Etyen MAHÇUPYAN

Etyen MAHÇUPYAN
Etyen MAHÇUPYAN
Serbestiyet Tüm Yazıları
Cumhurbaşkanlığı sürecinin ikilemi
21.04.2014
2567

 Seçimin galibinin kim olduğunu anlamanın bir yolu da, seçim sonrasında siyasi gündemin kimin kararına ve iradesine bağlı olarak oluştuğuna bakmak...

Herkes bir balkon konuşması beklediğine ve bu konuşmada istenen ‘yumuşamanın' ortaya çıkmamasını siyasi analizin merkezine oturttuğuna göre seçimin galibi belli. Önümüzdeki dört ayın dizginleri AKP'nin elinde ve diğer aktörlerin tavrı iktidarın ne yapacağına ve nasıl yapacağına bağlı olarak ortaya çıkacak. Ancak bu güç ille de iktidarın doğru davranacağını garanti etmiyor. Hatta bu gücü yanlış değerlendirerek hatalı bir yola girmesi belki daha büyük ihtimal. AKP'nin durumu nasıl değerlendireceğini ve ne tür bir strateji izleyeceğini bilmiyoruz. Ama herhalde kesin olan bir şey var: Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olacak. Bunun dar kalıplara indirgenmiş siyasi hesaplarla ya da tam aksi yönde ülkenin âli menfaatlerinin dikkate alınması ile ilgisi yok. Türkiye tarihinde hatta ezelden bu yana Anadolu tarihinde ilk kez halkın oyuyla bir başkan seçilecek ve o kişi bu özelliğiyle tarihe geçecek. Yaşanan toplumsal dönüşümün ve halk hareketinin ürünü olan, çeperin merkezi yeniden inşa etme ve cumhuriyeti meşru temeller üzerinde yeniden kurma misyonunun taşıyıcılığını rakipsiz bir biçimde yapan Erdoğan'ın bu şerefe talip olmaması düşünülemez.

Diğer taraftan açıktır ki Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı, var olan Anayasa'yı ve yargı kurumunu düşündüğümüzde bir dizi hukuksal çatışmanın bizi beklediğini söylüyor. Cumhurbaşkanı ile uyumlu çalışacak bir başbakan tercihi de çözüm olmayacaktır, çünkü gündelik siyasete karışan bir cumhurbaşkanı kategorik olarak Erdoğan karşıtlığı üzerinden muhalefet koalisyonun ayakta kalmasını ve yargıyı tahrik etmesini mümkün kılar. Dolayısıyla Erdoğan'ın stratejik hamlelerinden biri müstakbel başbakanla olan ilişkiyi arka planda tutmaya çalışmak olacaktır. Bir başka hamle geleceğe hitap eden, reformları sahiplenen, siyasetçilere cesaret veren bir söylemi sahiplenmesi ve kendisini geçmiş kavganın üzerine taşımasıdır.

Ancak bütün bunlar cumhurbaşkanı olduktan sonra ortaya çıkacak alternatif adımları ifade ediyor. Oysa asıl stratejik tercih cumhurbaşkanlığına gidilen şu kısa yolda partinin ve kendisinin önünde duran ikilemin nasıl ele alınacağıdır. Kısaca ifade etmek gerekirse bu ikilem şu: Seçim sürecinde Erdoğan kendisine yönelen tehdidi bir fırsat olarak kullandı, gerilimi sertleştirdi, ayakta tuttu ve ortaya çıkan kutuplaşma sayesinde kendi tabanını potansiyel olarak belki de en üst seviyede konsolide etti. Seçimi kazanmasıyla birlikte kendisinden beklenen güvenlik ortamını yeniden tesis etmesi, yani tehdidi ortadan kaldıracak adımları atması. Ama bunun apaçık sonucu, cumhurbaşkanlığı seçimine giderken bir tehdit varsayımını kullanma şansını elinden kaçırması ve mücadeleyi nispeten yumuşayan bir ortamda kabul etmesi. Ne var ki yumuşayan bir ortam idari ve hukuki prosedürlerin yeniden işlemesini, yani örneğin yolsuzluk dosyalarının da açılmasını ima eder. Bunu istemediği takdirde, hükümetin söz konusu soruşturmalara mukabil soruşturma açması ve önümüzdeki bir aylık süreyi bunun için kullanması gerekir. Diğer bir deyişle hükümetin sırtını dayayabileceği bir yargı mekanizmasını garanti etmesi lazım… Ancak bu gereklilik cumhurbaşkanlığı seçimine Erdoğan'ın istediğinden daha sakin bir atmosferde gidilmesi demek ve kucaklayıcı bir duruş ve dilin inandırıcı kılınması için fazla bir zaman yok. Kısacası yerel seçimlerde kullanılan atmosferi ve stratejiyi yeniden üretmek pek mümkün gözükmüyor. Tehdidin devam ettiğine dair inandırıcılık azalacak ve eğer gerilim bizzat Başbakan eliyle zorlanırsa bunun oy kaybı şeklinde bir bedeli olacak. Çünkü muhafazakâr toplum çatışmadan hoşlanmıyor ve ancak AKP ve Başbakan'a dışarıdan bir tehdit olduğuna kani olursa çatışmayı normal buluyor.

Başbakan için ideal durum tehdidin devam etmesi ve bunun toplum tarafından görülmesi olurdu. Öyle bir durumda Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığını ilk turda bile engellemek zor. Ama muhalefet basiret gösterir ve böyle bir hata yapmazsa Başbakan bu ikilemle karşı karşıya kalacak ve zorlanarak girilecek yol belki de çok hayırlı olacak. Çünkü hem halen yaşanmakta olan gerilime bir ara verilecek, hem de Erdoğan'ın cumhurbaşkanlığı kampanyası barışçı, reformcu ve kuşatıcı bir dil üzerinden yapılmak zorunda kalınacak. Bu toprakların ilk kez halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanı aradığı süreçte, belki hem muhalefet hem de iktidar bu olgunluğu gösterebilirler.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar