Kemal BURKAY
Türkiye’de birhayli zamandır başkanlık sisteminin gerekip gerekmediği tartışılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti içinde Anayasa profesörü Burhan Kuzu gibi bazıları bunu hararetle istiyorlar ve anayasa değişikliğinde bu noktaya odaklanmışlar. Muhalefet ise, parlamentoda olanı ve olmayanı ile buna karşı, hatta bu çabadan tedirgin.
Bu konuda kişisel görüşümü daha önce zaman zaman dile getirdim. Ben Türkiye için başkanlık sisteminin gerekli olduğu kanısında değilim, hatta yararlı olacağını düşünmüyorum.
Başkanlık ve yarı başkanlık denen sistemler ABD, Fransa gibi bazı ülkelerde var ve normal bir işleyişe sahipler. Buna karşılık böyle bir sistemin demokrasi açısından ve tüm ülkeler için çok gerekli ve yararlı olacağı söylenemez. Hele hele demokratik geleneklerin yeterince güçlü olmadığı ülkelerde bu tür sistemler, kolaylıkla tek adam rejimine, diktatörlüğe dönüşebilir.
Latin Amerika ülkelerinde bunun örnekleri görüldü. Kolombiyalı ünlü yazar Gabriel Garcia Marques’in “Başkan Babamızın Sonbaharı” adlı eseri bu türden, tüm yetkileri kendi avucunda toplamış, kendisini olağanüstü bir konuma yükseltmiş bir “Başkan Baba”yı anlatır.
Demokrasi konusunda çoğu daha emekleme aşamasında olan, bir bölümü ortaçağ düzenlerini sürdüren Ortadoğu ülkelerinde ise başkanların kolayca Şah, Padişah, Sultan türünden bir “başkan baba”ya dönüşmesi hiç şaşırtıcı olmaz. Irak, Suriye, Mısır, Libya bunun somut örnekleri. Bu ülkeler sözde cumhuriyet idiler ve birer parlamentoları vardı.
Türkiye’ye gelince, coğrafi konumu gibi demokratik birikimi, gelenekleri bakımından da Ortadoğu ile Avrupa arasında bir yerde yer alan bu ülkede durum pek parlak sayılmaz. Cumhuriyet kendisiyle birlikte hemencecik “halk idaresini” getirmedi. Ülke 1923’ten 1950’lere kadar tek parti ve “Ebedi Şef” ile “Milli Şef” tarafından yönetildi. 1946’da sözde çok partili hayata geçildikten ve 1950’de iktidar seçim yoluyla el değiştirdikten sonra da demokrasi serüveninin nasıl korku filmlerini andıran maceralı bir yol izlediğini, askeri darbelerle, faşizan dönemlerle kesintiye uğradığını biliyoruz.
Türkiye, daha Osmanlı döneminden, 1830’lardan başlayarak yüzünü Avrupa’ya dönse ve bazı reformlarla insan hak ve özgürlükleri alanında bazı mesafeler sağlamış olsa bile, kökleri ve gövdesi asıl olarak Ortadoğu’da olmayı sürdürdü. “Padişah efendimiz”in işlevini, kutsallığını başa gelen birileri sürdürdü. Yurttaşların ise kulluktan özgür yurttaşlığa geçebilme serüvenleri tamamlanmış değil. Öyle ki, bunu salt köylülükte, muhafazakâr kesimlerde değil, kendisini sosyalist ve devrimci sanan kesimlerde bile görmek mümkün.
Yüzyılların patriyarkal ilişkileri içinde kullaşmış kişinin özgür kişiye dönüşmesi kolayca gerçekleşmiyor. Demokrasi, hatta sosyalizm geri kalmış toplumların yaşamında ve örgütsel yaşamda çarpık ve iğreti biçimler kazanıyor. Bakıyorsunuz devrimci geçinen biri baş olduğunda, güce kavuştuğunda kendisinde olağanüstü güçler vehmedip dediği dedik bir “diktatöre”, ülkenin halkı ise çeşitli araçlarla, daha çok da zor ve ideolojik propaganda ile, bir kullar yığınına dönüşebiliyor. Baş eğmeyen eziliyor, baş eğenler ise güdülüyor…
Demokrasinin bir ölçüsü insan hak ve özgürlüklerinin, bir başka deyişle siyasi ve sosyal hakların düzeyidir. Buna bakınca, ilginçtir, bu alanda en gelişkin olan ülkelerin bir bölümü, İsveç, Norveç, Danimarka, Hollanda, Belçika, İngiltere, İspanya krallıkla yönetiliyorlar. Ne var ki bu krallıklar semboliktir. Yasaları parlamento yapıyor, hükümet yönetiyor ve yargı denetliyor. Demokrasinin bu üç temel bileşeni bu ülkelerde dengeli bir varlığa sahipler.
Öte yandan Finlandiya, Almanya, Avusturya, İsviçre, İtalya gibi demokrasi bakımından istikrarlı diğer Avrupa ülkeleri ise birer cumhuriyetler, ama bunlarda da başkanlık sistemi yok.
Bu örneklere ve daha başkalarına, örneğin Kanada’ya, Avustralya’ya bakarak şunu diyebiliriz: Demokratik ülkelerin tümü, tornadan çıkmış gibi tek biçimde değiller, her birinin siyasal yapısı, devlet biçimi kendi tarihsel yolculuğu içinde, koşullara bağlı olarak şekillenmiş. Kimi krallık, kimi cumhuriyet; kiminde başkanlık sistemi, kiminde parlamenter sistem geçerli; ülkenin etnik yapısına bağlı olarak birçoğu federal, bazısı değil.
Bu tespitten şu sonuca varabiliriz: Bir ülkenin demokratik olması için ille de başkanlık sistemi ile yönetilmesi gerekmiyor.
Konumuzun başına dönersek, bugün başkanlık sistemini isteyenler, ne için istiyorlar? Daha fazla hak ve özgürlük için mi? Ülkenin yüz yüze olduğu sorunları daha kolay çözmek için mi?
Eğer bunun içinse, başkanlık sistemine gerek yok, daha geniş, ileri bir demokrasiye gerek var. Böyle bir demokrasi parlamenter sistemle de pekala olur. Bunun için yapılması gereken ise çağdaş, gelişkin demokrasileri örnek alarak reformlar yapmaktır.
Bazıları, başkanlık sisteminin ülkeye federalizmi getireceğini söylüyorlar. Özellikle MHP bu alanda tehlike çanları çalarak şovenizmi gıdıklıyor ve böylece başkanlık sistemine karşı kitleleri etkilemeye çalışıyor.
Eğer başkanlık sistemi otomatik olarak ülkeye federalizmi getirecekse ne iyi! Bu Kürt sorununun çözümü olur.
Ama hem başkanlık sisteminin böylesi otomatik bir sonucu yok, hem de federal yapı için başkanlık sistemi şart değil. Yukarda saydığımız birçok ülke (Belçika, İsviçre, Kanada, Almanya, İspanya) federaller, ama bu ülkelerde başkanlık sistemi yok. Fransa’da ise yarı başkanlık sistemi var, ama bu ülke federal değil.
Kaldı ki bizzat Erdoğan ve onun gibi düşünenler, başkanlık sistemini bunun için istiyor değiller. Onlar Türkiye için federal yapıya karşılar, ısrarla üniter yapıyı savunuyor ve bunu her vesileyle dile getiriyorlar; “tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek resmi dil” vurgusu dillerinden düşmüyor. Hatta Türkiye şurda kalsın, Irak’ın federal yapısından ve Kürtlerin Suriye’de özerk bölgelere sahip olması gibi bir ihtimalden bile rahatsızlar.
Bütün bunlara bakarak şu sonuca varabiliriz: Sayın Erdoğan’ın ve başkanlık sistemini isteyenlerin hedefi hiç de bununla ülkeye geniş bir demokrasi getirme, Kürt sorununu ve ülkenin yüz yüze olduğu diğer sorunları çözme değildir. Eğer öyle olsa bunu açıkça söyler, demokrasi ve sorunların çözümü konusunda ne düşündüklerini, ne yapmak istediklerini açık biçimde bir bir sayar ve bu amaçla, parlamentoda anayasayı değiştirecek bir çoğunluğu elde etmek için halktan destek isterlerdi.
Örneğin devletin siyasi yapısını ademi merkeziyetçi bir şekilde değiştirip Kürt halkına federal veya otonom bir statü tanımak için mi?
Türkçeden başka dillerde eğitimi yasaklayan Anayasa maddesini değiştirmek, böylece Kürtçenin yanı sıra, ülkede var olan, konuşulan Arapça, Lazca ve diğer dillerde eğitimin önünü açmak için mi?
Diyanet İşleri Teşkilatını resmi bir kurum olmaktan çıkarıp, bir vakfa dönüştürmek için mi? (Bu yapılmadan ve din dersi zorunlu olmaktan çıkarılmadan laiklikten, diğer bir deyişle inanç alanında gerçek bir demokratikleşmeden söz edilemez. Oysa AK Parti hükümetinin böyle bir niyeti yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve bizzat Danıştay’ın kararlarına rağmen, din dersini zorunlu olmaktan çıkarmadı. Aksine, açık açık “dindar bir gençlik yetiştireceğiz” deyip belli bir inanca dayalı eğitim sistemini kurup pekiştirme hedefleniyor).
Türkiye’nin gerçekten de bütün bu köklü değişiklikleri içerecek yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Bugünkü darbe anayasasının yerine bir an önce yeni, çağdaş, demokratik bir anayasa yapılmalı. Hükümet ve muhalefet, eğer ülkenin ve halkın iyiliğini istiyorlarsa bunu yapmaları gerek.
Oysa böyle bir durum yok. Sayın Erdoğan böylece, daha geniş başkanlık yetkileriyle ülkeyi daha kolay yönetebileceğini düşünüyor. Bu sistemde bugünkü Başbakanlık kurumu ya tümüyle devreden çıkacak, ya da etkisizleşip bakanlarla birlikte doğrudan Başkan’a bağlanacaktır. Bunun yanı sıra kararnameler yoluyla istenen yasal düzenlemelerin yapılması, atamalar yoluyla ise yargıya istenen biçimin verilmesi, onun başkanın denetimine alınması amaçlanmaktadır.
Bu ise özgürlük alanının genişlemesine, ülkenin demokratikleşmesine ve sorunların çözümüne hizmet etmez. Böylesine bir başkanlık sistemi, başta da belirttiğim gibi, Türkiye gibi demokratik geleneklerin zayıf olduğu bir ülkede tek adam rejimine yol açar, ortaya “Başkan Baba”lar çıkarır.
Yazarlar
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları































































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.02.2022
28.08.2021
16.05.2020
12.05.2020
8.05.2020
4.05.2020
29.01.2020
18.10.2019
10.10.2019
24.03.2020