Serdar KAYA
Berlin’de 200.000′e yakın Türkün yaşadığı söyleniyor. Şehrin nüfusu üç buçuk milyon. Dolayısıyla, Türklerin (kabaca) nüfusun yüzde beşine tekabül ettikleri söylenebilir. Haliyle, günlük hayat içinde zaman zaman Türkçe konuşan insanlara rastlamak şaşırtıcı değil. Türklere dair en görünür öğe ise herhalde dönerciler! Döneri Almanlar da sevdiklerinden, Berlin’in hemen her bölgesinde bir dönerciye rastlamak mümkün.
Berlin’de biri Kreuzberg‘de, diğeri Neukölln‘de olmak üzere başlıca iki de Türk mahallesi var. Her iki mahalle de, şehrin merkezine uzak değil; ama yine de bir parça kenarda kalan, nisbeten ucuz yerlerde. Mahallelerin ortamı da Türkiye’den çok farklı sayılmaz. Tanıdık yüzler, tanıdık tavırlar, ve Türkiye’dekinden pek de farklı olmayan kafeler, pastaneler, manavlar, baklavacılar… Tam bir getto görüntüsü değil. Ama diğer yandan, Türk olmayan birinin özellikle gelme isteği duyacağı yerler olmaktan da epey uzak. Zira, Türk mahallelerinde, Türkiye’nin herhangi bir köşesindeki sıradan bir caddede bulunanların ötesinde pek bir şey yok.
Türk mahalleleri neden bu kadar sıradan?
Türk mahallelerine örnek olarak, okyanusun diğer tarafında ise Paterson var. ABD’nin New Jersey eyaletinde yer alan Paterson da, Berlin’deki Türk mahallelerinden pek farklı değil. Galiba Türkiye dışındaki bir yerin Türk mahallesi olması, orada Türklerin yaşaması ve ana caddede birkaç Türk lokanta ve marketi bulunmasının ötesinde herhangi bir mana ifade etmiyor. Yani, Türkler, yerleştikleri yerlere kendileri dışında sadece market ve lokantalarını getiriyor gibiler.
Bu sıradanlığı belki şöyle izah etmek daha kolay olabilir: Vancouver (Kanada), Portland(Oregon) ya da San Fransisko (Kaliforniya) gibi şehirlerin rehber kitaplarında, görülmesi gereken yerler arasında Çin mahalleleri de yer alır. Ekseriyetle, Çin kültürünü yansıtan otantik kapılardan girilen bu mahalleler, ilgi uyandıran bir atmosfere sahiptir. Mahalle içindeki kimi binalarda Çin mimarisinden izlere rastlanır. Perakendeciler ve restoranlar, elbette Çin mahallelerinde de vardır; ama görüntüleri, alışveriş etmeyecek ya da yemek yemeyecek olan insanların dahi ilgilerini çeker. Yine Çin mahallerine özgü olan bir diğer öğe ise, Çin bahçeleridir. (1,2) Yüzyıllar boyunca Çin’de hanedan mensuplarının ve diğer önde gelen kişilerin mülklerini süsleyen meşhur Çin bahçelerini ziyaretçiler çoğu zaman para ödeyerek gezerler.
Bu noktada sormak gerekli: Aradaki bu büyük farkın nedeni ne olabilir? Kuzey Amerika’daki Çin mahallerinin nisbeten daha köklü bir geçmişe sahip olmaları mı? Çin’deki tipik bir caddenin Türkiye’deki tipik bir caddeye nazaran daha ilginç olması mı? Türkiye’nin dünyaya ve medeniyete aslında döner kebap haricinde çok fazla bir katkısının olmaması mı? Batılılaşma sürecinin ardından Türkiye’nin kültüründe çok fazla özgün bir öğenin kalmamış olması mı? Türklerin yaşadıkları yerleri güzel kılma adına birlikte hareket edememeleri mi? Yoksa bu faktörlerin birkaçı ya da hepsi mi?
Bu soruların çoğu, aslında aynı rahatsız edici imayı içeriyor: Acaba kültürümüz, zannettiğimiz kadar ilginç ve dikkate değer olmayabilir mi?
Kendimizi çok Türk hissediyoruz
Konunun bir diğer yönü de var: Başkaları bizi pek ilginç bulmasa da, bizler kendimizi ve kimliğimizi çok seviyoruz. Görünen o ki, yıllarca başka bir ülkede yaşasak da, kendimizi gittiğimiz yere ait hissedemiyor ve mümkün mertebe oralarda oluşturduğumuz mahallelere sığınma ihtiyacı hissediyoruz.
Berlin’de iken, Almanya’daki Türkler hakkındaki araştırmalarıyla da tanınan bir siyaset bilimi profesörüyle sohbet etme imkanım oldu. İlgili profesör, kamuoyu araştırmalarının Türklere dair ortaya koyduğu bir dizi özelliği bir parça canı sıkılarak aktardı. Örneğin, kimlik konulu anket çalışmalarında, “Kendinizi ne kadar [Türk/Alman/İngiliz/...] hissediyorsunuz?” sorusu rutin olarak sorulur. Bu soruya, “Hiç hissetmiyorum“dan “Çok fazla hissediyorum“a dek uzanan beş aşamalı seçeneklerden biri ile cevap verilir. Almanya’daki Türklerin büyük çoğunluğu, bu soruyu cevaplandırırken kendilerini “Çok fazla” Türk hissettiklerini söylüyorlarmış. Yani beş üzerinden beş… Bu güçlü his, sadece Kürt ve Alevilerde biraz azalıyormuş. Kendilerini ne kadar Alman hissettikleri sorulduğunda ise, cevaplar bir ya da iki seviyesini aşamıyormuş.
Bu noktada belki belirtmek gerekli: Bu tür soruların sorulmasındaki amaç, bir dağılım ortaya koymak ve kişinin verdiği diğer cevaplardan hareketle bu dağılımı açıklamaya imkan tanımaktır. Yani, bazı insanlar (yaşadıkları ülkeden de bağımsız olarak) kendilerini çok fazla Türk/Alman/İngiliz hissederlerken, diğerlerinde bu his orta seviyede, kimi diğerlerinde ise zayıf olur. İlgili datayı analiz eden araştırmacılar, eğitim seviyesi, gelir seviyesi ve siyasi ideoloji gibi bir dizi faktörü inceleyerek, içlerinden hangilerinin milli(yetçi) duygular üzerinde belirleyici olduğunu bulmaya çalışırlar. Almanya’daki Türkler özelinde ise böyle bir dağılım baştan söz konusu değil. Yani, zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, seküler-dindar bütün Türkler kendilerini çok Türk hissediyorlar! Kendilerini Türk hissetmeyenler ise, çok küçük bir azınlık durumundalar. Bu nedenle de, ilgili profesör, normal şartlar altında bir değişkeni ölçmesi gereken bu sorunun, Türkler söz konusu olduğunda bir sabit ortaya çıkardığını söyledi. Haksız da sayılmaz.
Bizler çok fark etmesek de, fazlasıyla milliyetçi bir toplumuz. Dolayısıyla, bu halimiz, başkalarını şaşırtıyor. Tabii bu milliyetçilik ayrıca incelemeye değer. Bu nedenle de, ilgili profesöre, Türklerin bu soruya verdikleri cevap bir sabit ortaya çıkarsa da, Almanya’daki diğer azınlıkların aynı soruya verdikleri cevapları da analize dahil etmek suretiyle bir değişken elde edilebileceğini ve bu değişken üzerinden, Türklerin neden bu kadar milliyetçi olduklarının incelenebileceğini söyledim. Zira, başka ülkelerdeki beş üzerinden beşlik milliyetçiler ile aramızda bir ortak nokta olmalı.
Mesela bazı tahminlerde bulunalım: Acaba birkaç lisanı rahatlıkla konuşabilenler mi kendilerini çok Türk/Alman/İngiliz hissediyorlardır, yoksa sadece tek dilli olanlar mı? Ya da, sadece bir haftalığına yurtdışına çıktıklarında bile ilk günden itibaren köşe bucak kendi memleketlerinin yemeklerini arayan insanların etnik aidiyet hissi mi daha güçlüdür, yoksa diğerlerinin mi? Ya da, her tatilde dünya üzerinde sanki başka hiçbir yer yokmuş gibi sadece ve sadece “memleket”lerine uçanlar mı yeni bir topluma daha kolay entegre olurlar, yoksa böyle bir zorunluluk hissetmeyenler mi?
Tabii şu nokta da ayrıca önemli: Diğer ülkelerde yüksek öğrenim insanları daha az milliyetçi ve daha fazla dünya vatandaşı yapıyorken, Türkiye’de daha milliyetçi, ayrımcı ve hatta ırkçı kılıyorsa, o eğitim sistemi hakkında neler söylenebilir? Ya da, Türk olmayanlar, dünyanın farklı yerlerindeki insanlar ile etkileşime girdikleri ölçüde doğmuş bulundukları ülkeden ziyade dünyanın bir parçası olmayı çok daha kolay başarabiliyorken, Türkler onyıllardır bulunmakta oldukları toplumlara dahi entegre olamıyorsa, bu farklılık üzerinde kafa yormak ve bu ülkenin insanların zihinlerini nasıl esir aldığını ve nasıl onları dünyanın geri kalanına ne denli yabancılaştırabildiğini sorgulamak gerekmez mi?
Entegrasyon?
Azınlıkların toplumun geri kalanına entegre olmaları kolay bir süreç değil. Ancak, aradan geçen 50 yıldan (ya da üç nesilden) sonra Türklerin halen Alman toplumunun bir parçası olamamış olmaları da önemsiz değil. Bu kopukluğun nedeni, Türklerin baştan misafir işçi olarak gitmiş ve öyle algılanmış olmalarında, Alman devletinin kimi ayrımcı uygulamalarında ve de bazı Almanların önyargılı ve hatta ırkçı tavırlarında aranabilir. Ne var ki, bütün bunlar, Türklerin kendi paylarına düşeni yaptıkları anlamına gelmiyor. Almanya’da doğan ve orada eğitim görenler haricindeki Türklerin önemli bir kısmı halen düzgün bir şekilde Almanca dahi konuşamıyor – ki lisan, herhalde entegrasyonun en başta gelen şartıdır.
Lisan konusunda Berlin’de başımdan enteresan bir hadise de geçmedi değil. Bir akşam vakti taksiye bindim. 30-35 yaşlarında gösteren şoför simaen Türke benziyordu. Haliyle, “Türk müsün?” diye sordum. “Değilim” diyerek Türkçe cevap verdi. Beyrutluymuş, ama Türkçe biliyormuş. Şaşırarak, Türkçeyi nereden öğrendiğini sordum. Almanya’daki Türklerden öğrendiğini söyledi. Yani, Türkler, Almanca öğrenmedikleri yetmiyormuş gibi, bir de Almanya’daki bir Lübnanlıya Türkçe öğretmişler! Hatta, adam Türkiye biletleri daha ucuz olduğu için artık tatillerde Lübnan’a değil, Türkiye’ye gidiyormuş…
Tabii böyle anlatınca kulağa bir parça komik geliyor. Ama bir düşünelim: Gerçekten de öyle mi?
Sonsöz
Bütün bunlar, gettosundan çıkıp Alman toplumuna entegre olabilmiş Türklerin varolmadığı anlamına gelmiyor elbette. “Almanya’da üstün başarı elde etmiş olan Türkler” dendiğinde çoğu insanın aklıne ilk akla gelen isim herhalde Fatih Akın‘dır. Potsdamer Platz’daki Yıldızlar Bulvarı’nda, Fatih Akın’ın da bir yıldızının bulunması ise, ayrıca önemli.
Tabii bir de Talat Paşa var! Gerçi o Berlin’e gitmeden önce de çok üstün başarılar göstermişti! Ama ne yazık ki Alman toplumuna entegre olma fırsatı bulamadan hayatını kaybetti. 15 Mart 1921 tarihinde Soghomon Tehleryan‘ın kendisini öldürdüğü yeri görmek isteyenler, Tiergarten’in güneybatısında kalan Hardenberg Caddesi‘ne gidebilirler.
______
[SONRAKİ YAZI: Berlin notları (5): Mşatta Sarayı]
______
Fotoğraf: Yıldızlar Bulvarı, Potsdamer Platz, Berlin (28 Haziran 2014, Serdar Kaya)
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.06.2019
17.06.2018
6.04.2015
23.03.2015
16.03.2015
20.01.2015
15.01.2015
17.11.2014
1.10.2014
12.08.2014