Merve Şebnem Oruç
İran ile ABD, İngiltere, Rusya, Fransa, Çin, Almanya ve AB arasında 2015’te varılan nükleer anlaşma, asla Tahran’ın nükleer programını sona erdirmesine karşılık, İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasına uzlaşısından ibaret olmadı. Anlaşmayla BM’nin ve Batı’nın İran’a uyguladığı yaptırımlar kaldırılmaya, İran’ın dondurulmuş olan milyarlarca dolar hacmindeki ticari malvarlığına yeniden erişimi sağlanmaya başlandı; Batılı ülkeler uzun yıllardan beri görülmemiş biçimde İran’la diplomatik, ticari ve ekonomik ilişkiler kurmaya yöneldi. Ancak Batı ile İran arasında açılan yeni kapı, Orta Doğu’daki mevcut dengeleri sarstı. İsrail ve Suudi Arabistan bu anlaşmayla adeta ihanete uğramış oldu. Nitekim Obama’nın son döneminde Washington ile hem İsrail’in hem de Körfez ülkelerinin arası açılırken İran’ın Orta Doğu’daki yayılma politikası artacaktı.
Anlaşma 2015’te imzalandı imzalanmasına ama arkasında uzun yıllara uzanan bir müzakere süreci vardı. Ama 2013 yılı, bu müzakerelerin bir karara bağlanmasında belirleyici olacaktı.
21 Ağustos 2013’te Esad rejiminin Doğu Guta’da 1500 kişinin ölümüne yol açan kimyasal saldırısı sonrası, Obama yönetimi 2012’de ilan ettiği ‘kırmızı çizgileri’nin aşılmasını gerekçe göstererek Suriye’ye askeri müdahale için düğmeye bastı; daha doğrusu basmış gibi yaptı. Birbirini müteakip basın açıklamaları, televizyon ekranlarından düşmeyen müdahale planları vs. derken Suriye’nin Şam ve Lazkiye gibi rejimi destekleyen nüfusun yoğun olduğu bölgelerinden kaçış başlamıştı. Ama bir ay dahi geçmeden Obama kararından vazgeçerek, Rusya’nın arabuluculuğunda Suriye rejimiyle kimyasal silahların imha edilmesi yönünde anlaşmaya vardığını açıkladı. Aynı duyuruda ilk kez İran’la da nükleer anlaşma için masada olduklarını kamuoyuna duyurdu.
Aradan geçen zaman içinde Suriye’de çok kez kimyasal silah kullanıldı. Gözlemci raporlarına göre rejim, kimyasal silahları tamamen yok etme anlaşmasına uymadı. Eylül’de yayımlanan BM Savaş Suçları İzleme Raporu’na göre rejim o günden bugüne en az 26 kimyasal saldırı daha gerçekleştirdi.
Obama yönetimi, Suriye’yle kimyasal silahlar ve İran’la nükleer faaliyetleri için anlaşmaya yönelirken, Suriye’deki vekalet savaşı, DAEŞ gibi korkunç bir terör örgütünü büyüyüp gürbüzleştirdi. Irak’ın mezhepçi politikaları da DAEŞ’i daha da güçlendirdi. Obama yönetimi “DAEŞ’le mücadele”planına odaklanırken İran bölgedeki etkisini artırmayı sürdürdü. Ağustos 2013’te Mahmud Ahmedinejad’ın yerine Hasan Ruhani gibi ‘reformist’bilinen bir isim İran’da Cumhurbaşkanı oldu olmasına ama, Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani gibi isimlerin bölgedeki nüfuzunda ya da İran’ın yayılmacı politikasında değişiklik olmadı.
Obama yönetiminin liberal demokratlar tarafından yenilikçi, cesur ve başarılı bulunan politikaları, sadece Orta Doğu’da değil dünyada da dengelerin sarsılmasına neden oldu; Suriye’de olanlar Suriye’de, Irak’ta olanlar Irak’ta kalmadı; sonunda bundan ABD de nasibini aldı. “Olmaz, olamaz” denilen Donald Trump, yükselen yabancı düşmanlığı, İslamofobi ve küreselleşme karşıtlığı sonucunda başkan oldu.
Trump, Başkan olduğundan beri ABD’nin yerleşik düzeniyle girdiği mücadele nedeniyle dış politikaya dair vaatlerinin bir kısmından geri adım atmış olsa da, ABD-İsrail ve ABD-Suudi Arabistan ilişkilerini yeniden eski haline döndürmek için gözle görülür adımlar attı. Bunun yanı sıra, iki ülkeyi de memnun edecek şekilde İran’a yönelik tehdit algısını bir süredir yükseltiyordu. Ayrıca bu politikaları, Pentagon’un İran’ı tehdit olarak görmekten vazgeçmeyen generalleri tarafından da benimseniyordu.
Bu nedenle, Trump’ın Cuma günü açıkladığı üzere İran nükleer anlaşmasından çekilerek topu Kongre’ye atmasını, Paris İklim Anlaşması’ndan ya da UNESCO’dan çekilmesi ile denk tutarak okumamakta fayda var. Çünkü İran’la varılan nükleer anlaşma, yazının başında da ifade ettiğim gibi hiç bir zaman tek başına nükleer anlaşmadan ibaret olmadı. Trump’ın geçen ay BM Genel Kurulu’ndaki İran’a yönelik sert ifadelerinden çok daha önce, İran’a karşı sertleşeceğinin emareleri Suriye ve Irak’ta gözlemlenebiliyordu.
15 Haziran tarihli “ABD ve İran Suriye-Irak sınırında karşı karşıya”başlıklı yazımda, ilkbaharda Suriye, Irak ve Ürdün sınırları üçgeninde yaşanan gelişmeler, Rakka operasyonu sonrası Suriye’de yeni kritik çatışma bölgesinin Deyrezzor, Ebu Kamal ve Tanf çevresi olacağını, burada ABD’nin kara gücü olarak desteklediği Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) domine eden PKK/PYD terör örgütüyle sayılarını her geçen gün artırdığı Arap güçlerini, rejim güçleri ve İran destekli milislere karşı kullanabileceğini değerlendirmiştim. Bugün Deyrezzor, PKK ve Suriye rejiminin sözde DAEŞ’le savaştığı ama aslında birbirleriyle yarıştığı bir mücadele alanına dönmüş durumda. Tartışmalı Kuzey Irak referandumu sonrası Kerkük’teki gerilim, Tuzhurmatu’da Peşmerge ile Haşdi Şabi arasında başlayan çatışmaları da, Suriye ve Irak’ta olan biteni birbirinden ayrı değerlendiremeyeceğimiz için, bu tabloya eklemek gerek. Trump’ın Cuma günü, Hazine Bakanlığı’nı Devrim Muhafızlarına daha ileri yaptırımlar getirmesi konusunda yetkilendirdiğini açıklamasını da eklersek herhalde tablo tamamlanmış olur.
Maalesef geçen yıl Musul operasyonunun arifesinde bu köşede öngördüğümüz noktaya gelmiş bulunuyoruz. Musul ve Rakkaoperasyonları sonrası bölgede bir Kürt-(Şii) Arap çatışması olacak demiştik; arkasında da ABD’nin İran’a yeni (aslında eski) agresif politikası yatacak. Buna İsrail’in Barzani yönetimine referandumda verdiği açık desteği, ve hatta Hizbullah’ın Lübnan’da bu kadar güç kazanmasına izin vermeyecek olan İsrail’in üç vakte kadar o bölgede bir hamle yapacağı öngörüsünü katarsak, Obama sonrası ABD’nin de bölgenin de eski kodlarına döndüğünü söyleyebiliriz. Aradan geçen zaman, büyük politika değişiklikleri ve milyonlarca hayatın trajik biçimde değişmesinin ardından aslında değişen tek şey, paramparça edilmiş bir Irak’a parçalanmış bir Suriye’nin katılması ve bölgede bir Kürt devleti’ kurma projesinin iyice belirginleşmiş olması.
İran, kendi savaştığı yerlere Rusların egemen olacağını, ABD’nin eski kodlarına döneceğini, İsrail’in asla vazgeçmeyeceğini, olacakların Türkiye’yi ama aynı zamanda kendini de vuracağını bilse yine aynı şekilde davranır mıydı acaba?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2020
4.02.2020
5.01.2020
29.12.2019
8.02.2019
29.07.2018
22.07.2018
15.07.2018
12.07.2018
5.02.2018