A.Turan ALKAN
Bugün bayramın son günü. Bayramınız feyizli olsun. Nice bayram gibi bayramlara inşallah...
Ramazan'da şöyle enine boyuna bir değerlendirme yapamadık; bu yıl öncekine nazaran sanki TV kanalları sayısında sıra dışı bir artış var gibi geldi bana (seçici algı bu galiba). Mevcut kanallarda Ramazan dolayısıyla yapılan dini yayınlar dikkat çekiciydi. Günün herhangi bir saatinde rastgele ekranlara göz atan biri, kolayca, “Bu Türklerin tamamı çok dindar fakat dini konularda çok da bilgisiz olmalılar ki yıllardan beri sabah akşam en basit konular bile bıktırana kadar tekrarlanıyor” diyebilirdi.
Dindarlaşıyor muyuz; zannetmiyorum. Bana daha ziyade sekülerleşiyormuşuz gibi geliyor; yani dinden uzaklaşıyor, olup-biteni daha çok din dışı bir düzlemde ele alıp değerlendiriyoruz fakat bu esnada dini lafızlar ve kavramlar ağzımızdan düşmediği için kendi kendimizi kandırıyoruz. Ramazan'ın gündelik işleyişinde dinden bu kadar bahsedilmesi, sanılanın aksine dine sadakatimizin yüksekliğini değil, galiba din ile ilgili sıkıntılarımızın olduğunu imâ ediyor.
BARAJIN KAPAĞINI KIMILDATMAK
Toplumların genel davranışlarında (huy) ani ve dramatik kırılmalar, değişimler oluyor mu? Meselâ 12 Eylül darbe döneminden etkilenmiş pek çok sol tandanslı yazar-çizer, Türkiye'ye bürokratik yozlaşmanın, rüşvetçiliğin, fırsatçılığın, kayırmacılığın, ezcümle kamu hayatıyla ilgili kokuşmanın Özal'la birlikte başladığını ileri sürüp dururlar. Bir insanın, toplum hayatında bu kadar belirleyici olması bana hep abartılı göründü. Bu hususta şöyle düşündüm: Özal, toplumda var olmayan bir şeyi harekete geçiremez, olan bir eğilimi de yok edemez; ancak, bir barajın kapağını hafifçe aralamak gibi küçük kanuni düzenlemelerle yeni bir çığırın başlamasına yol açmış olabilirdi. Hâlâ tereddüd içindeyim. 1980'in yaz aylarında haramdan kaçınan birisi, 6 ay sonra, hangi saikle ve nasıl dizginden çıkabilirdi ki?
O eğilimler zaten vardı bünyede; kamu gücünü kullanan ve yön verenlerin vebal ve sorumluluğu işte o yüzden büyük. Kanunsuzluk karşısında küçük bir taviz, insanların içindeki kötü huylu yaratığı açığa çıkarmak için bir kıvılcım görevi yapıyor olabilir mi?
BİZ Mİ MUTAASSIBIZ, DEDELERİMİZ Mİ?
Beş-altı yıl önce Türkiye'de çok dikkat çekici bir tarih araştırması yayınlandı ve bu araştırma sonuçları tartıştığım konuyla ilgili özel bir örnek teşkil ediyor.
İsrail Ben Gurion Üniversitesi öğretim üyesi tarihçi Prof. Dr. Dror Ze'evi'nin, Ekim 2008'de Kitap Yayınevi tarafından yayımlanan “Müslüman Osmanlı Toplumunda Arzu ve Aşk: 1500-1900” kitabından bahsedeceğim. Bu kitap, belirtilen dört asır içinde Osmanlı hayatında cinsiyetle ilgili suçlara nasıl yaklaşıldığı noktasından hareketle dünle bugün arasında bir mukayese yapıyor: Araştırmacının genellikle Kadı sicillerindeki hükümleri istatistik metodlarıyla tasnif ederek vardığı sonuç şaşırtıcıdır: ‘Dört asır içinde cinsiyet meselelerine bakışımızda dramatik bir değişim yaşanmıştır ve bu değişim özellikle 18. ve 19. yüzyıllar arasında görünür hale geliyor!'
Dr. Dror Ze'evi mesela 16. asırda Osmanlı toplumunun cinsiyetle ilgili cürümler konusunda, 20. yüzyıla, hatta bugüne göre daha rahat, daha mülayim ve liberal olduğunu ileri sürüyor. Ona göre üç asır önceki dedelerimiz, bizden çok daha sofu ve mutaassıp değillerdi veya şöyle ifade edelim; biz onlardan özellikle cinsi ahlâkla ilgili konularda daha fazla tutucu davranmaktayız.
Doğru olabilir mi? İlk anda, tam tersi olması gerektiğini zannediyorsunuz: “Öncekiler bizden daha çok dinibütün ve ahlâklı idi, zaman ilerledikçe modernliğin de tesiriyle gevşedik, ahlâk bozuldu vs...”
Ze'evi'ye göre Hicaz mıntıkasındaki Vahhabi ayaklanması ve 1853 yılında başlayan Kırım Harbi, Osmanlı toplumunun ahlâk telakkilerini değiştirerek daha puriten (sofu), tavizsiz ve katı bir dindarlığa yol açmıştı. İsteyen kitabı daha etraflı inceleyebilir ama benim anladığım kadarıyla yazar, ahalinin Kırım Harbi dolayısıyla İstanbul'da konaklayan İngiliz ve Fransız askerî kuvvetlerinin şehir hayatında mutaassıplaşma istikâmetinde bir değişimi tetiklediğini öne sürmektedir. Hicaz'da Osmanlı güçlerine karşı isyan eden Vahhabi güçlerinin savunduğu Selefîlik doktrinin de sofuca telekkilerle ilham vermiş olabileceği bir başka ihtimâl.
Bizim tarih etüdlerimiz, böyle ‘ıvır-zıvır' konuları görmeyecek kadar majör mevzularla ilgilidir; dolayısıyla Dror Ze'evi'nin bu araştırmayla “milli birlik ve bütünlüğümüze kasdederek bizi içte bölmeye” çalıştığını da düşünenlerimiz çıkabilir muhtemelen. Daha iyisini, daha etraflı ve kapsamlısını, daha güvenilir olanını yapmadığımız sürece bu gibi ilginç tezleri ciddiye alıp tartışmaktan kaçınamayız.
Şu meşhur ‘17-25 Aralık Haftası'nda başlayan sürecin, yukardaki iki örneği hatırlatır tarzda toplum ahlâkı üzerinde manidar bir tesir yapmış olabileceğini düşünüyorum. Birtakım istatistik verileri ve araştırma sonuçları bu önyargıyı doğrular mahiyette ama genellemeden çıkıp daha özel ve kesin bir yargı geliştirmek için henüz hâlâ çok erken (Tarihçiler, insanı sinirden çatlatacak derecede ağırkanlı ve acelesiz insanlardır!).
Gözler önünde işlenen kolektif bir cürme seyirci kalmak, insan ruhundaki birtakım direnç eşiklerini zayıflatabilir; az önce bahsettiğim gibi bunun geçmişte örnekleri var. Evet tartışma götürür olgular bunlar ama olup-biten pek çok hadiseye uygun bir arka plan teşkil ettiği de inkârdan gelinemez.
Son derece ciddiyete alınıp titizlikle araştırılması gereken bir yolsuzluk iddiasının, tam da suçluları hatırlatan bir telâş ve sinir nöbetiyle kapatılmaya kalkışılması ve bu esnada itham edilenlerin alelacele aklanarak, görevlerini yerine getiren görevlilerin bir yıldan beri hapislerde tutulması herkesin gözü önünde oldu. Her şey alenî idi! Türkiye, soğuk savaş döneminin SSCB'si değil çok şükür; onlarca polis memuru bir yıl önce tam da Ramazan günlerinde ‘Sahur operasyonu' ile tutuklandı ve o tarihten beri her şey, savcıların, hakimlerin, gazetecilerin hapse atılması gibi vahim gelişmeler kamuoyunun bilgisi altında cereyan ediyor.
Burası Gulag takımadaları değil, herkesin her şeyden haberi var ve işte bu bilgilenmişlik ortamı içinde toplumun verdiği kritik kararları büyük bir kesinlikle takib edebiliyoruz.
Dört kişiden birinin namaz kıldığını, üç kişiden birinin oruç tuttuğunu söylüyor araştırma şirketleri; en büyük araştırma şirketi ise 10 kişiden 4'ünün bile bile zanlıları himâye eden, yolsuzluğu hırsızlık saymayan bir zihniyeti onayladığını gösteriyor. Nedir bunun anlamı sizce?
Açık açık değil imâ ile konuşuyorum. Ne de olsa bu bir bayram yazısıdır!
Yazarlar
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.07.2016
13.07.2016
11.07.2016
10.07.2016
8.02.2016
7.02.2016
6.02.2016
4.02.2016
3.02.2016
2.02.2016