Akın ÖZÇER
Salı akşamından bu yana Spor Toto Süper Ligi’nin (STSL) büyük takımlarının Ziraat Türkiye Kupası elemelerinde mütevazı takımlar karşısında zorlandıklarını ve turu ancak penaltılarla geçebilen Galatasaray dışındaki büyüklerin erkenden elendiklerini görüyoruz. Önce Trabzon, sonra Fenerbahçe ve ardından Beşiktaş… Kupa maçlarında büyük takımların zaman, zaman sürpriz sonuçlar alarak zayıf rakiplerine elendikleri oluyor. Sadece Türkiye’de değil, büyük futbol ülkelerinde de. Ama bu hafta Türkiye’de olduğu gibi bütün sürpriz sonuçların bir araya gelmesine pek kolay rastlanılmıyor. Hele daha birçok STSL takımının alt liglerde mücadele eden takımlara elendikleri de dikkate alınırsa…
Rakibi küçümsemek
Sürpriz sonuçlar genel olarak büyük takım oyuncularındaki motivasyon ve konsantrasyon eksikliğine bağlanıyor. Buna karşılık küçük takım oyuncularının da kendilerini göstermek için büyüklerle yaptıkları karşılaşmalara daha motive çıktıkları söyleniyor. Bu doğru belki ama milyarların döndüğü futbol endüstrisinde oyuncuların değeri motivasyon ve konsantrasyonla değil, kişisel yeteneklerle ölçülüyor. O bakımdan ligi açık ara önde götüren ve futbolcularının değeri açısından da ilk sırada yer alan Fenerbahçe gibi bir takımın Fethiyespor gibi PTT 1. Lig’in dibine demir atmış bir takıma hem de kendi seyircisi önünde elenmesinin izahı pek kolay olmuyor.
Kuşku yok ki futbol sadece takımların ilk 11’de yer alan, kulübede oturan, hatta tribüne gönderilenler dâhil bütün oyuncularının toplam değeriyle kazandıkları bir oyun değil. Öyle olsaydı, oyuncularının parasal değeri daha yüksek takımların hep kazandığı tatsız, tuzsuz maçlar izlerdik. Futbol her şeyden önce takımların 11 oyuncusunun birbirini tamamlamasını, birlikte hareket etmesini gerektiriyor. Bu birliktelik, oyuncuların birbirine uyum sağlaması, belirli bir süre birlikte oynamaları ile sağlanabiliyor. Takımın oyuncu kalitesinin yüksek olması, ancak bu birliktelikle anlam kazanıyor elbette.
Bunları hatırlatmamın nedeni, Galatasaray ve elenen büyük takımların küçük rakiplerle yaptıkları maçlarda ideal 11’lerinden oldukça farklı kadrolarla sahaya çıkmış olmaları. Çoğu kez yedeklerinin toplam değerinin bile rakiplerinin kat, kat üstünde olduğu söylenerek, bu yedek ağırlıklı kadrolarla mücadele etmenin doğal olduğu vurgulanıyor. Avrupa’da maç yapan Galatasaray ve Trabzon’un ağır maç trafiği nedeniyle gerek Mancini, gerek Akçay’ın takımda rotasyona gitmelerini, her ne kadar rakibi hafife alma anlamına geliyorsa da anlayışla karşılamak gerekir.
Fenerbahçe’ye gelince, takımın kadro derinliği göz önüne alındığında Yanal’ın Fethiyespor karşısında sahaya sürdüğü kadronun rakibi küçümsediği anlamına gelmediği aşikâr. Hatta Türkiye’de 6+0+4 gibi tuhaf yabancı kontenjanı nedeniyle kulübeye bile alamadığı yabancı oyuncularına bu maçta şans vermesini doğal karşılamak gerekir. Yanal’ın taktik ve stratejik hataları vardı maçta belki ama sahaya sürdüğü 11’le rakibi küçümsediğini söylemek mümkün değil.
Biliç büyüklerin kaybetmesinden ders almamış
Beşiktaş Teknik Direktörü Biliç’in avantajı, takımının maçının son gün olmasıydı. Başka bir deyişle, Galatasaray’ın nasıl zorlandığını, diğer büyüklerin nasıl elendiklerini görmüştü. Bu sürpriz sonuçları iyi analiz etmeli ve rakibini asla küçümsememeliydi. Hafta sonu Fenerbahçe ile yaptığı zorlu maçtan sakat ve cezalı oyuncularla çıkmıştı. Tolga, Sivok ve Veli gibi ideal 11’inin belkemiğini oluşturan üç oyuncusu yoktu. Bu durumda takımın uyumu açısından geri kalan sekiz oyuncusunun birlikte oynama alışkanlığı olmasına dikkat etmesi gerekirdi. Aklın ve mantığın gereği buydu. Aksi takdirde rakibi küçümsüyor, risk alıyor demekti.
Biliç takımın yıldızı Fernandes ve en skorer oyuncusu Almeida’yı İstanbul’da bırakıp gitmişti İzmir’e. Belli ki maçın kolay olacağına inanıyordu. Beşiktaş bu iki futbolcusu olmadan da maç kazanmalıydı kabul ama bunun rakibi küçümsemekten kaynaklandığı izlenimi edinmiş ve başına bir şey geleceğini sezinlemiştim. Dün gece sahaya sürdüğü kadroyu gördüğüm an sezgilerimin beni yanıltmadığını anladım.
Kabul etmek gerekir ki Biliç çıkardığı kadroyla rakibi adamakıllı küçümsemişti. Defansın solunda Ramon’un yerine sakatlıktan çıkan İsmail’i oynatması belki, ama Olcay ve Gökhan’ı kulübede tutması büyük bir hataydı. Çünkü kanatlardaki Holosko ile Kreim, Fernandes’in yerindeki Muhammed ve Almeida’nın yedeği Enaramo hiç birlikte oynamamıştı. Hal böyle olunca koca 45 dakika boyunca bir pozisyon bile üretemedi Beşiktaş. Buna karşılık kalesinde iki pozisyon, bir de gol gördü. Karşısında disiplinli, uyumlu bir takım vardı; Beşiktaş ise daha birbiriyle uyum sağlayamamış oyuncu topluluğuydu. Ümit vaat edenlerin yanı sıra vasatların da bulunduğu bir oyuncu topluluğu…
Maçtan sonra oyuna sürdüğü kadroyu savunan, dolayısıyla hatayı üzerine almayan Biliç belli ki sihirli değneğiyle Beşiktaş’ı düzlüğe çıkaracak teknik direktör değil. İlk haftalardaki başarının, biraz da rakiplerin hazırlık durumuyla ilintili bir tesadüf olduğu ortaya çıkıyor yavaş, yavaş. Özellikle Fenerbahçe maçının ikinci yarısında oyuna müdahale edememesinin ardından dünkü bozgunla birlikte eksileri artılarıyla eşitlenmiş durumda. Hatta rakiplerinin çoğunun elendiği bu yarıştan göz göre, göre çekilmesiyle kredisini tüketmeye başladığını kabul etmek gerekir.
Beşiktaş’ı bir tarafa bırakıp, bu yılki kupadan daha ilk turlarda üç büyük takımın elenmesine dönecek olursak, bu sürprizler yumağı akla önemli bir soruyu getiriyor aslında. O da şu: Bu sonuçlar Türk futbolunun gerilediğini mi, yoksa ilerlediğini mi gösteriyor? Sorunun yanıtı, bu sonuçlara hangi taraftan baktığımıza bağlı olarak değişiyor belki, ama 2014 Dünya Kupası’na katılmıyor olmamız doğru cevap olsa gerek.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Yeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün?
6.05.2023 - Maduro’nun tartışmalı seçim zaferi
24.05.2018 - ETA artık yok
9.02.2018 - ETA makas değiştirirken
24.04.2018 - Brezilya’nın utancı
11.04.2018 - NATO’nun bozgundan hara-kiri ‘ye açtığı yelken
28.03.2018 - NATO’nun Afrin bozgunu
22.03.2018 - Macron nasıl bir reform peşinde?
15.03.2018 - Fransa’nın Suriye’de ne işi var?
1.02.2018 - Adalet Divanı ABD’yi nasıl mahkûm etmişti?
7.02.2018
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
o