Ayşe Böhürler
Bize ne oluyor? Kadın cinayetleri bir aşama daha ötesine giderek çocuk cinayetlerine dönüştü. Belli ki hastalıklı karakterler, hastalıklı ilişkiler, hastalıklı aile yapıları tahminlerimizin çok ötesinde. Bunu anlamak için en çok izlenen tv programlarına bakmak bile yeterli.
Müptezelliğin, ar damarı çatlamasının dibine vurmuşluk hali yudum yudum sanki iyi tadından yenilmez bir şeyi ikram edermiş gibi izleyiciye sunuluyor. Sündüre sündüre, detaylarıyla, tanıkları ve kanıtlarıyla… Cinayetten ihanete her türlü kötülük anlatılırken izleyici elbette sadece çekirdek çıtlatmıyor. Bu iğdiş edilmiş hayatların etkisinde de kalıyor. Realty şov izlemek film izlemek gibi değil. Hayatla sizi karşı karşıya bıraktığı gibi kanaatlerinize de yön verir. Bir tür bilinçaltına toplumsal değerleri şırınga eden bir işlev görür. Çünkü filmlerden farklı olarak bu şovlarda her şeyin gerçek olduğunu bilirsiniz. Anlatım dili en vasat algıya göre formatlandığı için de etki alanı geniştir. Toplumu en kötüyle yüzleştiren bu yapımların formülünde ise “en en en düşüklüğün” peşinde olmak yer alır.
Geldiğimiz noktada ihanetlerini, cinayetlerini iştahla anlatan mahalle halkını her gün ekranlarda döndüre döndüre göstermenin sonucu olarak “mahalle” ve “aile” kavramları itibar kaybetti. Aile kurumu; aldatma, kandırma, ihanet, cinayet, dolandırma, tecavüz, şiddet gibi hallerin normalleştiği, sıradanlaştığı mekân olarak ekranda boy gösteriyor. Tüm bu müptezel haller yayınlanabilir hale geldiğinde değerlerimiz de aileye, insana bakışımız da örseleniyor. Kötü emsaller, ahlâksızlığı reklâm eden, ağlayan, zırlayan, yalan söyleyen ağzı laf yapan utanmaz karakterleri ya da mağdurları tanımak bize ne sağlıyor? Bu kötülüğü “aman canım herkes yapıyor” şeklinde normalleştirmiyor mu? Duymayana, bilmeyene de her türlü kötülüğü gösterip öğretmiyor mu?
Bugün iki çocuğu öldürülen anneyi televizyon ekranlarında gördüm. Acıyı adeta otopsi masasına alıp deşerek ve bunu izleyerek ruh sağlığımızı koruyabilir miyiz? Toplum en çok bunları izliyor, açı çeken insanları seyretmekten haz duyuyorsa durum daha da vahim. Zira bir ruh hastalığı olan sadizm, “bir yıkımı seyretmekten zevk almak” şeklinde tanımlanıyor.
Olayın etkisi sadece an ile sınırlı da değil. Bir de çoluk çocuğun geleceğine etkileri var. Meselâ, “Merve’nin babası yoğurtçu Bayram mı?” anonslarıyla verilen gerçek şovu bir arkadaşımdan dinlerken düştüğüm hayret hali, izlerken daha da arttı. Öyle ki burada müptezelliğin reklâmı mağdur için bile prim yapan bir şeymiş gibi sunulmuş. Olayların içindeki yetişkinler bir tarafa, 14 yaşındaki bir genç kızın haysiyetini ayaklar altına alan tablo adeta pornografik bir dille anlatılıyor. Sadece taraflarını ilgilendiren bir durumun, belli ki bir rezillik halinin, sosyal medya hashtagleriyle de desteklenerek Türkiye gündeminde en çok konuşulan konu haline getirilmesinin kayıp ve kazanç hanesine iyi bakmak gerekiyor. Müptezelliğin, ar damarının yırtılmasının adım adım gözler önüne serilerek ezberletilmesi çok izleniyor diye savunulabilir mi?
Bir de bu yayınların öğretici tarafı var. İyiliği değil kötülüğü öğreten yanı! Dün bir arkadaşım anlatıyordu; memlekette gayet mazbut olarak bilinen bir adam karısının elbisesinin yakasına fare zehiri sürerek öldürmüş; gerekçe olarak da genç birisiyle evlenmek istediğini göstermiş! Sohbetin sonunda arkadaşım birçok örneği birleştirerek şöyle bir çıkarımda bulundu: “Sabah programları türü ne olursa olsun cinayet işleme biçimlerinden, tecavüz biçimlerini, kötülük biçimlerini detaylarıyla gözler önüne seriyor. Hem gerçekleştirme hem de gizleme biçimlerinin yol ve yöntemlerini de öğretiyor...”
Onu dinlerken gazetemiz yazarlarından Sema Karabıyık’ın “Gerçeğin Peşinde mi/Şüphenin Gölgesinde mi” isimli yazısından bir bölüm geldi aklıma. Bu arada bu konulara hakkıyla temas eden ve televizyonlara yansıtılan ahlak rotamız hakkında yazan Karabıyık’ın yazılarını ısrarla tavsiye ederim. Sema Karabıyık diyor ki:
“Kriminal şovlarda kamu yararına yayın yapıldığı iddia edildiği için, her türlü tepkiye, şüpheye maruz kalmayı sineye çekmeleri bekleniyor kişilerden. Biz tahmin etmiştik, falanca tarihli yayında konuşmuştuk demek için, konuşulmayan konu şüphelenilmeyen kişi kalmasın ilkesinden hareket ediliyor. Hakan Ekinci vakasında bir gün abi Ersin’in arkadaşları masaya yatırılıyor. Arkadaşlardan birinin cinsel hayatı, pedofili olma ihtimali sorgulanıyor. Güya isim verilmiyor ama defalarca kez gencin ismi telaffuz ediliyor. Ertesi gün aile fertlerine dönülüyor, amcaların kuzenlerin özel hayatı didik didik ediliyor. Babanın şüphelerinin gölgesinde, aile apartmanında dördüncü katta oturanlar ile beşinci katta oturanlardan biri veya birileri katil ilan ediliyor. Biz değil, kendi kardeşleri şüpheleniyor diyerek sunucu kenara çekiliyor. Programa ilk geldikleri zamanki aile ilişkilerinden eser kalmadı, düşman oldular birbirlerine ama program ekibi zerre sorumluluk hissetmiyor.”
Gerçekçi olmak gerekirse biz ne dersek diyelim bu programlar devam edecek. Televizyon dünyasında “maliyetleri düşürüp izleyiciyi artırmanın” sihirli formülü olan bu işleri yok etmek mümkün olmayacak. Hatta formatlar daha da müptezelleşecek. Amma velâkin en azından izleyiciye alternatif sunmanın bir yayıncılık sorumluluğu olduğuna inananlardanım. Kötülüğü reklâm etmenin kazancı büyük olsa da toplumsal yıkımlarını düşünerek iyiliğe davet etmenin hepimizin sorumluluğu olduğuna inanmak gerekiyor.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2020
29.06.2019
13.04.2019
30.03.2019
9.02.2019
26.01.2019
19.01.2019
12.01.2019
5.02.2019
29.12.2018