Fehmi KORU
“Erivan’a füze atalım” denilen ortamda ben taraflara dönüp “Savaşmayın, iyi geçinin” diyorum…
Bunların hepsinin ispatlanması gereken genellemeler olduğunu ben de biliyorum; bu genellemeleri ispatlanmış gerçeklermiş gibi sizlerle paylaşmamı konunun güncelliğine ve benim aceleciliğime verin.
Savaşlar ve evreler
Her savaşın üç evresi vardır: Savaş öncesi, savaş sırası ve savaş sonrası evreleri…
Savaşların öncesinde ihtilaf ve haklılık birikimi yaşanır. Buna ek olarak, savaşın tarafı haline gelecek ülkelerde haklılık bir veri olarak değerlendirilir. Yalnızca haklılık değil, savaş başlarsa karşı taraf/lar/ın perişan olacağına dair kanaat de yaygın kabul görür. Hiçbir taraf kaybedeceğini bile bile savaşa girmez; bütün taraflar savaştan kazançlı çıkacağını düşünür. Ya da düşündürülür. Zaten hamasetin en üst düzeyde yaşandığı bir dönemde gidilir savaşlara ve bu anlamda toplumlarda göz gözü görmez.
İkinci evrede, yani savaş başlamış ve sürdürülürken, taraflar kendi haklılıklarını kamuoylarına kabul ettirmekte pek az sorun yaşarlar. Kamuoyları karşı taraf/lar/ın haksız kendilerinin sonuna kadar haklı olduğuna ilk evrede inandırılmıştır bir kere. Geçmişte basın adını taşıyan şimdinin medyası son kurşun atılana kadar savaşı kendi taraflarının kazanacağına dair haberler ve yorumlarla dolup taşar. Silahların sustuğu son gün bile savaşın kaybedeninin kim olduğu kayıptaki ülkede bilinmez.
Ve nihayet savaş sonrası… Bir yerlerde mutlaka bir masa kurulur ve savaşa bizzat karışmamış, ancak genellikle kullanılan ağır-hafif silahların en pahalılarını üretmiş ülkelerden bazıları o masada oturur ve savaşan taraflar hakkında karar verirler. Kararlar genellikle adaletsiz olur. ‘Savaş suçlusu’ kavramı sıkça duyulmaya ve o sıfatla anılanlar özel yetkili bir mahkeme önüne çıkarılmaya başlanır. Savaşta kaybeden taraf kaybettiğini kamuoyu önünde ya itiraf etmez ya da kaybını milli bir davaya dönüştürerek kendisine ayrıca haklılık kazandırır.
Tabii, bu arada binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, -hatta savaşın çapı birden fazla ülkeyi içine çekmişse- milyonlarca insan savaşlarda ölür.
Esas kayıp insan kaybıdır, ancak o durum daha çok ocağına ateş düşenleri ilgilendirir. Her ülkenin diline, dinine, ulusal değerlerine göre kullanılan sıfatlar değişse bile, genellikle bizdeki anlamıyla ‘şehit’ diye anılacak savaş kayıpları savaşan taraflar için övünç kaynağı haline getirilir.
İran-Irak savaşı diye anılan savaş sırasında (1980-1988) kendi merakımdan veya o ülkelerden gelen davetle İran ve Irak’a gittiğimde, birbirine çok benzeyen bir rutini birkaç kez yaşadığımı hatırlıyorum. Önce resmi ağızlar savaşı kendilerinin istemediği, karşı tarafın haksız saldırganlığı yüzünden savaşmaya mecbur kaldıklarını anlatır, haritalar önünde kazançlı çıkacaklarına inanmamızı bekleyen açıklamalar yapar ve bu girişi şehit ailelerini ziyaret merasimi izlerdi.
En yakınlarını kaybetmiş ailelerin dilinden daha önce resmi ağızlardan duyduklarımızın teyidini alırdık.
Ansiklopediler 1 milyondan fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açan İran-Irak savaşının galibi olmadan sonuçlandığını yazıyor. Ancak her iki ülkenin literatüründe farklı bir tabloyla karşılaşıyorsunuz.
Benzer bir durum ABD’nin Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrilmesine yol açan işgal girişiminde de görülüyor. Savaş öncesinde gerekçeler icat edilmiş, bunun için yalana başvurulmuş, savaş sırasında yaşanan olumsuzluklar yansıtılmamaya çalışılmış, o savaşın artı-şokları savaş çıkartan işgalci ülkenin sonraki yönetimlerinin bölgeden askerlerini çekmek istemesine rağmen bunu bir türlü gerçekleştirememesini getirmiştir.
“Saddamlı bir Irak mı, yoksa Saddam’ın devrilmesiyle ortaya çıkan Irak tablosu mu daha iyi?” sorusu ABD çıkarları açısından bile bugün ciddi ciddi tartışılabilir. Tartışılıyor da…
Bölgemizdeki savaşlar, savaşan taraflar açısından felaketlere yol açtığı halde, kendisini çatışan taraf olmaktan uzak tutan ve sonunda vaktiyle savaştığı ülkelerle ‘barış çubukları’ tüttürme keyfi yaşayan İsrail’in kâr hanesine yazılmaktadır.
Peki ya Kafkaslar?
Ortadoğu bölgesinde bu olduğu gibi Kafkaslar’da da savaşanlar savaştan kazançlı çıkmaz. Azeriler ile Ermeniler 1994’teki savaşın zararlarını kendi özellerinde yaşarken, iki ülke arasına kan girmesinden yararlanan bir ülke varsa, o Rusya’dır…
Kafkaslar’da şu sıralarda yeniden depreşen ihtilaf sınırlı çatışmalardan gerçek anlamda bir savaşa dönüşecek olursa sonucun yine farklı olmayacağını bilmek gerekir.
Yukarıda, savaşın üç evresini kaba hatlarıyla çizmiştim. Azerbaycan ile Ermenistan arasında şimdi yaşanan ilk evredir. Yani savaş öncesi haklılık birikimi evresi. Bu evrede hamaset gözleri kamaştırır. Önü alınmazsa, bunu sonunda taraflara yararı dokunmayacak savaş evresi izleyebilir.
Bu aşamada günümüzde savaşların farklı amaçlarla kullanıldığının şuurunda olan bir akıl devreye girmezse çatışmalar kolaylıkla büyüyebilir.
Savaşın tahrik edilmemesi, tersine önlenmesi başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerinin çıkarınadır. Savaş kaçınılmaz olur ve başlarsa bundan savaşmayan bir-iki ülke kazançlı çıkar. Türkiye onlar arasında yer almaz.
Erivan’ın üzerine birkaç füze göndermekten söz edilen bir ortamda “Durun, kavga etmeyin, siz bu bölgenin kalıcı unsurlarısınız, aranızdaki ihtilafları hakkaniyet esasına göre hareket edecek bölgeden bir hakemle kendiniz çözmeye çalışın” tavsiyesinde bulunmak bazılarına abes gelebilir.
Ne çare, ben tam da bunu yapmaya çalışıyorum.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.11.2025
9.11.2025
7.11.2025
6.11.2025
4.11.2025
2.11.2025
31.10.2025
30.10.2025
28.10.2025
25.10.2025