Markar ESAYAN

Üç dava tek adalet...
16.01.2012
3500

Üç ayrı davadan bahsedeceğim bugün sizlere.

12 Eylül 1980 Darbesi, Şemdinli ve Hrant Dink Cinayeti davaları...


12 Eylül Darbesi Davası...

Dava, 12 Eylül referandumunda darbecileri koruyan Geçici 15. Madde’nin kaldırılmasıyla mümkün oldu. Yani bir reform yapıldı, ardından da gecikmiş olan büyük bir dava açıldı.

13 Eylül 2010 sabahı soluğu Beşiktaş Adliyesi’nde alanların arasındaydım. 12 Eylül darbecilerinden şikâyetçi olduk. Buna benzer pek çok şikâyet dilekçesi verildi ve darbeci konseyin lideri Kenan Evren ve konsey üyesi Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı. Tüm seyreltme, önemsizleştirme çabalarına rağmen, bu dava tepeden başlamakla birlikte –ki doğrusu da bu– 12 Eylül Darbesi’nde suç işleyenlerin tümüne doğru genişleme kapasitesine sahip. Bununla da bitmiyor. Dava savcısı Kemal Çetin, hazırladığı özenli iddianamede, darbeye mümkün kılacak ortamın hazırlanması sürecinde yaşanan 12 Eylül 1980 öncesindeki belli başlı olayları adaletin kapsama alanına sokuyor. Şöyle ki:

“12 Eylül askeri darbesi öncesi ülkede yaşanan terör olaylarında, halkı kışkırtmak ve karşı karşıya getirmek için çoğunlukla aynı argümanların kullanılması, olaylarda herkes tarafından görülen asıl faillerin olaylardan sonra bir türlü yakalanamaması, yakalanarak yargılananların ise birbirlerine karşı kışkırtılarak çatışmaya sürüklenen kişiler olması, olaylara ya hiç müdahale etmeyen ya da geç müdahale eden güçlerinin tutum ve davranışları, bazı olaylarda bizzat güvenlik güçlerinin kullanılması hususları gözetildiğinde, olayların, ülke yönetiminin askerî otoritenin eline geçmesini isteyen güçler tarafından çıkarıldığı, şüphelilerin denetiminde bulunan askerî yönetimin ise, ülkenin kaosa sürüklenerek darbe şartlarının oluşmasını bekledikleri sonucuna varılmaktadır.”

1 Mayıs 1977 Taksim Katliamı, 6 Nisan 1978’de Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’nun öldürülmesi, 16 Mart 1978’de yedi solcu öğrencinin katledilmesi, 1978 Sivas olayları, 19-26 Aralık 1978 Maraş olayları, 1 Şubat 1979’da Abdi İpekçi’nin katledilmesi, 1980 Çorum olayları, 1980 Fatsa Operasyonu, şüpheli yönleri ve delil niteliğindeki ifadelerle iddianamede yer almış.

Bu durumda, 12 Eylül Darbe Davası, 1980 öncesi yaşanan bu karanlık olayların üzerine gidilmesi için hem vizyon hem de imkân veriyor. Muhtemelen bu olacaktır. Bu az şey mi?


Şemdinli Davası...

Geçen hafta Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen Şemdinli Davası’nda, astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş, 39 yıl 10 ay 27’şer gün hapis cezasına çaptırıldı. İyi güzel ama, Şemdinli Davası böyle bitecek mi? Bitmeli mi?

Tabii ki hayır! Çünkü ceza alan üç kişi sadece suç örgütünün tetikçileri, son halkası... HSYK tarafından “mesleğin şeref ve onurunu çiğnediği ithamıyla” 20 Nisan 2006’da meslekten ihraç edilen Savcı Ferhat Sarıkaya’nın 100 sayfalık iddianamesini okumanızı tavsiye ederim, Sarıkaya’ya teşekkürlerimizi de bir borç bilerek... Onun şahsında hepimiz linç edildik, yıpratıldık. Sarıkaya’nın itibarının iade edilmesi hepimizle ilgili bir şey. (Not: 12 Eylül’e ilk davayı açan Sacit Kayasu ise HSYK’nın yaş haddini gerekçe gösteren kararı ile bu haktan mahrum bırakılıyor, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in dikkatine.)

“Hakkâri İl Jandarma Komutanı Erhan Kubat, şüpheliler Ali Kaya ve Özcan İldeniz’i Yüksekova ve Şemdinli ilçelerini kapsayan bölgede bulunan örgüt mensupları hakkında bilgi elde etmek, istihbari ve operasyonel faaliyetlerde bulunmak amacıyla 9 Kasım 2005 tarihinden itibaren görevlendirmişti” diyor Sarıkaya.

9 Kasım 2005 Umut Kitabevi’nin bombalandığı tarih. Tesadüfe bakar mısınız? Jandarma’nın polis bölgesinde görev yapması suçken hem de...

Bir kademe daha yükseliyoruz. Şöyle diyor savcı: “Hakkâri Dağ Tugay Komutanı Erdal Öztürk ile Van Asayiş Kolordu Komutanı Selahattin Uğurlu’nun bu tür yasaya aykırı olarak yapılan istihbarat çalışmasından bilgisinin olmadığı düşünülemez.”

Ve en tepelere çıkıyoruz, Sarıkaya’nın linç edilmesinin asıl sebebi, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’a isnat edilen suçlardı: “1)Ali Kaya için, ‘Tanırım, iyi çocuktur’ sözleriyle adli yargıyı etkilemeye teşebbüs. 2) Diyarbakır‘da 7. Kolordu‘da görev yaptığı dönemle ilgili olmak üzere suç işlemek için örgüt kurmak. 3) İşadamı M. Ali Altındağ’ın ifadesi esas alınarak, sahte belge düzenlemek. 4) Görevi kötüye kullanmak.”


Hrant Dink Davası...

Arkadaşım Karin Karakaşlı pazar günkü Radikal 2’deki yazısında “Hrant Dink dosya değil ki kapatasın, o bir yara” diyor... “Ülke olarak köprüden önceki son çıkışımız...”

Dava, Mahkeme Heyeti Başkanı Rüstem Eryılmaz’ın son celsedeki ifadesine göre yarın sona erecek. Çokça yazdım, yinelemek gerekirse, bu davada devlet mahkemeden kaçırılmıştır. Dink Ailesi, avukatları ve arkadaşlarının muazzam çabalarıyla ortaya çıkarılan bunca delil, bilginin üzerine gidilmemişken, dava Pelitli Şeytan Üçgeni’nde (Samast-Hayal-Tuncel) boğulmuştur. Yargı, TİB’den dört senede ancak gelen olay yerine ait 9500 görüşmede çok önemli bağlantılar bulan bir Arat Dink etmemiştir.

Dink bir dosya değil, hepimizin ortak yarası. Bu yara ise adalet bulmadan iyileşecek bir yara değil.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar