Serdar KAYA
Bahçeşehir Üniversitesi’nde görev yapan Profesör Yılmaz Esmer’in geçtiğimiz günlerde yayınlananTürkiye Değerler Atlası 2012 başlıklı çalışması, Türkiye’nin dünya üzerinde insanların birbirlerine en az güvendikleri ülkelerden biri olduğunu ortaya koydu. Bu, Türkiye adına yeni ortaya çıkmış olan bir gerçek değil. Zira ilgili data yıllardır toplanıyor ve Türkiye toplumundaki güven seviyesi (diğer ülkelerdekine nispeten) eskiden beri çok düşük. Örneğin, İskandinav ülkelerinde on kişiden altısı insanların çoğuna güvenilebileceğini söylerken, Türkiye’de bu rakam altıdan bire iniyor. Bu, önemsiz bir veri değil. Aksine, bu veri, Türkiye toplumu hakkında ciddi imalar içeriyor.
Toplum olmak
Sosyologlar ve siyaset bilimciler, toplum olma başarısını ölçme adına yıllardır bir dizi kriter kullanmakta. Toplum içinde (1) ayrımcılığın, (2) önyargının ve (3) nefret suçlarının yaygınlığı, (4)sosyal güvenlik politikalarına destek verme oranı ve (5) insanların birbirlerine duydukları güven seviyesi, bu konuda günümüzde en sık kullanılan kriterler arasında. Bu kriterler, aynı zamanda, sosyal bilimcilerin “toplum” ya da “toplumsal uyum” (social cohesion) derken tam olarak neyi kast ettiklerinin ve ne gibi gerçeklikleri bir toplumun sıhhati adına tehlike addettiklerinin de bir ifadesi.
Bu konuda (kabaca) bir fikir vermesi amacıyla, bu beş kriterden hareketle, iki hayalî ülkeye ait iki tablo düşünelim. Birinci tablo, ayrımcılığın ve önyargının had safhada olduğu, nefret söyleminin yaygın olmak bir yana, adeta günlük konuşmaların içine sindiği (ve dolayısıyla da artık fark edilemez hâle geldiği), devlet harcamalarından kimlerin istifade ettiğinin kimlik bazında önemsendiği ve hiç kimsenin kolay kolay bir başkasına güvenemediği bir tablo olsun. İkinci tablo ise, birincinin aksine, insanların birbirlerine saygılı davrandığı, öfke ve nefretin yaygın olmadığı, günlük konuşmalarda ve siyasi tartışmalarda nezaketli bir dilin kullanıldığı, toplum içinde farklı kimliklerde gruplar bulunsa da bunun normal karşılandığı ve kimliğinden hareketle hiç kimsenin ülkeye olan aidiyetinin ya da devlete olan maliyetinin sorgulanmadığı bir tablo olsun.
Bu iki tablo, mutlak uyum ve mutlak uyumsuzluk şeklinde nitelendirilebilecek iki uca karşılık gelir. Mutlak uyumu tasvir eden ikinci tabloda, ahenkle işleyen, sorunsuz ve güçlü bir toplum vardır. Mutlak uyumsuzluk durumunda olan birinci tablo ise, birbirleriyle konuşmayı dahi beceremeyen bir güruhtan oluşan, patlamaya hazır bir bombayı andırır. Gerçek vakaların tamamına yakını, bu iki ucun arasında bir yerdedir.
Türkiye toplumu?
Türkiye toplumunun durumu, yukarıdaki iki uçtan olumsuz olana fazlasıyla yakın. Bu, Türkiye’de aslında bir toplum bulunmadığı anlamına geliyor. Özellikle son dönemde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına artık nasıl atıfta bulunmamızın daha doğru olacağını dahi bilemeyip “Türkiye halkı” gibi ifadelerle durumu idare etmeye çalışmamızın nedeni de bu.
Peki, bu duruma nasıl geldik? Taraf’taki 18 Ekim 2012 tarihli yazısında aynı konuya değinen Markar Esayan, Türkiye toplumunu “maske üzerine maske giydirilmiş bir toplum”a benzetiyor. Bu ilginç ve isabetli benzetme, hem Türkiye’nin yaşadığı kimlik sorununa, hem bu soruna yol açan kimlik dayatmalarına, hem de neticede ortaya çıkan şizofreniye aynı anda atıfta bulunuyor. Hikâye malum: Türkiye’deki resmî söylem, toplum olmayı, herkesin aynı etnik kimliğe sahip olmasıyla ilişkilendiregeldi. Bu yaklaşıma göre, ancak türdeş olan (ya da öyle olduklarını düşünen) insanlar bir toplum meydana getirebilirlerdi. Türklük, bu türdeşliğin ifadesi oldu. Şöyle ki, aslında ortada böyle bir türdeşlik yoktu; ama sanki öyleymiş gibi yapmak ve herkesi buna inandırmak gerekiyordu. Çünkü, ancak bu şekilde “birlik” olunabilirdi. Yoksa birbirleriyle aynı “tür”den olmayan insanlar neden birlik olsunlardı ki?
Cumhuriyet, yeni nesilleri, kaba bir ulus-devlet algısını yansıtan ve militer ögeler içeren bu yaklaşım doğrultusunda eğitti. Ne var ki, bu şekilde toplum olabilmek pek mümkün değildi ve olunamadı.
Şimdilerde Türk kimliğinin yapaylığı ortaya çıktıkça, onyıllardır maskelenen kimlikler yeniden su yüzüne çıkıyor ve Orta Asya’dan geldiklerini ve Mete’nin torunları olduklarını zanneden Anadolulu milyonlar, gerçek kimlikleriyle yeniden tanışıyorlar. Gelinen bu noktada, sorulması gereken yeni soru şu: Cumhuriyet tecrübesinin başarısızlıkla sona ermesinin ardından, bunca farklı kimliği taşıyan insanların aynı anda aidiyet duyabilecekleri yeni bir üst kimlik ortaya çıkarabilmek mümkün mü?
Önümüzdeki yıllarda bu soru giderek daha da fazla önem kazanacak.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014