Halil BERKTAY
Geçen günkü yazımdan sonra düşündüm; benimle röportaj yapmak isteyen o Fırat Haber Ajansı muhabiriyle, “ayrı dünyalar”ımızı nasıl tanımlıyorduk acaba ? Türkler ve Kürtler diye mi (ona göre), ya da barışçı bir sol demokratlık ve “haklı savaş”çılık diye mi (bana göre) ? Ya da, hangisi gerçeğe daha yakın ?
31 mayıs salı akşamı 20:00’de, aHaber’in “Memleket Meselesi” programında Sırrı Sakık ile de tartıştık. Ben Kürtlerin ezilmişliği ve mağduriyetine ilişkin bütün tesbitlere toptan katıldığımı daha baştan söylüyor ve ardından, ama, diyorum, bundan “Kürt siyaseti”nin, özellikle de “silâhlı mücadele”nin doğruluğu sonucu otomatik olarak çıkmaz. Sırrı Sakık on dakika Kürtlerin mağduriyetini anlatıyor. AKP hükümetinin çeşitli manevraları hakkında hemfikir olabiliriz, ama ben muhalif siyasetin nasıl yapılabileceğine bakıyorum, dedikten sonra, PKK ve BDP’nin otoriter-hiyerarşik iç düzenlerini, Öcalan etrafındaki lider kültünü, kullandıkları şiddet dilini eleştiriyorum. Sırrı Sakık bunları çok haksız, çok insafsız buluyor; AKP’yi hiç eleştirmiyorsunuz, diyor –ve on dakika daha Kürtlerin mağduriyetini anlatıyor. En ağır koşullar altında bile, diyorum, öyle bir ezilenler hareketi olabilir ki zalimleri, öyle bir muhalefet hareketi olabilir ki muktedirleri istemeseler de barışa zorlar. Sırrı Sakık bütün bunlara giderek sinirleniyor; beni “Kürtleri aşağılamak”la, “Türklere biat etmelerini istemek”le suçluyor; ha, bu arada en kritik cümleyi sarfediyor : “Çocuklarının kemiklerini çöplüklerde bulanların başka çaresi yoktur” diyor –ve bunun öncesi ve sonrasında, bir on dakika daha Kürtlerin mağduriyetini anlatıyor.
Sırrı Sakık’la da “ayrı dünyalar”ımızı farklı şekillerde tanımlıyoruzdur, kuşkusuz. Kendi payıma, ne algıladığımı net söyleyeyim : Öfke, öfke, öfke. Öyle bir öfke ki, herşeyi örtüyor ve herşeyin yerine geçiyor; düşünmeyi bastırıyor; tartışmayı imkânsız kılıyor.
İster istemez soruyorum, kendi kendime : “Emek, demokrasi, özgürlük” blokuna destek veren arkadaşlarımla da “ayrı dünya”larda mıyız acaba ? Üç hafta önce, içlerinden biriyle bir sohbetimiz oldu. Tutumumu açıkladım (henüz yazmamıştım): bir eli silâhta olan ve/ya şiddeti maruz gösterebilen hiçbir örgüte oy veremem, dedim. Halil, dedi, seni anlıyorum ama, bak, şurada her nasılsa “evet”çisini, “hayır”cısını ve “boykot”çusunu biraraya getirebilmiş bir birlik var....
Sevgili arkadaşım kusura bakmasın; ben galiba en çok bu argümanı yadırgıyorum. Bir kere, kimin kime katılmasıyla gerçekleşti bu “birlik,” herhalde en başta ve en basiti bunu sormak lâzım. Nitekim ilginçtir, internette bu soruyu en fazla “hayır”cı ve “boykot”çular soruyor. Ne oldu, diyorlar, ses tonlarında hafif bir tebessümle, hani bizden kesin olarak ayrışmıştınız, anayasa referandumundan sonra ? Bakın, sonunda nasıl geldiniz işte, bizim durduğumuz yere !
Doğru söze ne denir ? Bence bu noktada haklılar, sonuna kadar. Referandumda, herşeyden önce BDP’nin kendisi “boykot”çuydu ve “hayır”cılıkla arasında çok ince bir çizgi vardı; ayrıca “hayır”cılık da büyük ölçüde BDP’nin eteklerine yapışmış veya etrafında kümelenmeye yatkın, demokrasiye boş vermiş bir süper-solculuktu, başından beri. Gel zaman git zaman, BDP’nin de “Türk sosyalistleri” vitrini için tercih ettiği göstermelik adaylar, hep bu kesim içinden seçildi. Star’da Berat Özipek güzel karakterize etmiş bu ilişkiyi (31 mayıs) : “[BDP] Marjinal Türk soluyla ilişkinin onu Türkiye partisi yapmadığını görmeli.... marjinal Türk solunun Kemalist, Stalinist ve milliyetçi özü onu siyaseten zehirliyor.”
Şimdi olan şudur : Referandumun “evet”çi veya “yetmez ama evet”çileri, gidip işte böyle bir bloka katıldılar, maalesef. Neden böyle oldu ? Daha önce de yazdığım gibi, önemli ölçüde alışkanlıkların ve klişelerin gücüyle (faraza “ezilen halkın partisi mutlaka ilericidir” diye düşündükleri için). Marx’tan Lenin’e, “haklı şiddet” kavramından kopamadıkları için. Biraz daha derine inersek, referandumda somutlanan “ayrışma”yı salt politik kertede, güncel siyasetler düzleminde algıladıkları, zerrece teorileştiremedikleri, hangi teorik temellerle bütünlenmesi gerektiğini sorup kavramadıkları için. (Basit bir göstergem de var bu konuda : Altüst dergisinin dar siyasî, yeni teori arayışından çok uzak karakteri.)
Bir nokta daha var ki, Akşam’da söyledim (30-31 Mayıs 2011): burada tekrarlayacağım. Galiba çoğu solcu için öncelikle “sol içi birlik” hâlâ çok önemli. Sanıyorlar ki 60 ve 70’lerin fraksiyonlaşmasının mirası bugün altedilir, yani o fraksiyonların kalıntıları birleştirilirse, halka gitmenin ve yeniden kitleselleşmenin önünü açacak bir cazibe merkezi kurulabilir.
Ham hayal. Tren çoktan kaçtı. Bu devir kapandı. Marx’ın 18 Brumaire’de (mealen) tarihte her şey iki kere cereyan eder; ilkinde trajedi, ikincisinde “fars” (güldürü) biçiminde, dediğini belki en fazla bu noktada hatırlamak gerek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024