Galip DALAY
Irak Kürdistanı'ndaki bağımsızlık referandumunun tarihi yaklaştıkça, aktörler pozisyonlarını netleştirmek zorunda kalıyorlar. Bu konuda gri alanda kalmanın imkanları ortadan kalkıyor. Zaten bu referandum, sonucundan bağımsız olarak hatta bu aşamada ertelenip ertelenmeyeceğinden de bağımsız olarak, şimdiden bazı sonuçlar doğurmuş durumda. Buradaki ilk ve en önemli sonuç, Kürdistan meselesinin bir tartışma başlığı olmaktan çıkıp bir sürece dönüşmüş olmasıdır. Irak Kürdistanı'nda bağımsızlık etrafında güçlü bir mobilizasyon sağlanmış durumda. Bu toplumsal mobilizasyonun Kürt siyaseti üzerinden bir baskı işlevi göreceğini, onları mevzubahis başlıkta daha somut pozisyonlar almaya zorlayacağını kestirmek güç değil.
Aynı süreç bölgesel ve uluslararası aktörleri de bağımsızlık konusunda net bir pozisyon almaya zorluyor. Nitekim bölgesel güçlerin yanısıra ABD, İngiltere ve BM, Irak Kürdistanı'na, referandum kararından vazgeçmesi çağrısında bulundular.
Bu husustaki pozisyon alış, sadece bu başlıkla sınırlı bir mesele olarak kalmayacak gibi gözüküyor. Özellikle bölgesel aktörler için, bu pozisyon alış; bu aktörlerin yeni dönemde nasıl bir bölgesel siyaset izleyeceklerinin hatta nasıl bir jeopolitik kimlik taşıyacaklarının da ip uçlarını veriyor.
Aktörler bu meseledeki pozisyonlarını bölge ve Irak siyasetlerinin süzgecinden geçirerek belirliyorlar. Örneğin ABD, bağımsızlığı bir bütün olarak reddetmiyor. Bunun yerine, zamanlama yanlış diyor. Öyle görünüyor ki bu zamanlamayı da iki gerekçeden dolayı yanlış buluyor. Birincisi, IŞİD'le (daha sonra El Kaide'yle) mücadelenin sona ermediği ve Irak Kürtleri'nin bağımsızlık girişiminin bu mücadeledeki dikkati dağıtacağı için bu girişimi zamansız buluyor. İkincisi ve muhtemelen daha da önemlisi; ABD, 2018'de yapılacak genel seçimlerde Abadi'nin tekrardan kazanmasını istiyor. Abadi aracılığıyla İran'ın, Irak'taki etkisini kısmi ölçüde kırabileceğini düşünüyor. Referandum ve akabinde gelecek olan bağımsızlık tartışmalarının Abadi'yi zayıflatacağını ve seçimi kaybetmesine yol açacağını düşünüyor. Bu gerekçeler nedeniyle ABD, zamanlamayı yanlış buluyor.
Buna karşılık İran, sadece zamanlamayı değil bağımsızlık girişiminin kendisini bir bütün olarak reddediyor. Bu girişimin kendisinin çok ciddi manada nüfuz sahibi olduğu Irak Merkezi Hükümeti'ni zayıflatacağını düşünüyor. Kurulacak bir bağımsız Kürdistan'ın kendisinden ziyade ABD, Türkiye, İsrail ve Körfez'le daha yakın ilişkilere sahip olacağı değerlendirmesini yapıyor. Buna ilaveten, bu sürecin kendisinin bölgesel Kürt siyasetinde en fazla karşı olduğu Barzanici kanadı güçlendireceğini düşünüyor. Zaten, Cuma günü 2 yıldan sonra Kürdistan parlamentosunun yeniden açılması üzerine (111 sandalyeli mecliste 68 kişi oturumlara katıldı), Irak Kürt siyasetinde İran'la çok iyi ilişiklere sahip olan hem Goran hem de İslami Komel Partisi, meclisi boykot etti. Buna karşılık KDP, KYB (fireler vererek), Müslüman Kardeşler geleneğinden gelen Yekgirtu ise parti olarak oturuma katıldılar. Bunlara, azınlık gruplarının kontenjanında parlamentoda görev yapan milletvekilleri de katıldı. Meclisi boykot eden partiler İran'a yakın, Türkiye'ye mesafeli partileri oluşturuyorken KYB'yi bir kenara koyacak olursak; meclisteki oturuma katılan KDP ve Yekgirtu ise İran'a mesafeli ve Türkiye'ye daha yakın partileri temsil ediyorlar.
Keza, Irak Merkezi Hükümeti'nin hangi motivasyonlarla bağımsızlık referandumuna karşı çıkacağını kestirmek güç değil.
Bu red cephesinin yanısıra, İsrail, Irak Kürdistanı'nın bağımsızlık girişimini desteklerken, Körfez bu süreci daha sessiz bir diplomasiyle takip ediyor. Kamuya yansıyan pozisyonlarda, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri ne referandumun yanında ne de karşısında tutum takınmış değil. Hatta Suudi Arabistan'ın Arap Körfez İlişkileri Bakanı Tamer al Sabhan'ın başkanlığındaki üst-düzey bir delegasyon Cumartesi günü Erbil'de Barzani'yi ziyaret edip, Bağdat'la krizin çözülmesi için arabuluculuk teklifi yaptılar.
Daha da ilginci, son dönemlerde "Suriye ve Irak'ın kuzeyinde adeta yekpare bir kuşak oluşuyor" manşetlerini atan gazetelerin, söylemini kullanan yetkililerin, gözden kaçırdığı bir husus var: PKK da referanduma karşı. PKK hem ideolojik duruşunun hem Barzani'yle bölgesel Kürt siyasetinin liderliği konusunda giriştiği rekabetinin bir yansıması hem de İran'la ilişkilerinin bir sonucu olarak bu referandumun karşısında bir tutum takınıyor. Yine, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yayınladıkları bildiriyle bu referandumun karşısında net bir pozisyon aldı. PKK, referandum gerçekleşmezse, Barzani'nin siyaseten tökezleyeceğini bunun da kendisine Irak Kürt siyasetinde palazlanma fırsatı vereceğini düşünüyor. Hem Goran hem KYB'nin yaşadığı liderlik krizleri de bu konuda kendisine büyük bir imkan sağlamış durumda.
Ezcümle, referandum tarihine günler kala bütün aktörler pozisyonlarını aşikar etmek durumunda kalıyorlar.
Fakat, Türkiye'nin ne istediği belirsiz. Türkiye, gerçekten Irak'ta ne istiyor sorusu rahat cevaplanabilecek bir soru değil. Veyahut Türkiye'nin pozisyonunu, çıkarlarını ve bugüne kadarki ittifak ilişkilerini beraber düşündüğümüzde, bu üçlü arasında bir uyumsuzluk olduğu veya gerilim yaşandığı rahatlıkla görülüyor.
Bölgesel Kürt siyasetinde bugüne kadar PKK-PYD Türkiye'nin ana muarızı, Barzani KDP'si de Türkiye'nin ana müttefiği konumundaydı. Yine PKK, PYD, Goran, KYB ve Komel bölgede İran'ın etki alanındaki Kürt grupları olarak okunurken, KDP ve Yekgirtu ise Türkiye'yle daha güçlü İlişkilere sahiptiler. Goran'ın liderinin fiilen, KYB'nin liderinin ise de siyaseten ölmesi, PKK'ya Irak Kürt siyasetinde yeni imkan alanlarının kapısını aralamış gözüküyor. Bu partilerin yaşadığı organizasyonel dağınıklıkla PKK'ya ideolojik yakınlıkları, PKK'nın kendisini bu partiler üzerinden Irak Kürt siyasetinde güçlü bir aktör olarak var edebilmesine zemin sağlıyor.
Bu arka plan bilgisinden sonra, Türkiye'nin pozisyonunu tekrardan gözden geçirelim. Bu pozisyonun Türkiye'nin stratejik veya ulusal çıkarlarına nasıl hizmet ettiğini soralım.
Öncelikle bir noktanın altının çizilmesi gerekiyor. Barzani'nin siyaset sahnesinin dışına itilmesi, bu süreçten itibar kaybına uğrayarak çıkması, Kürtlerin Irak'ta devletleşme sürecini sona erdirmeyecek, hatta ciddi manada akamete de uğratmayacak. Sadece bu sürecin ana aktörünü değiştirmiş olacak.
O halde şu soru üzerinde tekrardan kafa yoralım: Referandum iptalinin (ciddi tavizler alınmadığı takdirde) Barzani'nin siyasal hayatına mal olabileceği gerçeğini dikkate aldığımızda, Türkiye'nin gittikçe Kürt karşıtı tonu tekrardan ağır basmaya başlayan referandum karşıtı siyaseti, ülkenin hangi dış politika çıkarına hizmet ediyor? Tabii ki bu sorudaki çıkar vurgusu, Türkiye'nin dış politika ve ulusal çıkarlarıyla ilintili. Aksi takdirde, AK Parti'nin MHP veya daha doğru bir ifadeyle Bahçeli'yle girdiği fiili koalisyonun bir sonucu olarak, bundan sonra Türkiye'nin hem demokratikleşme politikaları hem de dış politikası üzerinde bir Bahçeli balans ayarı olacağı hakikati bugünkü izlenen siyasetin en azından bir kısmını açıklama yetisine sahip.
Burada izlenen siyasetin mahiyeti kadar metodu da sorunlu gözüküyor. Referandum meselesi son bir ayda ortaya çıkmış bir mesele değil. Bir yıldan uzun bir süredir Barzani bu konudaki tutumunu her fırsatta dile getiriyor. Bunun için bir komisyon kurdu. 7 Haziran'da referandumun yapılacağı tarih ilan edildi. Bütün bu süre zarfında Türkiye hem Barzani'yi tatmin edecek hem de referandumun da tehir edilmesini sağlayacak bir ara formül önerebildi mi? Merkezi hükümetle Erbil arasında bir ortaya yol bulmaya çalıştı mı? Bütün bu süreç boyunca anlamlı bir öneri ortaya koymayan, aktif bir diplomasi yürütmeyen Türkiye'nin referanduma bir aydan kısa bir süre kaldığı bir denklemde, iyi bir alternatif önermeden, referandumun yapılmamasını isteyen siyaseti müttefiği olan Barzani'yi sıkıntıya sokacağı ortadadır. Mesela, MGK toplantısının Eylül'ün 27'sinden 22'sine çekilmesi kararıyla Türkiye ne elde etmeyi umuyor? Bu kararı dış politika perspektifinden mi yoksa içeriye mesaj bağlamında mı okumamız lazım? Az da olsa referandumun hala ertelenme ihtimali var. Pazar günü Referandum Yüksek Konseyi, ABD, İngiltere ve BM'nin sunduğu alternatif teklifi tartışmak için toplandılar. Yine bu hafta Irak Kürdistan'ından bir delegasyon görüşmeler için Bağdat'a gidecek. Düşük bir ihtimal de olsa burada referandum kararının tekrardan gözden geçirilmesini sağlayacak bir karar çıkabilir. Ama eğer çıkmazsa, 22'sinde yapılacak bir MGK toplantısının 25'inde yapılması planlanan bir referandumun yapılmamasını ne kadar sağlayabilir? Irak Kürtleri'nin Türkiye'ye olan ihtiyacı ortada. Ancak Türkiye'nin ise az sayıdaki müttefiklerini bu şekilde heba etmesi ne kadar rasyonel bir siyaset?
Meselenin mahiyetine dönecek olursak, referandum yapılamaz ve Barzani buradan siyaseten çok hırpalanarak çıkarsa, bunun kime yarayacağı kime de yaramayacağı belli. İran, Irak Merkezi Hükümeti ve PKK bu resimden kazançlı çıkacaklardır. Buna karşılık, Türkiye'nin hem bölgesel Kürt siyasetindeki hem de genel Irak siyasetindeki konumu daha da zayıflamış olacak. Dolayısıyla, referandumun tehirinin Barzani'nin siyasal hayatına mal olmaması için ona anlamlı bir çıkış planı veya taviz listesi sunulması gerekiyor.
Peki referanduma karşı çıkan Türkiye, mevcut işlemeyen statükonun dışında masaya bir öneri getiriyor mu? Veya soyut olarak ifade ettiği niyet beyanlarını daha somut başlıklara indirgemesi, politikalara dönüştürmesi gerekmiyor mu?
Türkiye, son dönemlerde bağımsızlık referandumuna karşı çıktığını ilan ettiği konuşma veya metinlerde, bir başlığa daha vurgu yapıyor. O da Türkiye'nin Irak Kürtleri'nin Merkezi Hükümet nezdinde sahip olduğu haklı taleplerini elde etmesi için gerekli arabulucuğu yapmaya hazır olduğu beyanıdır. Peki meşru talepler derken Türkiye neyi kastediyor? Irak Kürtleri, Bağdat'a dair dile getirdikleri şikayet listesinin en başında aşağıdaki başlıklar geliyor:
Birincisi; Irak Merkezi Hükümeti'yle Kürdistan bölgesinin daha önce üzerinde anlaşmalarına rağmen, hatta konuyu bir anayasa maddesinde (140. Madde) formüle etmelerine rağmen ve onun da uygulanmaya konması için bir son tarih (31 Aralık 2007) belirlenmesine rağmen, tartışmalı bölgelerin üzerinde, uzlaşma sağlanan formül aracılığıyla çözümü konusunda Merkezi Hükümet ayak diretiyor. Bu meselenin çözülmesi için üzerinde anlaşılan en son tarihin (31 Aralık 2007) üzerinden 10 yıl geçmesine rağmen, Merkezi Hükümet bu konuda bir adım atmıyor. Türkiye, Irak Kürtleri'nin Irak anayasasının tartışmalı bölgelerle alakalı 140. Maddesinin uygulanması talebini haklı ve meşru bir talep olarak görüyor mu? Eğer görüyorsa ve bu maddenin Kerkük'ü de içerdiği göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye'nin son dönemlerde Kerkük'le alakalı kullandığı etnik temalı dil Türkiye'nin hangi politikasına hizmet ediyor? Kerkük, Irak anayasasına göre tartışmalı bir bölge. Anayasanın 140. maddesine göre de Irak Merkezi Hükümeti'nin mi yoksa Kürdistan bölgesinin mi sınırlarına dahil olacağı 10 yıl önce belirlenmeliydi. Türkiye, bu konuda tek taraflı bir adım atılmamasını öneriyor. Irak Kürtleri ise Irak Hükümeti üzerinde anlaştığımız uzlaşmaya dayalı anayasa maddesini işleme koymuyor diye yakınıyor. Ve muhtemelen Bağdat, bu maddeyi hiçbir zaman uygulamaya koymaya da yanaşmayacaktır. Bu konuda Türkiye'nin önerdiği bir orta yol var mı? Veya bunun uygulama konulmasını sağlayacak gücü? Türkiye, Irak Türkmenleri'nin geleceğinin Kürdistan bölgesinden ziyade her gün daha fazla Şiileşen ve İran'ın uydusuna dönüşen Bağdat yönetiminde daha mı parlak olacağını düşünüyor?
İkincisi; Barzani, bağımsızlık referandumuyla alakalı yapılan gösterilerde birbirleriyle bağımlı iki konunun altını sıklıkla çiziyor. İlki, Irak Devleti'nin son sürat Şiileşmesi meselesi ve bunun bir yansıması olarak Sünnilerin ve Kürt'lerin merkezi devletin kurumlarındaki varlıklarının neredeyse sıfırlanması. Diğeri ise, normal şartlarda Peşmerge giderlerinin Irak Merkezi Hükümet bütçesinden karşılanması gerekiyor. 10 yıldan uzun bir süredir Merkezi Hükümet buna ayak diretiyor. Buna karşılık, Merkezi Hükümet sayıları 100-150 bin arasında olduğu tahmin edilen Haşdi Şabi Şii milislerine birkaç saat içerisinde resmî bir statü verip, bütün giderlerinin hükümetin bütçesinden karşılanması kararını aldı. Böylece Merkezi Hükümet, bütün masraflarını kendisinin karşıladığı bir paralel güvenlik mimarisinin meşruiyetini tescilledi. Barzani, bu siyasetin kendilerine, Irak'ın geleceğinde bir yerlerinin olmadığını gösterdiğini ifade ediyor. Türkiye, Barzani'nin bu şikayetini meşru bir talep olarak değerlendiriyor mu? Değerlendiriyorsa, Merkezi Hükümet nezdinde nasıl bir siyaset izleyebilecek?
Üçüncüsü; Barzani, Irak anayasasına aykırı olarak, Merkezi Hükümet'in Kürdistan bölgesinin Irak bütçesinde aldığı yüzde 17'lik payını 2014 yılında kestiğini ve IŞİD'le girişilen amansız mücadele döneminde dahi bu kararını revize etmediğini dile getiriyor. Bunun da Irak Merkezi Hükümeti'yle üzerinde anlaşılan anayasal hükümlerin pek bir anlamı olmadığını, merkezi hükümetin kendisini yeteri derecede güçlü hisssettiği ilk fırsatta bu hükümleri yok sayacacağını gösterdiğini dile getiriyor.
Dördüncü; Irak Kürdistanı, Kürdistan bölgesinde çıkan petrol ve doğalgaz kaynakları üzerinde geniş bir yetki kullanmak istiyor. Anayasa'nın da buna imkan sağladığını iddia ediyor.
Bağımsızlık referandumuna karşı çıkan Türkiye, Irak Kürtleri'nin Bağdat'a yönelik meşru talepleri ve şikayetleri olduğunu düşünüyorsa, yukarıda sıraladığım başlıklarda nasıl bir yol haritası öneriyor?
Burada da sağlıklı bir siyasetin izlenmesi Türkiye'nin genel olarak Bölgesel Kürtler'e, özel olarak da Irak Kürtleri'ne yönelik olarak nasıl bir algı ve bakış açısına sahip olduğuyla yakından ilintilidir. Şu sorularla meseleyi biraz daha açalım. Kürtler, ontolojik olarak Türkiye için bir tehdit mi arzediyor? Irak'da kurulacak bir Kürdistan, illa Türkiye için bir ulusal güvenlik sorununa mı dönüşmek zorunda? Veya mahiyeti ne olursa olsun ortaya çıkacak bir Kürt kuşağı, Türkiye için her daim yok edilmesi gereken bir kırmızı çizgi midir? Eğer bu her üç soruya verilecek cevap evet ise, ortada bir Kürdistan krizinden ziyade Türkiye'nin kimlik krizi var demektir. Bu da Türkiye'yi bölgesel ölçekte Kürt kimliğinin ve ulus inşa sürecinin kurucu ortak ötekisine dönüştürür.
Malum, gazeteler Genel Kurmay Başkanı Akar'ın ABD'li mevkidaşı Joseph Dunford'la yaptığı görüşmede, Türkiye'nin güney sınırlarında bir Kürt kuşağı kurulmasına izin vermeyeceği mesajını ilettiğini yazdılar. Aslında orada bir Kürt kuşağı zaten var. Muhtemelen Akar, sosyolojik olarak orada varolan Kürt kuşağının siyasal bir statüye kavuşmalarına müsaade edilmeyeceğini demek istedi. Peki, Türkiye'nin kendisini bölgede tekrardan anti-Kürt bir güce dönüştürmesi ne kadar rasyonel bir politika? Bu Türkiye'nin bölgesel pozisyonunu daha kırılgan kılmaz mı? Bu hem bölgesel hem de uluslarası güçlerin Türkiye'yi Kürtler ile terbiye etmesine zemin hazırlamaz mı? Bu siyaset, Türkiye'nin bölgede etkin bir aktör olmasının imkanlarını kısıtlar, onu Kuzey Suriye'den Kuzey Irak'a uzanan hata haps olmasına yol açar.
Yine, Başbakan Yıldırım, Irak Kürdistanı'ndaki referandumum Türkiye için bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu ifade etti. Halbuki daha 2 yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, Irak Kürtleri'nin bağımsızlık meselesinin Irak'ın içişleriyle alakalı bir mesele olduğunu söylemişti. Söylemdeki bu değişim AK Parti'nin kısa süre içerisinde yaşadığı siyasal dönüşümü de resmediyor. Daha kısa bir süre önce ABD'deki neo-con düşünce kuruluşları, Irak Kürdistanı'nın Türkiye'nin bir ortak refah alanına (commonwealth) dönüştüğüne dair analizler yayınlıyorlardı. İran, Irak Kürtleri'nin bağımsızlığa gitme sürecini kendi sınırlarında Türkiye'nin nüfuzu altında ikinci bir Kıbrıs'ın ortaya çıkması olarak okuyor ve karşı çıkıyordu. ABD ve Irak Merkezi Hükümeti; Irak Kürtleri'nin Türkiye üzerinden dünyaya petrol satmasını, Halk Bankası üzerinde işlem yapmasını eleştiriyordu. Yine, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Irak Kürdistanı, FETÖ okullarına ilk el koyan yönetimlerin başında geliyordu.
Peki nasıl oldu da kısa bir süre içinde Türkiye eliyle ve Türkiye güdümünde bir Kürdistan kuruluyor tartışmaları birden Ortadoğu'da ikinci bir İsrail kuruluyor komploculuğuna yerini bıraktı?
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
3.02.2020
28.01.2020
20.01.2020
13.01.2020
6.01.2020
31.12.2019
24.12.2019
17.12.2019
10.12.2019