Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Tarihe bir not: Gezi Vicdandır
3.06.2013
2250

 Taksim’de başlayan, İstanbul’a ve ardından Türkiye’ye yayılan olaylarla ilgili tek bir soru, soruya da verilecek tek bir yanıt var. Vicdan sahibi misiniz; “evet” mi, “hayır” mı?

“Gezi Olayları” ile ilgili sorulacak tek bir soru var: Vicdanınız var mı?
 

Bir tek yanıt var iki seçenek arasından; “Evet” veya “Hayır”.
 

Eklenecek ikinci bir kelime, takip edecek bir cümle yok.


Bugün, ana akım medyada bir suskunluk var.

27 Nisan Muhtırası ertesi, nasıl bir sessizlik varsa, öyle bir sessizlik.


Ancak, hiçbir sessizlik sonsuza değin sürmüyor; 2007’den sadece birkaç yıl sonra, 27 Nisan’ı enine boyuna tartışmaya başladık. Her ne kadar, o günler hakkında hala bilmediğimiz, karanlıkta kalan birçok şey olsa da, o dönemle ilgili adalet yerini bulamasa da, artık ‘darbeler’, ‘muhtıralar’ tabu konular değil. Bunu da, AKP değil, Türkiye’nin kendisi başardı.
 

Bugünle ilgili sessizlikler, ana akım medyanın kendisinde de, bir gün bozulacak.

O zaman da konuşanlar, o gün o meydanda olanları temsil eden “halk”, “sıradan vatandaş”, işlerini yapmalarına izin verilmeyen, hatta haber yapmak için uğraşırken şiddete maruz kalan  muhabirler değil, siyasi figürler, polemik yaratmak isteyen medyatik kişilikler olacak. Onlar birçok yorum yapacak; özellikle de, politik iktidar üzerinden kendini övmeye, kendini güçlendirmeye çalışanlar laf üzerine laf salatasıyla derin analizler sıralayacaklar.

Yavaş yavaş sular bulanmaya, bugünkü gösteriler, siyasi kutuplaşma malzemesi haline gelmeye başlayacak.

O gün, bugün olanları, lütfen hatırlayın.

Siyasetin ve ana akım medyanın “karar vericilerinin”, halkın ne kadar gerisinde kaldığını; o gün, halkın sergilediği yurttaşlık/kentlilik bilinci ve demokratik zihniyetle, medya ve politikanın yürütücüleri arasındaki  kavrayış makası kapanmadan, hak ve özgürlüklerin ülkesi olmayacağımızın,  gözümüzün önüne ne kadar sarsıcı bir şekilde serildiğni anımsayın.

Türkiye genelde, “bulanıklığın”, “sisin” ülkesidir; failler, asıl sebepler, sourmlular bir türlü bulanamaz. 

Ama o gün, kristal berraklığında bir an yaşandığını buraya not düşelim.

Ve bugün, aslında meselenin sadece bir soruya ve bu soruya verilecek tek bir yanıta bağlı olduğunu anımsayın; vicdan sahibi misiniz, değil misiniz?
 

Ve bugün, aslında meselenin sadece bir soruya ve bu soruya verilecek tek bir yanıta bağlı olduğunu anımsayın; vicdan sahibi misiniz, değil misiniz?
 

Arap Baharı ile ilgili benzetmeler, karşılaştırmalar doğrudur, yanlıştır; bunu bence, aramızdan yetişen filiz gibi yemyeşil gençlik, gerçek akademisyenler, tarihçiler yıllar yılı yapacaklar. Eskimekte olan neslimizin arasından fışkırıveren, genç insanlar, bugünlerin tarihini,  bizim, dünün tarihini yazdığımızdan çok daha iyi yazacaklar.

Biz, birçok şeyi kutuplaşmalara kurban ettik.

Geceler boyu, ‘Genç Frankensteinler’ın, en son okuduğu kitap yıllar öncesinde kalan ‘akademisyenlerin’, muhabirliğin ‘m’sinden habersiz ‘gazetecilerin’, haber kanallarındaki tartışma programlarıyla uyuştuk.
Günler boyu, sadece adında ‘haber’ olan, ‘haber kanallarını’ izleyip, sadece hangi parti lideri diğerine nasıl çemkirmiş onu izledik.
 

Gazeteciliğin, yerlerde sürünüp can çekişmesine seyirci kaldık.
 

Aramızda bir yerde, baharın tüm gücüyle filizler yetişiyor; onlar, gelecekte bir gün, haber alma ve verme özgürlüğünü kullanacaklar.
 

Onlar, haberlerini, uluslararası basın kuruluşlarından almak zorunda kalmayacaklar.

Gazetelerini keyifle okuyup, haberlerini ilgiyle izleyip; bilgiyi  köşe yazarlarının yorumlarından süzmeye çalışarak değil, kendi kafalarıyla, kendi analiz yetenekleriyle takip edecek, kendi görüşlerini geliştirecekler. Başkalarının üzerilerine boca ettiği yorum ve analizlerin tozunda boğulmayacaklar bizim gibi.

Bu coğrafyanın, Doğu ve Batı’nın her ikisi de olduğunu; hiçbir komplekse gerek olmadan ikisini de sahiplenmenin büyük bir şans olduğunu görecekler.

Bugün, tıpkı 27 Nisan Muhtırası zamanı önümüze gelen bir sınav var.
Nerede duruyorum, ne düşünüyor, neyi savunuyorum?

O zaman verilecek cevap kolaydı; darbeler dönemi beni rahatsız ediyor mu, etmiyor mu?

Bugünkü soruya verilecek yanıt çok daha zor; kaç kişi ‘vicdansızlığını’ kendine itiraf edebilir ki?

Kaç kişi, kendisiyle yüzleşip, güce ve iktidara  olan zaafını itiraf edebilir?
İnsan olmanın, vicdan sahibi olmanın güzelliğini, onurunu, keyfini; yaşattığı müthiş yaşam sevincini, bugün hissedebilenler, aslında en muhteşem hediyeyi aldılar.

Başını kaldıran, kaderini eline alan; kendisiyle değil, yanındakinin kahramanlığıyla gurur duyanlar, nefes aldıklarını hissettiler.

Üzerilerine çökmeye çalışan riya kalıplarını kırıp; din, dil, köken, siyasi görüş, hayattaki tüm taraftarlıkların ötesinde, insanların birbirlerinin gözlerinin içine (tüm gözyaşlarına rağmen) bakabildiği ve içlerindeki, birbirlerinin içindeki ‘insanı’ gördükleri gün oldu bugün.
Bugünün kısa tarihi de bu.

Tarihe not düşersek;
İnsanın canı gibi sevdiklerinin canının yanması, kendisinin de yanması demekmiş; bu şiddete, böyle şiddet devletine, devlet eliyle şiddete HAYIR.

Vicdana, EVET.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar