Serdar KAYA
Türkiye özelinde, kendi kaderini tayin hakkı dendiğinde akla (doğal olarak) ülkenin doğusu ve Kürtler geliyor. Ancak konu hakkındaki yorumlar, bu hak talebinin içerdiği imaları gerektiği şekilde değerlendirebilmekten hâlâ epey uzak. Yazılıp çizilenler, ekseriyetle, Kürtlerin bu yöndeki taleplerini devletin yapageldiği haksızlıklarla açıklamaktan ve bu haksızlıklara bir son verilmesi durumunda sorunun çözülebileceğini ileri sürmekten ibaret.
Bu çerçevedeki yorumların en büyük hatası, kendi kaderini tayin talebinin düne ya da bugüne değil, yarına dair bir talep olduğunu gözardı etmek. Yani bazı Kürtler geleceğe yönelik bir talepte bulunuyorlar; ama Türk tarafındakiler, bugüne dair bazı acı gerçekliklerin sona ermesi durumunda bu talebin de sona ereceğinden bir şekilde gayet eminler...
Hâlbuki bir sebebin ortadan kalkması, o sebebin o güne dek doğurduğu sonuçların da ortadan kalkacağı anlamına gelmez. Zira yıllarca türlü kötülüklere maruz kalan insanlar, bir noktadan sonra buna bir son verilse dahi, gelecekte eski zalimlerinin insafına kalmak istemeyebilirler.
Devletin bugüne dek yaptığı yanlışlara bir son vererek özgürlükçü adımlar atmasını sorunun çözümü adına yeterli sayan yaklaşımlar, zaman zaman (yanlış bir şekilde) “liberal” olarak da nitelendiriliyor. Hâlbuki bu türden yaklaşımlar, Kürtlere karşı sergilenen “Haksızlıklar sona erdi, hâlâ ne istiyorsunuz?” şeklindeki, Kürtleri bir şeyler isteyen, Türkleri ise bu istekleri lütfeden (ya da reddeden) bir konuma oturtan milliyetçi tavırdan çok da farklı bir zemine oturmuyor. Kaldı ki, gerek demokrasinin, gerekse spesifik olarak kendi kaderini tayin hakkının temelinde, kararların yukarıdan-aşağıya değil, aşağıdan-yukarıya doğru alınması var. Dolayısıyla da, demokrasilerde, bu gibi süreçlerin sonucunu baştan tek taraflı olarak tayin etmek mümkün değil.
Bu noktada, demokrasi ile demokratikleşmenin birbirinden çok farklı şeyler olduğunu da hatırlamak gerekli. Zira demokrasi, varılmak istenen bir hedef durumunda iken, demokratikleşme, o hedefe varana dek yaşanan istikrarsızlıklarla dolu tehlikeli bir süreci ima ediyor. Bu süreç, Türkiye için özellikle problemli. Çünkü, bugüne dek Cumhuriyet’in otoriter dayatmalarıyla ayakta duran milliyetçi-laik kimlik ve bu kimliğin yücelttiği değerler ve kurumlar, yaygın bir temsil niteliğine sahip değil. Cumhuriyet’in baskıyla yok edeceğini zannettiği ve halk arasında geniş tabana sahip olan kimlikler ise, daha da bilenmiş olarak ayakta. Dolayısıyla, iktidarın halkın eline geçmesi, ülkede büyük bir kimlik boşluğunun doğacağı, 100-150 sene önceki tartışmaların yeniden alevleneceği ve sular yeniden durulana kadar ciddi istikrarsızlıklar yaşanacağı anlamına geliyor.
Suni kimliği sofra başında planlanan ve ilelebet yaşayacağı söylenen Türkiye bir türlü huzur bulamadı ve bugün kısa tarihinin tehlikeli bir noktasında. Özgürleşse bir türlü, özgürleşmese bir türlü...
Uludere notu
Uludere’deki bombardımanın kasıtlı olarak yapıldığının ortaya çıktığını düşünelim. Böyle bir durumda, Kürtler elbette böyle bir şeyle hayatlarında ilk kez karşılaşıyormuşçasına büyük bir şaşkınlık yaşamazlar. Böyle bir şeyin olmayacağını Kürt olmayanlar da bilir. Ama Türkiye’de pek çok insan, devletin kendi vatandaşını bombalayabileceğine inanmamayı tercih ediyor. Onlar için böyle bir devlet algısı çok yeni. Medyanın ve siyasetin bugünkü nispeten çoksesli ortamı olmasa, Uludere’den muhtemelen ya hiç haberdar olmayacak ya da TRT ekranlarından 34 teröristin etkisiz hale getirildiğini öğreneceklerdi.
Özetle, batıdakilerin hayalindeki devlet ile doğudakilerin bizzat gördükleri devlet arasında büyük bir fark var. Ayrılma fikrinin batıdakilere hâlâ uzak bir ihtimal olarak görünmesinin nedeni de bu. Hâlbuki doğudaki pek çok insan, kabalığıyla ve acımasızlığıyla defalarca yüz yüze geldiği devlete de, o devletin suçlarını gerekçelendirenlere de çoktan mesafe aldı. Ama batıdakiler bu mesafenin derinliğinin hâlâ farkında değil.
Radikal gazetesi muhabiri Serkan Ocak’ın Uludere’de yaşadığı bir diyalog, bu konuda bir fikir verebilir:“Mezarlıkta, ağabeyini kaybeden 10 yaşlarında bir çocuk yanıma geldi. Nerede çalıştığımı sordu. ‘Radikal’ dedim. ‘Türk basını mı’ diye sordu. Radikal’in ‘Türk basınından’ olduğunu öğrenince, nazikçe ‘Lütfen buradan gider misin?’ dedi.”
Araya giren mesafeye rağmen, bu çocuk ile barışmak aslında kolaydır. Samimi olmak ve bir parça olsun utanma duygusu taşımak yeter. Ama bu çocuğu zaman zaman üzerinden geçen savaş uçaklarının kendi uçakları olduğuna, başka bir devlete ihtiyacı olmadığına ikna etmek zordur.
Yazarlar
-
Fehmi KORUDünya medyasına bıraksanız… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYa casus ya kayyım… 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyasette kim kiminle yürür? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli tavır mı koydu? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolToplu iğne hikayesi 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİAkademi hakikatin peşinde midir? 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAmalı Fakatlı 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHaram paranın faizi helal midir? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan'Casusluk' dosyasında ne var? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt çözümüne neden olumlu bakmalı? 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERMea Culpa 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCumhuriyet 'ilan' ve 'inşa' edilen bir devlet şeklidir 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRSavcı ‘İngiliz casusu’ olmakla suçluyor! Yöneticisi olduğu şirkete siber güvenlik ihalesi verildi 30.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Fırsata Sahip Çıkalım... 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye üstündeki baskı artar mı? 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMami, IKE ve Hüseyin-1 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî casusluk suçu 29.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTKürt siyasi temsili sorunu 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞTrump’ın meşruiyeti var mı ki! 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIREkonominin düzelmesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı… 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar dışarıda güvercin içeride şahin: Neden? 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014