Roni MARGULIES

Kaç kadınla evlensem
28.05.2011
3183

Bütün büyük ve kitlesel dinler, insanlığın en temel özlemlerini dile getirir. Başka türlü kitleselleşmeleri mümkün olamazdı zaten.

Nedir bu temel özlemler?

İnsanca bir yaşam, adalet, eşitlik ve ölümsüzlük.

Sümerler’in yaradılış mitlerinden, yani ilk yazılı kaynaklardan bu yana, en az 6000 yıldır, insanlık bu düşlerin peşinde.

Ama 6000 yıl dediğime bakmayın, bu özlemler yazının keşfedildiği gün ortaya çıkmadıklarına göre, daha da eski. Avcı-toplayıcı toplumların ilkel komünizmi geride bırakılıp yerleşik yaşama geçildiğinden beri, yani sınıflı toplumların ortaya çıkmasından beri insanlık aynı sorunlarla cebelleşiyor, aynı özlemleri dile getiriyor.

Ama çok zor. Kralların, rahiplerin, mülk sahiplerinin ve bunlara bağlı silahlı adamların izin vermediği özlemleri hayata geçirmek zor iş.

Ne yapmalı?

Özlemlerimizin gerçekleştiği dünyanın nasıl bir dünya olduğunu kâğıda dökmeli; başka bir dünyayı tarif etmeli. Ve bu dünyanın o başka dünyaya mümkün olduğunca benzemesi için nasıl yaşamamız gerektiğini anlatmalı, kurallara bağlamalı.

Bütün dinler bunu yapar. İnsanca yaşayacağımız, eşit ve ölümsüz olacağımız adil bir “öbür dünya” tarif eder. Kralların, rahiplerin, mülk sahiplerinin, zenginlerin ve bunlara bağlı silahlı adamların giremeyeceği bir dünyadır o.

Ve ölüp o dünyaya gittiğimiz güne kadar bu dünyada birbirimize nasıl davranmamız gerektiğini anlatır; adil ve dayanışmacı davranmazsak, birbirimizi sevmezsek öbür dünyada cezalandırılacağımızı anlatır.

İslam’da “Komşusu açken tok yatan bizden değildir”.

Hıristiyanlıkta “Zengin kişinin Cennet’e girme ihtimali bir devenin iğne deliğinden geçme ihtimalinden daha düşüktür”.

Bu sözler tarihteki tüm yoksulların, tüm açların, yani insanlığın büyük çoğunluğunun haykırışı değil midir? “Bugün kralımsın, ağamsın, patronumsun, ama yarın ben Cennet’e gideceğim, sen Cehennem’de cayır cayır yanacaksın!”

Bu nedenle değil midir, yakın geçmişe kadar Şeyh Bedreddin’den Celalî isyanlarına tarihteki bütün yoksul ayaklanmalarının dinî bir yanı da olmuştur, yöneticilerin adil olması, kutsal kitaba uygun davranması talep edilmiştir?

Böyle bakınca, “din = gericilik” denkleminin saçmalığı çok açık değil mi? Dinin çok daha karmaşık bir toplumsal olgu olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek var mı?

Üç beş sayfa Marx ve Engels okumuş kişiye anlatmaya gerek yok.

Bakın, Engels ne yazmış:

“Erken Hıristiyanlığın tarihi, modern işçi sınıfı hareketiyle ilginç benzerlik noktaları gösterir. İşçi hareketi gibi Hıristiyanlık da başlangıçta ezilenlerin hareketiydi: İlkin kölelerin ve azatlıların, tüm haklarından yoksun edilmiş yoksulların, Roma tarafından boyunduruk altına alınmış veya darmadağın edilmiş halkların dini olarak ortaya çıktı. Hem Hıristiyanlık hem işçi sosyalizmi, kölelikten ve sefaletten gelecekte bir kurtuluş vaaz eder; Hıristiyanlık bu kurtuluşu öte dünyaya, ölümden sonraki bir yaşama, Cennet’e yerleştirir; sosyalizm kurtuluşu, bu dünyaya, toplumun dönüşümüne oturtur. Birileri insan türünün düşmanları olarak, diğerleri devletin, dinin, ailenin, toplumsal düzenin düşmanları olarak, baskı görür ve kovalanır, üyeleri nefretle anılır ve istisnaî yasalara tabi tutulur..”

Engels’le karşılaştırmak gibi olmasın, ama çeşitli AKP’li belediyelere danışmanlık yapan ‘yaşam koçu ve aile danışmanı’ Sibel Üresin de dinin (ve dindarlığın) ne kadar karmaşık bir toplumsal olgu olduğunu örnekledi geçenlerde.

Üresin çok eşliliği savundu. Çıngar çıktı. Başbakan “Tasvip etmem mümkün değil” dedi.

Değil tabii. Kadının tek eşli, erkeğin çok eşli olmasını savunmak hiçbir eşitlik anlayışına sığmaz, tasvip edilemez.

Ama bakın Üresin başka neler demiş:

“Lütfen o çok değerli gözyaşlarınızı bir erkek için değil de, kul olarak Yaradan’ın huzuruna çıkmaya yüzümüz olmadığı için akıtalım.. Hayat ne bir erkekten ne de o erkeğin bize yaşattıklarından ibarettir. İnanın hayatta o kadar ciddi sorunlar ve acılar yaşanmakta ki bizler en başta annelerimiz sonrasında da eşlerimiz tarafından bize biçilen o küçük dünyanın içine sığdırılmaya çalışıyoruz.. Dünyayı değiştirecek güce sahip olan kadının mutluluğu ya da mutsuzluğu bir erkeğin dudaklarından dökülecek birkaç kelimeye bağlı olmasın.”

Basitçe gericilik mi, daha mı karmaşık?


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar