Cemil KOÇAK
Artık bugünden geriye dönerek bakıldığında siyasal hafızada pek de izi kalmamış bir eylemdir, 15-16 Haziran işçi direnişi. Oysa zamanında Türkiye’yi derinden sarsmıştı.
O tarihte sosyalistler arasındaki ideolojik mücadelede de hayli tartışılmıştı. Ne var ki, günümüzde neredeyse Paris Komünü kadar uzak kaldı. İşçi sınıfının ve mücadelesinin Türkiye politikasında hayli etkin olduğu 1970’lerden sadece silik fotoğrafları kaldı denilebilir.
DİSK ve sosyalist akımlar
İsmet İnönü hükûmeti döneminde 1963 yılında kabul edilen sendikalar yasası sonrasında, o zamana kadar işçi örgütlenmesinde tekel kurmuş olan Türk-İş’in hâkimiyeti önemli ölçüde kırılmaya başlandı. Bu örgütün işçi sınıfının mücadelesinde yetersiz kaldığı, hatta patron yanlısı bir tutum takındığı yönündeki sert eleştiriler, Türk-İş’in içinden ayrılan bir grup sendikanın Türkiye’nin siyasî tarihinde ağırlıklı bir yer kazanacak olan DİSK’i kurmasıyla sonuçlandığında yıl 1967 idi. Şimdi siz bakmayın günümüz Türkiyesinde sendikalı işçi sayısının çok azalmış ve neredeyse yok denecek hale gelmiş olmasına. O zamanlar özellikle İstanbul çevresinde kümelenmiş olan sanayi bölgesinde geniş işçi kesimleri hem bir yandan sendikalar içinde örgütleniyorlar, hem de sendikalarının politik yönelimlerini destekliyorlardı. DİSK bu bakımdan Türkiye’de sosyalist hareketin önemli bir parçasıydı. Ne var ki, Türkiye sosyalist hareketi, bu tarihte daha çok üniversite gençliğinin ön planda yer aldığı bir şekle bürünmüştü.
Özellikle Türkiye İşçi Partisi (TİP), DİSK’i ve diğer sendikaları kendi politikası doğrultusunda etkilemeye gayret ederken; diğer yandan klasik Marksizmin önerdiği şekilde devrimde işçi sınıfının rolünün ve etkisinin Türkiye’nin özel koşullarında yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini savunan ve Türkiye’nin önündeki devrimin sosyalist değil de milli demokratik devrim olduğunu savunan gruplar, TİP içinden ayrılarak TİP’le mücadeleye girişecek ve özellikle de üniversite gençliği üzerinde TİP’le kıyaslandığında egemenlik kuracaklardır. Elbette bu gruplar kendi aralarında da ideolojik mücadele içindeydi. Ama ortak noktaları, işçi sınıfının gerek sayıca, gerekse siyasal bilinç bakımından yeterince gelişmediği ve sanayileşmenin zayıflığından dolayı da daha çok uzun bir süre gelişemeyeceği görüşüydü; bu bakımdan devrimin ana gücü ve temeli işçi sınıfı olamazdı. Aksine, “zinde güçler”den yani gençlik, ordu ve aydınlardan tutun da, köylülüğe dayanan ya da gençlerin öncü silâhlı gerilla müfrezelerine kadar geniş bir yelpazede yürütülmesi gereken bir mücadeleden söz ediyorlardı.
Adalet Partisi ve sendikalar yasası
Her şey demeyelim, ama çok şey AP’nin yani Süleyman Demirel hükûmetinin sendikalar yasasında değişiklik yaparak yüksek oranda işçiyi barındırmayan sendikalara hayat hakkı tanımayacak şekilde yeni bir düzenlemeye gitmek istemesi üzerine başladı. DİSK’in adeta yasayla kapatılmak istenmesi şiddetli çatışmalar doğurdu.
Meclisteki görüşmelerde CHP bile tasarının kabulü lehine oy kullanmıştı! 1970 senesindeki “sosyal demokrat” ya da o zamanki deyimle “ortanın solu”ndaki parti böyleydi işte. Belki bu bakımdan bugün de CHP “sol parti” olarak haziran ayı geldiğinde suskun kalmaya devam ediyor. Meclisteki oylamada sadece dört üye ret oyu kullanmıştı. İçlerinde bugün İzmir’de emeklilik hayatını sürdüren ünlü politikacı Şeref Bakşık da bulunuyordu. Yine bu sert eleştiriler üzerinedir ki, CHP kendi içinde bir komisyon kuracak ve tasarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği sonucuna ancak bu aşamada varabilecektir. Hiç kuşkusuz CHP içindeki yenilik yanlısı üyeler, başta Şeref Bakşık ile Coşkun Karagözoğlu’nun katkısı hiçbir şekilde göz ardı edilmemelidir. İşte bunun üzerinedir ki senatoda tasarıda bazı değişiklikler yapılması gündeme gelmişti; buna rağmen meclis tasarıyı kabul etti. Ne var ki, tasarı kabul edilmiş olsa da Anayasa Mahkemesi yasayı iptal edecektir. TİP ve CHP anayasaya aykırılık davası açmışlardı çünkü.
İşçi direnişi iki koca gün sürdü
Bütün bunlar olurken DİSK de direniş kararı almıştı; elbette eylemlerin yönlendirici ve örgütleyicisi DİSK’ti. 15 Haziran sabahı DİSK’in örgütlü bulunduğu işyerlerinde işçiler, ki sayılarının 70 bin olduğu ileri sürülecektir, işyerlerini terk ederek, fiilî greve giderek, o zaman Ankara asfaltı olarak adlandırılan bugünse E-5 olarak bilinen uzun yolun üzerinde yürüyüşe başladılar. Kadıköy’den Kartal’a doğru yürüyen bir grubu, Eyüp’ten Topkapı’ya doğru yürüyüşe başlayan bir grup izlerken, son bir grup da Bakırköy’den Londra asfaltı olarak bilinen yoldan harekete geçmişti. Bu arada Taksim-Gümüşsuyu ve Şişli yöresinde eyleme katılan bir başka grup işçi daha vardı. Tuzla ve Çayırova yöresindeki işçiler Gebze’ye doğru hareketlenmişlerdi. İzmit’teki işçilerse iki koldan yine aynı yoldan yürüyüş başlatmışlardı. Yürüyüşlere kısmen Türk-İş üyesi sendikalara mensup işçilerin de katılmış olması dikkat çekiciydi. Bu eylemler sırasında elbette bazı itiş kakışlar olmuştu; fakat güvenlik kuvvetleri yürüyüşlere genellikle müdahale etmemiş olduğundan olaylar sakin bir şekilde geçiştirilmişti.
Olayların alevlenmesiyse ikinci günkü eylemlere denk düştü: Bu kez en az 100 bin bin işçiden söz ediliyordu. İlk grup yine Topkapı bölgesinden hareket etmişti. Fatih, Cağaloğlu, Beyazıt yönüne ilerliyordu. Ama bu kez zırhlı birlikler Babıali caddesiyle Divanyolu’nun keşiştiği noktada barikat kurmuştu. Barikat yarıldı ve işçiler Eminönü’ne geldi. Grubun köprüden Karaköy’e geçmesini engellemek için köprüler açılmıştı. Bir kısım işçi yine de Haliç’i kayıklarla geçerek Beyoğlu’na gelmeyi başardı. Bir grupsa geri döndü, Unkapanı köprüsünü denedi, ama bu da açılmıştı. Levent-Mecidiyeköy tarafındaysa yürüyüşçüler 4. Levent’ten Zincirlikuyu’ya kadar geldiler. Barikat kuran polislerle çatışma çıktı. Bir başka grup Kadıköy’den yine bugünkü E-5 üzerinden Üsküdar ve Kartal’a yürüyordu. Polis barikatıyla karşılaşıldı; silâhlar patladı; Üsküdar’a indiler, ama şehir içi vapurlar seferden alıkonulmuştu, bunun üzerine Paşabahçe istikâmetine devam ettiler. Kartal yolunda da barikat vardı. Ama aşıldı. İşçiler bu kez Bağdat caddesine indiler. Buradaki barikatlar kolayca aşılmıştı. Kadıköy Yoğurtçu parkı civarında bir başka çatışma başladı; bir polis vuruldu ve öldü. Kadıköy iskelesi civarında da şiddetli çatışmalar oldu. Eyüp civarındaki yürüyüşler Kâğıthane’ye kadar ulaşmıştı. Gebze civarındaki fabrikalar da eyleme katılmıştı. İzmit’tekiler üç barikatı aştılar.
Diğer büyük olaylar Kadıköy kaymakamlık binasının yakılması, polis arabalarıyla AP’ye ait binaların tahrip edilmesiydi. Bütün olaylar sırasında beş kişi ölmüştü. Ölenlerden üçü işçiydi; biri polisti; sonuncusu eylemle ilgisi olmayan bir esnaftı.
200 civarında da yaralı vardı.
Sıkıyönetim ilanı ve açılan davalar
Elbette kambersiz düğün olmayacağı gibi sıkıyönetimsiz bir eylem sonrası da olamazdı; hükûmet Kocaeli ve İstanbul’da sıkıyönetim ilân etti. Sıkıyönetim mahkemelerinde davalar açıldı; sanıklar arasında rahmetli Kemâl Türkler ile DİSK Genel Sekreteri Kemâl Sülker de vardı. Davanın en ilginç kısmı, DİSK yöneticilerinin sendika binasında yaptıkları toplantılardaki konuşmaları banda kaydetmeleri ve bunların mahkemede aleyhlerine delil olarak kullanılmasıydı! Elbette direnişe katılan öğrenci gençlik liderleri de yargılandılar; aralarında Attila Sarp ile Nahit Tören ve Fahri Aral da vardı. Bazı davalar mahkûmiyetle de sonuçlandı. Bazıları sonradan çıkan af yasasından dolayı düştü.
ORDUMUZ GÖZBEBEĞİMİZDİR
Belki bugünden bakıldığında epey tuhaf bulunabilecek bir özellik, işçilerin çatışmaya girdikleri güvenlik kuvvetleri arasında önemli bir ayrım yapmasıydı. Bu o dönemde sosyalistlerin genellikle uyguladıkları bir ayrımdı ve sadece işçilere özgü sayılamazdı. Bu tutum eylemci üniversite gençliği arasında da çok yaygındı. İşçiler, üç barikatı aşarak İzmit’e girdiklerinde kolordu komutanlığı önünde ordu lehine tezahüratta bulunmuşlardı. 27 Mayıs öncesinin ve sonrasının gözde sloganı olan “ordu-gençlik elele”den sonra “işçi-ordu elele” sloganı da hayli rağbetteydi.
Mesela Aydınlık sosyalist dergi şöyle yazacaktır: “Bu oyun ordu ile devrimci gençliği, işçileri, köylüleri karşı karşıya getirerek uzakta seyredip keyfine bakma oyunudur. Böylelikle ordu ile devrimci güçler arasında uçurumlar açılacaktır. Askerler, subayı ve Mehmetçiğiyle toplum polisinin tam tersine işçiye karşı silâh kullanmayı genellikle reddettiler. Hemen her yerde işçi ile Mehmetçik aynı vatanın çocukları oldukları bilinci ile kardeşlik ilişkileri kurdular. ‘İşçi-ordu elele milli cephede’ sloganı direniş yürüyüşlerinin en etkili sloganı oldu. Türk ordusu tarihî geleneğine bağlı kaldı ve Amerikan emperyalizminin işbirlikçisi bir iktidarın emrinde kendi emekçi halkına karşı koymadı.” Nasıl size de tanıdık geldi mi? Doğan Avcıoğlu’nun Devrim gazetesi de şöyle yazıyordu: “Devrimci Kemalist geleneği bütün canlılığıyla sürdüren Türkiye’nin zinde güçleri” egemen sınıfların bekçiliğini yapmayı kabul etmeyeceklerdi. 12 Mart muhtırasından sadece dokuz ay önce sosyalistlerin Türkiye analizi buydu işte.
TÜRK-İŞ ‘BİZ YOKUZ’ DEDİ
Türk-İş ertesi gün basına yaptığı açıklamada olayların teşvikçisi ve suçlusu olarak “militan komünistleri” göstermişti. Seyfi Demirsoy, “demokrasiyi yıkmak için işçiyi teşvik edenlerin yakasına kanunlar yapışmazsa, Türk-İş’e bağlı işçiler yapışacaktır” diyordu. Ardından eyleme katılan fabrikalarda DİSK üyesi işçiler işten atılmaya başlandı. Beş binden fazla işçinin işten atıldığı belirtiliyordu. Sıkıyönetimin geniş tutuklamalar listesi daha da uzadı.
OKUMA METİNLERİ
BU konuda yazılmış ilk kitap; ilgili davaların iddianamelerini de içermekte olup, Turgan Arınır ile Sırrı Öztürk tarafından hazırlanmış 1976 tarihli “İşçi Sınıfı ve Sendikalar 15-16 Haziran” ismini taşımaktadır. En kapsamlı eser olup ardından bir yenisi hiç gelmemiştir. Bir de olayların içinden çıkıp gelmiş Kemâl Sülker’in anılarını içeren 1987 tarihli “Türkiye’yi Sarsan İki Uzun Gün” adlı kitap vardır. Bir karşılaştırın bakalım; 1 Mayıslar, 6 Mayıslar mı daha çok yazıldı, yoksa 15-16 Haziran mı? Nedenini merak edenlere biraz üzerinde düşünmeyi öneririm. Haziran günleri bile sosyalistlerin çok önemli bir kesiminin dikkatini işçi sınıfına çekmekten uzak kalmıştı. Ancak 70’li yılların ikinci yarısında işçi sınıfı sosyalizm mücadelesine büyük ölçüde el koyabilecektir. O da ancak çok kısa bir zaman için.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016