Ali BAYRAMOĞLU
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) son yıllarda ilginç bir paradoksla karşımıza çıkıyor. Bir yandan ortada, 12 yıldır iktidarda olmasının, devlet cihazını önemli ölçüde kontrol etmesinin getirdiği “hegemon” bir görüntü ve durum var. Bu durumun özellikle Gezi olaylarından bu yana gerek söylemde gerek uygulamada gerek devlet ve kamu gücünü kullanmada öne çıktığına şüphe yok. Nitekim AK Parti’ye yönelik itirazlar ve muhalefetin ana kaynağını da bu “siyasi hegemonya” oluşturuyor.
Öte yandan AK Parti, geldiği ve temsil ettiği toplumsal katman ve değerler itibarıyla, kurucu cumhuriyet modelinin marjda tuttuğu bir blok olmanın mağduriyet dilini hiçbir zaman elinden bırakmıyor. Hegemonik davranışlarını da, otoriter eğilimlerden çok bir modelin değişmesi, iktidarın el değiştirmesi ve kendisine yönelik sistem dışı kumpaslara verilen siyasi ve kaçınılmaz yanıtlarla açıklıyor ve doğruluyor.
Ancak seçim dönemleri, kampanyaları, kimi siyasi metinlerin ya da bildirgelerin açıklanması gibi öyle anlar geliyor ki, bu paradoksun iki cephesi, bırakın aralarında bir geçiş oluşturmayı, adeta birbirine karşı siyaset yapan iki kanat hâline dönüşebiliyor.
Siyasi iktidarın açıkladığı 2015 seçim bildirgesindeki ana görüntü de budur. Bu seçim bildirgesi temel olarak, özgürlükçü ve demokratik bir devlet-toplum sözleşmesini önermektedir. Ancak bildirgenin pek çok tespiti ve düzeltmeyi hedeflediği sorunlar, son yıllarda AK Parti’yle özdeş hâle gelmiş ve ona mal edilen sorunlardır.
Somut durum açısından bakıldığında bu bildirgenin en kritik noktasının başkanlık sistemiyle ilgili olduğuna şüphe yoktur.
Başkanlık sistemi seçimler sonrası gerek Türkiye’nin yapılanmasında gerek AK Parti içi ilişkilerde en belirleyici unsur olacaktır. Başkanlık meselesi hem Erdoğan’ın siyasi statü sorununa işaret etmekte, hem de yeni bir anayasanın hazırlanması durumunda Türkiye’nin bugüne kadar yapacağı en radikal kurumsal değişimi vadetmektedir.
Bu konuda AK Parti içinde farklı fikirlerin olduğu bir süredir söylenegeliyor.
Erdoğan’ın arzu ettiği başbanlık sisteminin anayasa hukuk literatüründe “prezidansiyalizm” adı verilen çoğunlukçu, denetim mekanizmaları zayıf bir lider rejimi olduğuna dair pek çok şüphe ve ipucu bulunmakta. AK Parti’nin daha önce meclise sunduğu taslakta başkanın meclisi fesih yetkisi, yasamanın gücünü artıracak senato fikrinin dışlanması, mecliste tek parti çoğunluğu ile onun liderinin başkan olduğu sistemin üreteceği katlanmış güç bu tür ipuçları arasındadır.
Buna karşılık hükümet çevrelerindeki fikir iki farklı meşruiyet kaynağının olduğu daha dengeli bir başkanlık sistemi modelidir. Erdoğan ile hükümet arasında kısa dönemde yaşanan sorunlar, ortaya çıkan sürtüşmeler ve bunların sonuca bağlanma biçimi bu dengeli model fikrini daha da beslemiştir.
Nitekim cumhurbaşkanın yürüttüğü başkanlık rejimi kampanyası ile hükümetin yürüttüğü seçim kampanyası arasında önem vurgusu farklıları bulunmaktadır.
Şimdi ortada bir seçim bildirgesi var.
Soru şu: Bu farklılar giderildi mi?
Ya da şöyle soralım: Bildirgede nasıl bir başkanlık sistemine yer veriliyor? Bildirgede yer alan ile Tayyip Erdoğan'nın öngördüğü başkanlık sistemi ne kadar uyuşuyor?
Bu soruya verilecek ilk hızlı yanıt şudur: Seçim bildirgesi, daha doğrusu Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kaleme aldığı üç sayfalık başkanlık rejimi bölümü bir açık sistem tanımı yapmıyor ve farklı hasassiyetler açısından bir ara yol bulmuş görünüyor.
Bildirgede sistemin mekanizmalarına ilişkin kısa bir paragraf bulunuyor. Bu paragrafta, başkanlık sistemlerinin en temel direği olan, iki farklı seçim ve meşruiyetin varlığından kaynaklanan (yasama ve yürütme arasındaki) güçlü kuvvetler ayrılığı fikrini vurgulamayan bir tanımla karşılışıyoruz. Metinde yer alan yasama ve yürütmenin müstakil çalışması ifadesi bu açıdan hem oldukça zayıf hem kuvvetler ayrılığının nasıl işleyeceğiyle ilgili bir fikir vermiyor. Dolayısıyla ortada Erdoğan'ın başbakanlık tahayyülünün önünü tıkamayan, en azından ona karşı çıkmayan bir formül var. Buna karşılık, yetkinin tek elde toplanmaması ve denetimi ilkesine, “demokratik denge ve kontrol mekanizmaları” ifadesiyle açık kapı bırakıldığını görüyoruz. Bu da özellikle denetim açısından farklı hassasiyetlerin devreye girmiş olduğunu gösteriyor.
AK Parti’nin 330 sayfalık bildirgesinde başkanlık sistemine ayrılan üç sayfalık bölüm aslında şu beş esas üzerine oturuyor:
1- Önce mevcut sistemin ürettiği sorunlar anlatılıyor. Bunlar, Erdoğan tarafından da sık dile getirilen iki başlılık, devlet ve siyaset alanı arasındaki kategorik ayrım ve bundan doğan “sistem blokajı” riski ile parlamenter sistemin temsili dokusundan doğan “istikarsızlık” riski olarak tarif ediliyor.
2- Gelinen ara noktanın, cumhurbaşkanın halk tarafından seçilmesi ve bunun yarattığı meşruiyet artışının, bu artışla doğan cumhurbaşkanının yetkisizliği hâlinin AK Parti’yi de kuşatan bir şekilde sistem tarafından taşınmaz olduğu ve düzenlenmesi gereği anlatılıyor.
3- AK Parti’nin hedeflerinin, politikalarının, siyaset tarzının etkin ve dinamik bir yönetim gerektirdiği, bunun karşılığı olarak başkanlık sisteminin benimsendiği ilan ediliyor. Mevcut sistemin başbakana verdiği kuvvetli yetkilerin neden ve nasıl etkin yönetim ihtiyacını karşılamadığının izah edilmemesi, ister istemez Tayyip Erdoğan'ın mevcut siyasi statüsünün düzenlenmesiyle ilgili sorunu akla getiriyor.
4- Başkanlık sistemi mekanizması olarak, yukarıda altını çizdiğimiz gibi “yasama ve yürütmenin müstakil olarak etkin olduğu, demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü” bir sistem tanımı getiriliyor. Ancak bu tanımın AK Parti çevrelerinde güç temerküzüne karşıtlığı ima ettiği kadar, kasıtlı bir muğlaklığı içerdiğini de belirtmek gerekiyor. Zira bu mekanizmalar içi farklı biçimlerde doldurulabilecek bir çerçeve olarak ele alınıyor.
5- Metindeki en önemli husus ve yenilik, başkanlık sisteminin adem-i merkeziyetçi bir yapıya geçişi ve özelikle toplumsal farklılıkların siyasi temsiline açık kapı bırakılmasını da içermesidir. Zira böyle bir ihtimal Türkiye’nin idari yapısının elden geçirilmesi, yerel yönetimler bazında merkeze yönelik yeni ve güçlü bir denetim ve sınırlama mekanizmasının beraberinde gelmesini içerebilir.
Sonuç olarak bugün itibarıyla söylenmesi gereken şudur: Seçim bildirgesindeki başkanlık sistemi tanımı, hem Erdoğan’ın hem ondan farklı düşünen AK Parti çevrelerinin hassasiyetlerini kuşatacak ortalama ifadeler içermektedir. Bununla birlikte denge ve denetim mekanizmalarının kısa bir paragrafta yer bulması belli bir endişe taşıyan kesimlere ve AK Parti çevrelerine siyasi vurgu olarak görülebilir.
Asıl tartışma seçim sonrasına bırakılmıştır. Metin ortak paydayı sağlamıştır.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/baskanlikta-asil-tartisma-secim-sonrasinda
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
18.05.2025
15.05.2025
10.05.2025
8.05.2025
4.05.2025