Cemil ERTEM
Merkez Bankası’nın dün attığı adımdan sonra, şu “bağımsızlık” meselesi de epeyi açıklığa kavuşmuş oldu sanıyorum. Biz başından beri Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığının sonsuz olduğunu söylüyoruz; buna bağlı olarak da, son gelişmeler karşısında herkesin Merkez Bankası’nı takip etmesini gerektiğini vurguladık.
/* */
Burada siyasi tarafın söylemlerinin de, Merkez Bankası’nın amaç hedefleriyle hükümetin iktisat politikası hedeflerinin nihai olarak örtüşmesi gerektiğine vurgu olduğunu bir kez daha tekrarlayalım. Bu cümlenin bir diğer anlatımı da şu: Genel kural olarak, merkez bankalarının araç bağımsızlıkları olmalıdır ama amaç bağımsızlıkları olamaz. Merkez bankaları, devletin diğer kurumları gibi, bütün demokratik ülkelerde seçilmiş hükümetlerin, seçmene vaat ettikleri temel hedefleri gözetirler.
Hükümetin ya da siyasetin iktisat politikası amacı, genel olarak, öncelikle gelir dağılımını da düzelten kapsayıcı bir büyüme ve buna bağlı olarak genel refah düzeyinin artmasıdır. Bu temel amaç doğrultusuna öncelikle para ve maliye politikaları çerçevesi çizilir. İktisat politikasının iki temel ayağı olan para ve maliye politikalarının, bu çerçevede uygunluğu ve birbirini desteklemesi de esastır. Ancak bunun dışında da para ve maliye politikası patikaları da, Türkiye gibi dışa tam açık ekonomilerde, ülkeyi dış kriz şoklarından koruyacak araçları geliştirir, önlemleri alır. Örneğin, Maliye Bakanlığı’nın akaryakıtta, kur ve petrol fiyatlamalarını tüketiciye yansıtmamak için geliştirdiği, bir nevi eşel-mobil sistemi uygulaması olan özel tüketim vergisi indirimi böyle bir önlemdir.
Ayrıca bu önlemin enflasyon beklentilerine olumlu katkı yapacağını söylemeliyiz.
Yine merkez bankasının son adımının zamanlaması da önemlidir. Merkez Bankası bu adımla, para politikasında görünürlüğü artırmıştır. Merkez Bankası’nın fonlama kanallarının, yeniden normale dönmesi de para politikasının belirsizliği konusunda yapılan tartışmalara umarım son verir.
Şunun bir kez daha altını çizmek istiyorum; Türkiye’nin seçim sonrası için, bir iktisat politikası belirsizliği yoktur. Tam aksine, hem AB hem de ABD tarafında çok ciddi bir iktisat politikası belirsizliği vardır ve Türkiye, bu belirsizliği içeriye en az yansıtacak önlemleri de hızla almaktadır. Daha düne kadar bir finansal kriz beklentisi içinde olan İtalya dün itibariyle de sırtına bir de siyasi kriz riskini almıştır. Öte yandan, halen Almanya’nın Avrupa Merkez Bankası’nı (ECB) Bundesbank’a çevirme çalışmaları (!) sürüyor ama bunun karşısında kimse “ECB bağımsız değil mi?” diye Almanya’ya soramıyor.
Kırılganlığın nedeni!
Biz tam burada şunu soruyoruz: Hem ECB’nin hem de Fed’in 2008’den beri yaptığı tarihte görülmemiş parasal genişlemeler finansal kriz ve resesyon riskini ortadan kaldırdı mı? Hayır! Ama bunun aksi de, enflasyon öncelikli ve çıkışlı bir stagflasyon tehlikesini (uygulanan yanlış ekonomi-politikaları ile) her zaman sırtlarında hisseden gelişmekte olan ülke ekonomileri için de geçerlidir. Parasal önlemlere, yapısal bir sorun olan, enflasyon tehlikesini bir yere kadar bastırabilirsiniz; yani pisliği bir yere kadar halının altına süpürmeye devam edersiniz. Esasında bu “kırılganlığın” temel dinamiklerinden biri olan kronik cari açık sorunu da kronikleştiren bir yanlıştır. Çünkü parasal önlemlerle, enflasyonu gerçek anlamda önlemezsiniz ancak suni bir iç ve dış fiyat eşitsizliği sağlarsınız, bu eşitsizlikte sizi bir borç ve ithalat ekonomisi haline getirir, cari açığı öncelikle dış ticaret kaynaklı olarak, yukarıda tutar ve kronikleştirir. Ülke Doğrudan Yabancı Yatırım (FDI) çekmez ama “sıcak para” girişi ile cari açık finanse edilir. Kırılganlığın temeli budur. Sıcak paranın da mottosu “yüksek faiz, gereksiz değerli yerel paradır” Türkiye, bu temel yanlış döngüyü kırmak için, özellikle 2008’den sonra, (IMF’den sonra) çok önemli adımlar attı. Ancak bütünüyle yeni bir hikâye yazacak aşamayı henüz yakalayamadık.
Evet, enflasyonla mücadelede finansal istikrar ve para politikası araçlarının önemi ortadadır ancak bunlar kadar, enflasyonun yapısal tarafı ile mücadele de önemlidir. Türkiye, yeni dönemde her ikisini de koordineli olarak yapacaktır. Yalnız parasal ayakta ısrar etmek, hiç şüphesiz, bir kısır döngü oluşturur.
Yeni bir hikâye...
Başkanlık sisteminin bu kısır döngüyü kıracak temel ve köklü reformları yapacak bir imkan olduğunu da burada söylemeliyiz. Bu anlamda birileri eğer 24 Haziran’dan sonra Türkiye’de iktisat politikası belirsizliği olabilir diyorsa, en hafifinden ezbere konuşuyordur. Tam aksine, şimdiye değin, Türkiye’de siyasi rejimin, bütünlüklü ve uzun vadeli bir iktisat politikası elvermemesi nedeniyle, yapısal anlamda bir iktisat politikası belirsizliği vardı.
Burada bir parantez açarak, 1929 kriziyle ilgili olarak, parasalcı görüşü en iyi anlatan ve krizin nedenini bilimsel (!) olarak açıklayan(!) Milton Friedman ve Anna Scwartz’a herkesin bakmasını salık veririm. Bu ikisinin bu konuda yazdıkları bir yanılgı anıtıdır. Her ikisi de, 1930’daki sert düşüşü, Fed politikalarına bağlarlar. “1929 Ağustos’undan 1933 Mart ayına kadar eğer para arzında düşüş olmasaymış, buhran da olmazmış.” Yani sermayenin yenilenmesi gereği, verimlilik ve kapasite sorunları, para sistemi ile küresel ticaret arasındaki uyumsuzluk, büyük ülkelerin pazar sorunları ve bütün bunların sonucu olarak düşen kar oranları ve talep yetersizliği krizin nedeni değil, Friedman’a göre... Sonra iktisadi normatif bir alan sanan bu ikisini, Keynes’in çırağı Peter Temin yerin dibine soktu çıkardı. Ama bunların müritleri aynı yoldan devam ettiler. Çünkü hiç bir zaman iktisat bilimi diye bir dertleri olmadı. Tam aksine, Amerika’nın çıkarları için oluşturulan normatif -bilim dışı- kalıpları vazgeçilmez bir ideoloji haline getirdiler. Bu ideolojiyi de oryantalist bir bakışla Doğu’ya pazarladılar. Doğu’dan gelen çocuklara bu safsatalarla doktora yaptırdılar.
Ama bir de şu var; hadi buraya geldiniz Şikago’dan falan... Bu safsataları satmaya çalışıyorsunuz; bari metodoloji denen şeyden haberiniz olsun da okuduğunuzu anlayın. Ama biliyorsunuz; liselerden temel mantık, üniversitelerden de metodoloji dersini 12 Eylül kaldırdı. Hem Şikago hem 12 Eylül çocuğu olmak böyle bir şey...
Neyse, esas konu şu:
Türkiye’nin, 24 Haziran’dan sonra, bir iktisat politikası belirsizliği hiç olmayacağı gibi, para ve maliye politikalarının ve büyüme hedeflerinin, yatırım ortamının, tam aksine, daha da belirli hale geleceğini söyleyebiliriz. (Tabii burada iktisat politikası konusunda ne dediği belli olmayan, IMF’nin bile seksenli yıllarda bıraktığı, geçen yüzyıla ait ezberleri tekrar eden muhalefetin iktidara gelme kazasına Türkiye’nin uğramayacağı varsayılıyor)
Özetle; 24 Haziran’dan sonra, şimdi para politikası için bahsettiğimiz “sadeleşme” ekonomi yönetimi için de olacak. Karar alma mekanizmaları güçlenecek ve sadeleşecek ve yatırımcı, özel sektör dostu bir bürokrasi olacak. Para ve maliye politikalarının uyumu en üst düzeyde olacak ve iktisat politikasında en ufak bir belirsizlik kalmayacaktır.
Şunu itiraf etmeliyiz ki bugün ekonomi ile ilgili bakanlıkların bu kadar çok ve spesifik görev tanımlarının olması bile, başlı başına bir iktisat politikası belirsizliği sorunudur. Bir kere bu ortadan kalkacak. Böyle olunca, Türkiye, 2002’den beri geliştirdiği kazanımları daha da derinleştirecek. Örneğin, rekabetçi dışa tam açık bir ekonominin temeli olan serbest kur ve kambiyo rejimi, bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurumların regüle ettiği finansal piyasalar ve yatırım ortamını iyileştiren dinamik, günün koşullarına uygun, sürekli bir reform stratejisi Türkiye’nin yeni dönemdeki yol haritasında korunarak derinleştirilecek temel kazanımlarıdır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.10.2018
24.10.2018
18.10.2018
17.10.2018
25.09.2018
21.09.2018
18.09.2018
11.09.2018