Sezin ÖNEY

Sezin ÖNEY
Sezin ÖNEY
Tüm Yazıları
Mefisto
2.02.2012
2720

Sahnede, beyaz ışıkların odağında kırmızı giysilere bürünmüş “şeytan” var.

Kötülük sembolü, güncel dünyada ne varsa, dekorun bir parçası... Şeytanın arka planındaki dekorda, bir kumarhanede, “çılgın”, pırıltılı giysileri, kadınlarda, erkeklerde aşırı bir süs ve bu “düşük” insanlar dans ediyor, eğleniyor...

O da, ne; birden şeytan rolündeki oyuncu, cebinden çıkardığı bir Avrupa Birliği bayrağını sırtına pelerin gibi geçiriyor.

Yani, “kötülük sembollerinin” arasına bir de, Avrupa Birliği ekleniyor.

Eserin sahnelendiği yer, Budapeşte’nin Ulusal Opera binası. AB üyesi bir ülkede, devletin desteklediği bir operada, “kötülerden” biri; Avrupa Birliği...

Operada sahnelenen, Mefisto; şeytanla pazarlık için masaya oturan, şeytana ruhunu, hırslarını gerçekleştirmek karşılığında satan Faust’un hikâyesi. İtalyan besteci Arrigo Boito’nun 19. yüzyılda, Wagner’i ilham kaynağı alarak yarattığı bir opera...

Wagner’in “Alman ruhuna aykırı düşen” Yahudileri aşağılayan ve “Ren Nehri’ne bakarken gözleri dolan ve Alman topraklarına sonsuz bağlılık yemini eden” koyu bir milliyetçi olduğunu unutmamak da gerek. Günümüz Macaristan’ında, Yahudi nefretini açıkça ifade eden ve Nazilere “sempatiyle” yaklaşan aşırı sağ siyasi hareket Jobbik’in, son kamuoyu araştırmalarına göre, yüzde 30’luk bir desteğe ulaştığını da...

Nereden nereye diye düşünmeden edemiyor insan.

1991’de Orta ve Doğu Avrupa’ya yönelik olarak gerçekleştirilen, Avrupa kurumlarının kendi kamuoyu araştırması Eurobarometre’ye göre, Macaristan’da halkın yüzde 96’sının gözünde “Avrupa’nın” olumlu bir imajı vardı... 2011’de ise, yani son gerçekleştirilen Eurobarometre’ye göre ise, Macaristan kamuoyunun yalnızca yüzde 31’inin Avrupa ile ilgili olumlu algısı söz konusu.

AB’nin, artık fiilen resmî bir parçası olduğunu söyleyebileceğimiz, Hırvatistan’da üyeliğe halk desteği yalnızca yüzde 26. Orta Avrupa ülkeleri üye olurken çok daha farklı bir tablo söz konusuydu; Macaristan’da 2003’te AB üyeliği için yapılan referandumda, halkın yüzde 84’ü üyeliği desteklemişti. Aynı yıl, Slovakya’da yapılan referandumda ise, sandıktan yüzde 94’lük bir destek çıkmıştı.

1990’lardan 2000’lere kadar olan dönemde, Orta ve Doğu Avrupa’nın AB üyeliği için sırada bekleyen ülkeler için, “üye olmak”, tüm toplumsal sorunları çözecek bir nevi sihirli değnekti. Macaristan’dan iki araştırmacı Attila Fölsz ve Gábor Tóka, ilginç bir konuya işaret ediyor... O dönemde, “Avrupa kurumlarının bir parçası olmak” fikri, Macaristan’da “Batılılaşmak” kavramıyla eş tutuluyordu.

Batılılaşmak, bir yandan yolsuzluk, fakirlik, yoksunluk gibi ülkenin “kronik” addedilen sorunlarından kurtulmak demekti; öte yandan da, “Batılı” olmak bir yandan da, “ahlaksızlık” ile, içki, kumar, uyuşturucu gibi “kötü alışkanlık” olarak nitelenen şeylerle de özdeştiriliyor.

Kendisi de, 2000’lerde bir oluşum sürecinde olan Avrupa Birliği’nin dönüp dolaşıp, Mefisto’nun opera uyarlamasında şeytanın aksesuarlarından biri haline gelmesine de şaşmamak gerek demek ki...

Avrupa Birliği, artık çok daha karışık, karmaşık bir halde kendi içinde... Türkiye ise, kendi yolunda giderken, en azından ekonomik bakımından bir başına, Avrupa’nın dertlerinden uzak bir refah adacığı gibi gözüküyor.

Tabii işler böyle değil.

Önceki gün, BDP’nin faili meçhul cinayetler için araştırma komisyonu kurulması önerisi Meclis’te tartışılırken, Diyarbakır’da ortaya çıkan toplu mezarlar konusu konuşuluyordu. Bir görüntü gözüme çarptı; bir milletvekili, önündeki dergiyi berberde sıra beklercesine ilgisiz, sıkılmış vaziyette karıştırıyor.

İnsan hayatı ile ilgili, o milletvekilinin temsilcisi olduğu vatandaşların yaşamı ile ilgili bir konu konuşulurken, Meclis’te bir sürü esneyen, kendi arasında muhabbete dalan, uyuklayan siyasetçi hep oluyor.

İnsan Hakları Derneği’nin topladığı verilere göre, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sunda 253 tane toplu mezar bulunuyor. Gene İHD’ye göre, bu mezarlarda, 3248 insanın gömülü olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye, ürpertici yakın geçmişiyle hesaplaşsa, ne olur?

Sadece iyi şeyler olur ama değil bu niyetsizlik, bu ciddiyetsizlikle, Türkiye’nin geleceğinin sorunlarını derinleştirerek sürdürmekten başka bir kapıya çıkmayacağı açık...

Şimdilik, bu debelenme hali idare ediliyor; orada uzak bir yerlerde, dağlarda insanlar ölüyor ve cenazeler kaldırılıp sonra da anında, yakınları dışında, toplumsal hafızda ölenler unutuluyor.

Bir gün, artık bu kadar “kolay” olamayacak. Ölülerin ezici ağırlığı, tüm Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çökecek.

Belki de, Türkiye’de Meclis’in büyük çoğunluğunun faili meçhullerin üzerine gitmek, geçmişle hesaplaşmaktan kaçınması, bu iş gerçekten zor olduğu için... Şimdilik günü kurtarıp, göreceli bir ekonomik refah sunmak, “gözden gönülden uzak” mantığıyla, sorunları çözmeden yaşayıp gitmek, hükümet ve Meclis’in geneli için kabul edilebilir bir seçenek olabilir.

Ama günü gelecek, tarihe, sorunu çözmedikleri için sorumlu kişiler olarak geçecekler. Bir de bunu düşünsün, toplu mezarlar gibi ağır bir konu konuşulurken, üstelik de kameraların önünde, hiç de utanmadan dergi karıştıranlar.

Yarına, bu konuya, 30 ocakta, tam da Meclis’te bu konular konuşulurken, üzerinden tam 40 yıl geçtikten sonra Kuzey İrlanda’da “barışın neredesindeyiz” sorusunu yeniden gündeme getiren “Kanlı Pazar”ın anma törenleriyle devam etmek üzere...


[email protected]

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar