Melih ALTINOK
Murat Karayılan PKK üzerine son dönemde yaygın kabul gören analizleri sağ baştan tekzip etmeye başladı.
Önce, Dağlıca Baskını’nın arifesinde Avni Özgürel’e “Artık karakol basmıyoruz” dediği yönündeki iddiaları yalanladı.
Ardından “Silvan Baskını provokasyondur” şeklinde bir beyanatının olmadığını söyledi.
Ve kararlı biçimde vurguladı: “Ben kimseye barış umudu vermedim!” Hiç üzerime alınmıyorum.
Zira, savaşın kirli ortakları bir yana, diyalog zemini açılsın diye kafalarındaki PKK üzerinden analiz yapıp, hareketin şiddetinin karakteristik olduğunu örtüleyen iyi niyetleri dostlarımızın hatasına düşmedim.
Aşağıdaki satırlar, o günlerdeki “PKK ve Kürt sorununu ayıracaksın ki” başlıklı yazımdan:
Darbecilerin “hiyerarşi zincirinde değil, cunta işi canım” savunmalarını akıllara getiren, “Karayılan iyi, çevresindekiler, Feymanlar falan kötü” hikâyesini dillendirmekten sıkılmadınız mı? Örgütü hiç mi tanımıyorsunuz?
Bu organizasyonun da (dağlıca baskının da),Silvan da olduğu gibi, yerel unsurlar, serseri âşıklar tarafından “ateş alma” havasında gerçekleşemeyeceğini, PKK merkezî otoritesinin onayının şart olduğunu göremiyor musunuz?
İlla, saldırı emri verdiği ortaya çıkan Feyman Hüseyin’in rütbesinin onbaşı değil, KCK Yürütme Konseyi ve HPG Komuta Konseyi Üyesi olduğunu hatırlatmamız mı lazım?
Elbette “Haydi Kandil’e bayrak” ya da “Bu yapıyla zinhar görüşülmez” demiyorum. Her zaman olduğu gibi “Kiminle dövüşüyorsan elbette onunla barışacaksın” noktasındayım.
Altını çizdiğim, sorunun taraflarından birinin, tek siyaset yapma aracı silah olanın romantik tasvirinin, onun müzakereye ikna edilmesini zorlaştırdığı ve böylece öne çıkan “tasfiye” argümanının da masadaki ılıman havayı karasallaştırdığı gerçeği.
“Mazlumun” şiddetine açılan bu “kredinin”, tekil olaylara verilen cılız tepkiler dışında sol çevrelerden yapısal bir “azar” işitmeyen PKK’de, “Bomba da yaparım, demokratların gözünde kariyer de” kanaati uyandırması.
Yani “PKK güçlerinin silahlı mücadeledeki azim ve kararlılığının” azıcık olsun sekteye uğratılmaması, dahası güçlendirilmesi.
Evet, “PKK disiplinli ve kontrol altında olan bir harekettir” sözleriyle “Size dikensiz gül bahçesi vaat etmedim” diyen Karayılan haklı. Bu kimilerimizin hüsnü kuruntusuydu.
Tıpkı geçenler de bir televizyon programında, “PKK’yi yıpratarak Kürt sorununu çözemezsiniz” diyen baro başkanının özetinde olduğu gibi, hareketin gerilla savaşından kaynaklanan varoluşunun gerçekliğini manipüle ederek barışa katkı sağlayabilecekleri sanrınsa kapıldılar.
Görmek istemediler, müzakere demek, karşı tarafın şiddet argümanlarını meşrulaştırmak anlamı gelseydi, barış nasıl mümkün olabilirdi ki?
O zaman zaten silahlı mücadelenin haklılığı-meşruluğu kabul edilmiş olur ve bu haklı savaşın bitmesi için değil, sürmesi için çalışmak gerekirdi.
Şiddete son vermek niyetindeki diyalog süreci, tarafların silahı araç olmaktan çıkarma iradesi üzerinde hemfikir olmalarıyla başlar.
Müzakere masasında, kimin kullandığına bakılmaksızın, karakol basmak, adam kaçırmak, sivilleri bombalamak gibi yöntemleri “yıpratmak” da elzemdir. Bu taraflardan birin müzakere ehliyetinin iptali anlamı da gelmez.
Zaten, müzakerenin ana amacı olan ve sonlandırılması talep edilen şiddete yönelik eleştiriler “çözüme zarar veriyor” deniliyorsa da arzu edilen çözüm barış değil bekanın garantilenmesidir. Bu da “koşulsuz silahlar sussun” diyen bizlerin derdi değildir.
Açık konuşalım.
80 yıllık resmi paradigmayı bir kenara koyup Habur ve Oslo’da aldığı risk bizzat PKK çevresinden isimlerce güç gösterisi adına faş edilen bir hükümeti, Kürt sorunundaki küçük adımlarından ötürü eleştirmek maksimalistlik olsa da anlaşılırdır.
Ancak aynı maksimalist tarın, kimilerimizin provokasyon dediği saldırılar için, tepesinden “merkezin iradesindeydi” açıklaması geldiğinde bile PKK’den esirgenmesine, “diyalog protokollerinin sağlığını” gerekçe göstermek iki yüzlülüktür.
PKK’nin açıkça üstlendiği silahlı eylemlere gerekçe bulmayı bırakın. Dahası hiçbir hal ve şartta demokratik haklarının talep edilmesinin silahı meşru kılmayacağını “amasız,” ağız dolusu dillendirin.
PKK’nin Kürt sorununun yegane muhatabı olduğu hatasından yakanızı sıyırın. Böylece Devletin Kürt sorunu için atmakla mükellef olduğu adımları ve boynunun borcu reformları PKK’nin eylemliliklerine endekslenmemesi gerektiğini daha rahat savunabiliriz.
Yoksa devlet kanadında bile diyalog iradesi adına bunca mesafe kat edilmişken o örgütün tepesindeki “en güvercin” çıkar ve sağladığınız meşruiyete dayanıp göğsünü gere gere “Tabii karakol basmayacağımı söylemedim” der.
Siz de çıkıp “Ben sana karakol basamazsın demedim, savaş sonrası iktidardan pay kapma hesaplarını bırakıp müzakereye oturmazsın dedim” diye hatırlatamazsınız.
Hatırlatamazsınız, çünkü organik aydınlıktan sıyrılıp, bir kez olsun kemiksiz barış talebini amasız dillendirmediniz ki.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019