüm törenleri”nin, evet tabii, birer “oyun” olduklarını teslim ediyor Bellah ve onlarda yine dinin “tutkal” işlevini görüyor. Cennetle cehennem fikri bir nevî nefis terbiyesine yarasa bile, aynı terbiyeyi, yeryüzü cennetleriyle cehennemleri üzerinden yapan, “oyun” sahasını bu diyarla sınırlı tutan dinlerin, insan kozmolojisinde hem çok daha derin bir geçmişi hem de muhtemelen hâlâ çok güçlüs bir istikbali var. Kitabında başta sona yaptığı gibi, ahiret bahsinde de, Bellah bize, oyunun kaptanı olmadığımızı hatırlatıyor aslında.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
5.12.2013
24.09.2013
27.07.2013
29.05.2013
1.04.2013
8.12.2012
1.12.2012
17.11.2012
10.11.2012
3.11.2012