Mücahit BİLİCİ
Bütün bir gelenek sarsılırken, Said Nursi önce sorunun parçaların tamiriyle hallolabileceğini düşündü. Kürdistan’a özgü olduğunu düşündüğü sorunların daha büyüğünün İstanbulmerkezli olduğunu görünce, Müslüman Osmanlı toplumunun onur ve kurumlarını ayakta tutmak için çalıştı. Bir siyasetçi olarak değil, özgürlük ve adalet için çalışan bir aktivist olarak siyasi hayatın içindeydi. Said Nursi’nin ilk dönemi bu açıdan modern bakışın görebileceği kadrajda ve hazmedebileceği şeffaflıktadır.
Eski Said’in tam olarak örtüşmese de İslamcılıkla bazı benzerlikleri vardır. Said Nursi Müslümanların muhatap olduğu sorunun mahiyetini farkettikçe siyaset ve aktivizmden vazgeçti. Müslümanların sorunlarından insanın sorunlarına indi. Kimliklerini (akademik olanı dâhil sosyal ve siyasal tüm kimliklerini bir kenara bıraktı) ve modern aklın ihtiyaç duyduğunu düşündüğü imana dair hakikat şiirini yazdı.
Bu bir tür yerin altına çekilmeydi. Ama aslında ciltten, kimliklerden, siyasetten ve ben-sen farkından çıkıp kalbe ve vicdana inmekti bu. Asıl savaşın kalplerde ve vicdanlarda verildiğini ve savaşın her insan için her insanın içinde verildiğini gördü. Ağacın dallarını yeşil tutmanın yolunun yerin üstünde yaprak tamirinde değil köklere inmekte olduğunu biliyordu. Böylece Kemalizm kaba kuvvetle yerin üstünde (mesela bedenlerin üstünde: şapka, kıyafet, harf, ulus-devlet kurumları ile) yüzeysel bir devrim yaparken, Said Nursi sürgünde, hapiste, tek başına tutulduğu hücrelerde, özgürken çıktığı kırda yahut Cam Dağı’nda, özetle insanla, fıtratla ve vicdanla başbaşa kaldığı yerlerde kendi sessiz ve derin devrimini yaptı: Risale-i Nur’u telif etti.
Bu kitaplar, Bediüzzaman’ın hakkaniyet ve ihlasını sürgün talimatlarına, hapishane duvarlarına, ceberut devlet baba tehditlerine rağmen kalpleriyle gören ve ona sahip çıkan çoğu köylü insanlarca elle çoğaltıldı. Bir devrim yaşanıyordu ama onu tutuklayacak bir kelepçe yoktu. Hapishane hapsedemeyeceği şeyi tutamadığı için hapishane olmaktan çıkıyor Yusufiye bir medreseye dönüşüyordu. Ürün, hardware’i önemsiz kılan bir insan yazılımıydı. Nur’la tarifi hak olan bu sözler bütün engel ve engellemeleri geçerek,kalplerde ve zihinlerde bir imparatorluk kurdu. Tamamen hakikatin gücüne yaslanan bir imparatorluk. Çünkü dâhil olan herkesin bedel ödediği ve karşılığında dünyevi olarak hiçbir şey kazanmadığı bir ortaklık vardı bu manevi şirkette.
Misyon, insanların kendilerini dönüştürmesiydi: imanbiliminde doktor olmak, kendini tedavi edecek içtihatları yapacak bir hayatı kazanmak (tahkiki iman). Böylece tamamen sivil âlemde insandan insana yayılan iktidara, siyasete, çıkar çatışması radarlarına yakalanmayan nurdan bir üniversite doğdu. Onda isteyen talebe oldu. Ve devrimlerini içlerinde yaşadılar. Zira bu üniversitenin derecesi yok, kariyeri yoktu. Bazen kitapları toplatılıyor, öğrencileri hapse atılıyordu. Yine de öğrenciler derslere devam ediyor, okul hiç bitmiyordu.
Said Nursi’nin Türkiye’de yaptığı devrimi Nurculukla sınırlı görmek büyük bir eksiklik olur. Çünkü Nurculuk dışındaki neredeyse tüm dindarlık formları, Nurculuktaki cesaret ve özgüveni bir dayanak noktası olarak buldular. Toprak üstüne dikilemeyen parlak bir üniversite hayali, Risale-i Nur olup kâğıt üstüne yazıldı, dünya sathında nurdan bir üniversite oldu.
Twitter: @mucahitbilici
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.06.2025
21.05.2025
11.05.2025
4.05.2025
2.05.2025
25.04.2025
5.04.2025
28.03.2025
15.03.2025
2.03.2025