Hidayet Şefkatli TUKSAL
H.K.G.’nin cesur ifşaatıyla bir kez daha sarsıldık ve kapalı dini çevrelerde çocuk istismarı meselesini konuşuyoruz. Bu meselenin gazeteye haber olmasıyla büyük bir öfke ve tepki patlaması yaşandı. İfşaatta bulunan ve meseleyi savcılığa intikal ettiren ancak dava açılmasını sağlayamayan genç kadının aile bireyleri, kızın psikolojik rahatsızlığı olduğu ve gerçek dışı iddia ve ithamlarda bulunduğu yolunda beyanlar verdiler. Hükümet ve Diyanet birkaç gün hiçbir açıklama yapmadan gidişatı izledi ve sonunda mızrağın çuvala sığmayacağını anlayarak arka arkaya açıklama yapmaya ve olayı tel’în etmeye başladılar. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık, iki yıldır bu konudan haberdar olduklarını, genç kadının bakanlığa bağlı bir sığınma evinde kaldığını, kendisine mesleki eğitim verildiğini ve gizliliğinin korunduğunu ifade etti ancak bir hukukçu ve sorumlu bakan olarak neden mağdurun adalete erişim girişimini desteklemediklerine dair bir açıklama yapmadı. Tabii ki bu da tepkilere ve istifa çağrılarına sebep oldu. Bu gelişme üzerine HSYK da harekete geçerek mağdurun yaptığı suç duyurusunu sümen altı eden savcıya karşı soruşturma başlattı.
Dini çevrelerde vuku bulan çocuk istismarı vakalarının üstünün kapatılmaya çalışılması yeni bir olay değil, zaman zaman çeşitli ifşaatlarla ortaya çıkıyor. Ancak dini çevrelerin siyaset kurumuyla olan ilişkisi ve potansiyel oy sermayeleri karşılığında bir koruma zırhı kazandıklarını bu ülkedeki herkes biliyor, görüyor. Görünüşte Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olan ancak gerçekte cemaatler tarafından yönetilen kimi kurslardaki manzara bizzat kendi gözlemimle şu: Türkiye’nin dört bir yanından toplanmış 11-15 yaş aralığında 70-80 erkek çocuk, genç bir erkek yönetici hocanın ve birkaç da genç erkek belletmenin gözetiminde hafızlık ve mollalık eğitimi almak üzere bir Kur’an kursuna yerleştirilmişler. Bunlar öncelikle yakındaki bir imam hatip lisesine kaydediliyorlar ve orada eğitime başlıyorlar. Bu arada kursta da Kur’an okumayı öğrenmeye ve ezber yapmaya başlıyorlar. Sonraki yıl, hafızlık çalışmasına yoğunlaşıyorlar ve okuldan izinli sayılıyorlar, o yılı da kaybetmemiş oluyorlar. Hafızlıklarını bitirince, bir üst sınıftan imam hatipe devam edip, mezun olup diploma alıyorlar. Devam ettikleri imam hatip okullarında sadece erkek öğrencilerden oluşan sınıflarda eğitim görmeleri de işin cabası. Bu çocukların küçücük yaşlarından itibaren hiçbir kız öğrenciyle tanışmadan, arkadaşlık etmeden ergenlik yıllarını geçirirken, tek cinse endeksli ilişkiler ağında sağlıklı bir cinsiyet kimliği edinmeleri nasıl mümkün olacak, düşünen var mı acaba?
Aslında imam hatip ayrıntısı da resmi diploma ihtiyacından kaynaklanıyor. Çünkü bu cemaatler, kendi medrese tarzı eğitim sistemlerini ve mollalık adını verdikleri hocalık kurumunu o kadar üstün ve ulaşılamaz bir paye olarak kabul ediyorlar ki, ilahiyat fakültelerine ve oradaki hocalara küçümseyen nazarlarla bakmayı bir hak olarak gördükleri gibi, beğenmedikleri fikirlere sahip olan hocalar aleyhine linç kampanyaları düzenlemeyi de vazifeleri sayıyorlar. Hafızlık eğitimi ve diploması alanların Diyanette Kur’an kursu öğreticisi olarak görev almaları, ilahiyat ve İslami İlimler Fakültesi mezunlarına göre çok daha kolay oluyor. Böylece devletten aldıkları maaşla geçimlerini sağlarken, yine cemaatlerine tahsis edilmiş kurslarda görev yaparak müntesiplerinin sayısını arttırmayı ve daha güçlü ekipler haline gelmeyi başarıyorlar. Tabii ki beğenmedikleri ilahiyat ve İslami İlimler fakülteleri de kapsama alanlarında. Buralarda öğrenim gören kimi öğrenciler kulüpler kurarak, ya da arkadaşlık ilişkileri yoluyla ihvanlarını arttırmaya çalışıyorlar. Bu arada ilk yıllarda hocalara karşı ilgisiz, saygısız hatta meydan okuyucu tavırlara sahip olan bazı öğrenciler, son sınıfa yaklaştıkça tavır değiştirmeye, munis bir hale bürünerek lisans üstü basamaklara yönelmeye başlıyorlar ki, bu da dini eğitim veren yüksek okulları etki altına alma hatta ele geçirme çabasının bir tezahürü olarak okunabilir. Nitekim böyle cemaatlere tahsis edilmiş fakültelerin olduğunu camiadaki herkes biliyor. Meşhur “paralel yapı” terimini kullanmak icap ederse, başka kurumları bilemem ama dini eğitim kurumlarında çeşitli tarikat ve cemaatlerin paralel yapılanmalarının dört koldan devam ettiğini gözlemekteyiz.
Kurslara dönersek, bu kurslarda ailesinden uzak bunca çocuk barınmasına rağmen, hiçbir rehberlik ve sağlık uzmanının görevlendirilmemesi neyle izah edilebilir, bilmiyorum. Ana babalar iki çocukla başa çıkamazken, pedagojik formasyonu olup olmadığı bile belli olmayan genç hocaların 70-80 çocukla nasıl başa çıkıp, onları hafızlık gibi oldukça zor bir eğitime motive edeceğini hayal ediyoruz acaba? Bu tür kurslarda uzun yıllarını geçirmiş öğrencilerim var ve maalesef anlattıkları şeyler hiç de iç açıcı değil. Ergenlik çağlarını geçirdikleri kurslarda her şey yönetici ve belletmenlerin kontrolü ve inisiyatifinde. İçerde olup bitenleri dışardan bir gözün görmesi imkânsız. Bu yüzden kurslarda yaşanabilecek olumsuzluklara karşı çocuklar gayet korunmasız bir durumda ve Diyanet hiçbir önlem almıyor, çünkü bu kurslar sadece kâğıt üzerindeki prosedürler çerçevesinde Diyanet’e bağlı. Ailelerin ne durumda olduğunu bilmiyorum ama hafız statüsünü kazanmanın çocuklarını ve ana baba olarak kendilerini kısa yoldan cennete ulaştıracak bir paye olduğuna inanmış olduklarını çocukların ifadelerinden çıkarmak mümkün. Çocuklarda da bu özgüven şimdiden oluşmuş durumda. Ancak dinlediğimiz pek çok eski hafız hikâyesi, işlerin her zaman planlandığı gibi gitmediğini, çocuksu ideallerin yerini büyük bir hınç ve vazgeçişe terk edebildiğini de gösteriyor.
Sonuç olarak bu tür yerlerde telkin edilen katı, dogmatik, sadece kendine Müslüman din anlayışı iki ucu keskin bıçak olabilir; başkaları için bilerken, kendiniz altında kalabilirsiniz. Bu yüzden ülkedeki dini eğitim ve hizmet politikalarına karar verenlerin üç maymunu oynamaktan vazgeçip, toplumun ve ülkenin selameti adına alınması gereken önlemleri gecikmeden almaları; çocuklara ve gençlere sahip çıkmaları kaçınılamaz, ertelenemez, ihmal edilemez bir görev olarak önlerinde durmaktadır.
Yazarlar
-
Ali BULAÇİltica ve mülteciler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖzgür Özel’in özgül ağırlığı 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUİslam Dünyası’nın kayıp yılları… 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarVatandaşlık tanımı değişmeli mi? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİyi yönetim üzerine düşünceler 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.04.2021
28.03.2021
12.12.2020
23.11.2020
2.01.2020
13.10.2020
29.09.2020
21.09.2020
13.09.2020
5.09.2020