İbrahim Kiras
Boğaziçi’ndeki “kayyım rektör” protestolarının çıkış noktasını bilmeyenler hâlâ çoğunlukta görünüyor. Toplumun geniş kesimleri açısından normal bu. Çünkü hem insanların günlük meşguliyetleri ve ilgi alanlarının farklılığı dolayısıyla hem de bugünkü büyük medya ve propaganda makinasının faaliyetleri sonucunda bu türden hadiselerde neyin ne olduğunu anlamak zorlaşıyor.
İktidar çevreleri itirazların atanan rektörün kişiliğiyle veya ideolojik kimliğiyle ilgili olduğuna inanmamızı bekliyor. Hatta okuldaki LGBT kulübünün kapatılmak istenmesi karşısında bu eylemlerin sahneye sürüldüğü gibi açıklamalar bile yapılıyor. Dış güçler, misyonerler, ülkenin elit tabakası, Masonlar, Sabatayistler vd. de olayların başlatıcısı olarak gösterilenler arasında. Son olarak da “Rektörün odasını işgale kalkışan terörist” suçlamasıyla meşru protestolar kriminalize edilmeye, şiddet içirmeyen eylemlere polis şiddetiyle müdahale haklı gösterilmeye çalışılıyor.
Biraz daha makul görünmek isteyenler ise “Cumhurbaşkanımız her kurumun başına atama yapıyor, onların hiçbiri buna itiraz etmiyor da Boğaziçi niye ortalığı ayağa kaldırıyor?” diye soruyorlar… Öncelikle bir cumhurbaşkanın her kurumun başına kimseye sormadan, danışmadan atama yapması doğru bir idare tarzı değil. Zaten ne tarihte ne de bugün dünyadaki “iyi yönetilen” hiçbir ülkede böyle bir yönetim tarzı göremezsiniz. Benzer uygulamaların olduğu ülkelere de hiç kimse benzemek istemez.
İkincisi, rektör atamasındaki usul artık eskisinden farklı. Bugün karşılaştığımız olay bu yeni usulün gördüğü tepki. Biliyorsunuz, daha önce rektör seçiminde en çok oy alan altı aday YÖK’e bildiriliyor ve YÖK de bu altı kişi arasından üçünü cumhurbaşkanına gönderiyordu. Cumhurbaşkanı önüne gelen üç adaydan birini -ve çoğunlukla en çok oyu almış olanı- rektör olarak atıyordu. Bir iki defa ilk sıradaki aday yerine ikinci veya üçüncü sıradakinin tayini tepki oluşturmuştu. Üniversitedeki hocaların oylarına saygısızlık olarak görülmüştü bu tutum. Ama tabii gelen gideni aratır…
15 Temmuz darbe girişiminin ardından yapılan ciddi değişiklikler arasına üniversitelere rektör atanması konusu da dahil edildi. Erdoğan’ın epeydir hem kendi partisinde hem de ülke yönetiminde gerçekleştirmeyi arzu ettiği merkeziyetçi sistemin taşları döşenirken üniversite de bunun dışında bırakılmadı. Çıkarılan bir KHK ile üniversitelerde rektörlerin belirlenmesinde öğretim üyelerinin oyu devreden çıkarıldı. Hatta YÖK bile devreden çıktı. Bazıları farkında değil ama artık seçim yapılmıyor üniversitelerde. Cumhurbaşkanı istediği kişiyi istediği yere rektör olarak tayin ediyor. Bu kadar…
Aslında “üniversite kayyumu” usulünün ilk örneği Boğaziçi’nin bundan önceki rektörüydü. 2016’daki rektörlük seçiminde oyların yüzde 86’sını Gülay Barbarosoğlu almış, Cumhurbaşkanı ise seçime bile girmeyen rektör yardımcısı Prof. Dr. Mehmed Özkan’ı rektör olarak atamıştı. Bu atama tercihi o günlerin darbe karşıtı “milli irade, seçim sandığı, demokrasi…” retoriğiyle acı biçimde çelişse de… Bu tutumun katılımcılık, çoğulculuk, ortak akıl, istişare kültürü laflarının neresine konulacağı bilinmese de…
Ortam 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonraki ayların Türkiye’si olduğundan ne öğrenciler ne öğretim üyeleri ne de kamuoyu fazlaca tepki göstermedi bu atamaya. Zaten atanan kişi dışarıdan değildi, mevcut rektör yardımcısıydı. Yaşanan süreç normal bir zaman değildi… Ama bugün artık normalleşmeyi tamamlamış olmamız gerekirken sürdürüyoruz darbe ortamının uygulamalarını. Bunun sebebi merkeziyetçi yönetim hevesi… Her şeyi bir kişinin son sözüne bağlama fantezisi… Bu fantezinin birkaç yıl içinde ülkeyi ne hale getirdiği ortada ama yine de vaz geçilemiyor.
İktidar partisinde teşkilat kuruculuğu ve aday adaylığı yapmış birini, üstelik üniversitenin dışından getirip rektörlük makamına yerleştirmenin Boğaziçililer tarafından kendilerine hakaret olarak görülmeyeceği, bunun bir tepkiye yol açmayacağı düşünüldüyse bu vahim bir öngörüsüzlük siyasi iktidar açısından. Ama bunlar öngörüldüğü halde bu iş yapıldıysa şimdiki rektör protestolarının iktidar ortaklarınca “beklenen fırsat” olarak görüldüğü iddiası haklılık kazanır.
İyi yönetilmeyen ülke, çözülemeyen sorunlar iktidarın toplumdaki desteğini her geçen gün biraz daha azaltırken, anket sonuçlarına da yansıyan bu darboğazdan kurtulmak için iyi yönetime yönelmek ve çözüm aramak yerine toplumdaki fay hatlarını harekete geçirerek kutuplaşma üzerinden eski desteği geri kazanmak amaçlanıyorsa bu yapılan vatanseverlik olamaz. Gezi Parkı sürecinde oluşturulan kutuplaşma üzerinden sağlanan konsolidasyonu yine benzer bir yolla elde etme düşüncesi çok tehlikeli. Toplumun böylesi bir tuzağa yeniden düşeceğini beklemek de yanlış, siyasi pozisyonlarını sürdürmek için buna bel bağlamaları da.
Bugün itibarıyla Boğaziçi’ndeki rektör protestolarının sona ermesi, öğrencilerin ve öğretim üyelerinin dışarıdan rektör olarak atanan kişiyi kabullenmeleri mümkün görünmüyor. Buna karşılık atama kararının geri alınmasını ihtimal olarak bile akla getirme imkânı yok. Bu durumda aklı başında herkesin tek çözüm olarak gördüğü “istifa kurumu” geriye kalıyor. Ancak bu kurum da yeni yönetim sisteminde devreden çıkarılmış olduğuna göre nasıl çıkacağız bu işin içinden? Çözüm yerine çözümsüzlük üreten yeni sistem maalesef milletin başına yeni sorunlar çıkararak ülkenin geleceğinden yaptığı harcamaları sürdürecek gibi görünüyor. Akıl, basiret ve vicdan diliyorum…
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.12.2025
25.11.2025
11.11.2025
25.10.2025
14.10.2025
7.10.2025
2.10.2025
30.09.2025
28.09.2025
18.09.2025