Halil BERKTAY
Aklım, Solun 12 Eylül öncesindeki haline ve Nabi Yağcı’nın söylediklerine takıldı kaldı. Türkiye’yi Avrupa’yla karşılaştırmaya kalkmak bile bana çok absürd geliyor. Orada, Kızıl Tugaylar ve Kızılordu Fraksiyonu (Baader-Meinhoff grubu), hemen sadece iki ülkeye ve görece dar bir zaman dilimine sıkışmış, en hızlı günlerinde bile oldukça küçük (en fazla 10-12 binlik) bir sempatizan tabanına oturan, tam anlamıyla birer aşırılıktı. Sırf adam kaçırmaya, savcı, polis, politikacı öldürmeye; başka bir deyişle, klasik Marksizme göre anarşizm, Leninizme göre de saf şekliyle bireysel terör tanımına giren eylemlere yöneldi. Haliyle, durmuş oturmuş, teoride tam olmasa bile en azından pratikte parlamenter yola girmiş, aklı başında denebilecek komünist partilerce daha baştan reddedildi. Daha genel olarak, Batı demokrasisi hiç kaldırmadı, hoş görmedi bu çılgınlığı. Mensupları hapishanelerde ve sonra özeleştiriler yaptı. Zamanla silindi gitti.
Burada durum geçmişte de farklıydı, şimdi de farklı. Türkiye’de “şiddete dayalı devrim” ve dolayısıyla “devrimci şiddet” fikrinin çok daha çeşitli kökleri olageldi. Bir kere, toplumsal kültürde şiddet yaygın ve olağan (hani “feodal” derdik bir zamanlar). Sevilen halk türkülerinin kahramanları efe, zeybek, eşkiya tipleri; kesici ve delici silâhlarla çarpışan, “yarasını dostuna gösteren” (Nâzım) “domuzuna yiğit”ler (gene Nâzım). İngiltere’de Robin Hood’un çağdaş bir model olması mümkün değil. Bizde ise Ahmed Arif ile Cemal Süreya, onların sözcük fesadına uğramış kötü bir taklidi olarak Nihat Behram, sinemada Yılmaz Güney, biraz askerî darbe sürgünlüğü sırasındaki Zülfü Livaneli (Yiğidim, arslanım, burada yatıyor), ayışığı, dağ, mavzer, çapraz fişeklik ve Celâlîlerle güzellenmiş bir macho romantizmi 1960’lar ve 70’lere, Kürt gerillasının az öncesine taşıdılar. Zulme karşı “evet, isyan”ın “kaçınılmaz”lığı (veya, devletin şiddetinin “doğal” karşılığının mazlumun haklı şiddeti olduğu) fikri, bu geleneksel kültür katmanlarından beslenerek gelip, (PKK dâhil) modern örgütlerin hiç de kaçınılmaz olmayan tercihlerini rasyonalize etmeye yaradı.
İkincisi, modernist Türk milliyetçiliğinin de “haklı şiddet” sorunsalına ciddî katkıları söz konusu. İlk defa Fransız Devriminin Jakoben döneminde Kamu Selâmeti Komitesi, olağan dışı bir yönetim tarzı olarak pratikte vücut buldu ve “devrimin zaferi kesinleşinceye kadar gerekli olduğu” Robespierre ile Saint-Just tarafından teorileştirildi. Sırasıyla Marx’a ve Lenin’e geçti. Türkiye’ye Marksizm üzerinden değil, doğrudan Fransa ve 19. yüzyılın Fransız Devrimi etkisindeki ihtilâlci, konspirativist akımları üzerinden geldi. Böylece “proletarya diktatörlüğü” fikri henüz yaygınlaşmamışken, İttihatçıların ve Kemalistlerin hem diktatörlük uygulamaları, hem “devrimin kanunu bütün kanunların fevkindedir” kavramlaştırmaları öne çıktı. Recep Peker’in İnkılâp Dersleri gibi metinler, “idare-i maslahatçı olmamak” adına, normal hukuka aldırmamakla övünen (ve meselâ Takrir-i Sükûn’da, Dersim’de ya da Menemen Olayı vesilesiyle sergilenen türden) “inkılâpçı” bir keyfîliği de yüceltti. Devrimi ve devrimciliği (içerdiği tüm şiddet çağrışımlarıyla birlikte) öncelikle Kemalizm dokunulmaz kıldı; 1960’lar ve 70’lerin sosyalist solu bundan yararlanmaya ve Kemalizmin içtihat sınırlarını biraz daha ileriye, “millî burjuva devriminin sosyalist devrimle tamamlanması”nın tolere edilebileceği bir noktaya (boş yere) taşımaya çalıştı.
Bunun üzerine, üçüncüsü, gene o radikal 60’ların anti-emperyalizm dalgası geldi. Asya ve Afrika’daki millî kurtuluş savaşları, “haklı şiddet”in en tartışılmaz biçimi olarak tezahür etti. Benim neslim buna o kadar çok özendi ki, emperyalizmin “açık” değilse bile “gizli işgali” altında, yani sömürge olmasak bile gene de sömürge olduğumuz (veya bunun bir şey fark etmeyeceği) teorileri yaratıldı. Emperyalizme karşı mücadele, illâ şiddet olarak yorumlandı ve Kommer’in arabasının yakılması, ilk zaferi oldu. Bir adım ileride, Lenin’in “oportünizme karşı mücadele olmadan emperyalizme karşı mücadele bir riyadan ibarettir” sözü gene şiddetle özdeşleştirilip, emperyalistler gibi “oportünist”lere de şiddet uygulanmasının gerekçesine dönüştürüldü. Böylece şiddetin kapsamı, solun kendi içine, farklı fraksiyonlar arasındaki ilişkilere doğru taşmaya başladı.
Bütün bunlara, herhangi bir demokrasi ve hakkaniyet duygusu açısından hiçbir uyarı gelmedi. Kimse ayıp, olmaz bu demedi. Tek tük sesleri kastetmiyorum. Aydınlar topluca dikilmedi bu şiddet fetişizminin karşısına. Kınamadılar, protesto etmediler; böyle giderse yanınızda değiliz demediler. Çünkü bir, “haklı şiddet”i o zaman da kayırıyorlardı; iki, yoktu böyle bir demokrasi ve hakkaniyet anlayışı. Demokrasi gibi demokrasi kültürü de güdüktü. Sol devrime kilitlenmişti; ABD emperyalizmini ve/ya “diken üstüne oturmuş” işbirlikçi AP iktidarını geriletmek uğruna her şeye hazır ve razıydı. Avrupa Solunda istisnaî ve hilkat garibesi gibi olan her şey bizde norm’du, normaldi. Faşist saldırıların gençliği bir düello mantığı ve haleti ruhiyesine çekmesi, bu genel durumun sadece bir parçasıydı.
Ama hayır, “savunma” şiddeti kaçınılmaz değildi ve şimdi de değildir. Daima bir tercihtir şiddet, ideoloji tarafından koşullandırılan ve kendi “patika bağımlılığı”nı yaratan. Mesele şiddetleri mukayese edip hangisi “ilk” veya daha haksız (ve hangisi mazur görülebilir ?!) demek de değil. Başlı başına bu mantık sakat. Sol aydınlar hastalıklı çocukluk tutkularıyla gene “haklı şiddet” illüzyona sürüklenmemek; 60’larda yapamadıklarını yapmak; birilerini okşamak yerine kesin uyarılarda bulunmak zorunda.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024