Ümit KARDAŞ
Romain Rolland’a göre özgür insanın tek ahlaki talebi, hayatı tanımak ve buna rağmen sevebilmek olmalı. Jean Christophe, Rolland’ın hem romanının adı hem de romanın ana karakteri. İlk bakışta bu karakterin Beethoven olduğu düşünülür. Ancak Christophe bütün büyük müzisyenlerin özetidir. Biraz Mozart, bazen Handel ya da Wagner veyaSchubert’in çocuksu neşesi. Müziğin senfoni gibi bir bütün olarak yüceltilmesi.
Ancak karakterin hayatında Goethe’den esintiler,Tolstoy’un son günlerinden çağrışımlar vardır. Rolland, Christophe’un hayat hikâyesini onun adım adım gelişimiyle anlatır. Nasıl Goethe için gerçek hayat “faaliyet” demekse, Rolland için de “üretmek”, “yaratmak” demekti. Hayattan ölüme geçerken aştığımız asıl sınır fiziksel ölümle değil, faydalı olmanın sona ermesiyle beliren durumdur. Rolland’a göre yaratırken kendimizi bedenin hapishanesinden kurtarmak, hayatın fırtınalarına atılmak, tanrılara benzemek isteriz. Yaratmak bir bakıma ölümün hakkından gelmektir.
Stefan Zweig’e göre, Rolland, Michelangelo’nun acıyı taşa işleyişini, Beethoven’in melodilerde infilak edişini, Tolstoy’un kendi yüreğinin ağırlığı altında şüphenin kalp atışlarını dinleyişini izler. (Avrupa’nın Vicdanı, Stefan Zweig, Zeplin Kitap, Çev. Süreyya Çalıkoğlu)
Hayatın hayatı olan yaratma Rolland için insan iradesini aşan esrarlı bir güçtür. İnsanın insan olduğu günden beri başlıca gayesi mantığın ve dinin kuvvetiyle içindeki okyanusu zapt edecek setler inşa etmektir. Ancak bir fırtına kopup şiddetli dalgalar iradeye rağmen ruha akın eder, sanatçı adeta bir sarhoşluğun etkisine girer. Tanrısal uçurum açılır önünde, hiç düşünmeden atar kendini uçuruma. Sanat avcı, sanatçı ise avdır. Oysa sanatçı daima mağlup olmaktan mutludur.
Hayat, hareketsizlikle mücadeledir; yaratılıştır, oluşmadır, “olduğu gibi durmanın” ataletine karşı durup, sonsuz, ileriye, daha yükseğe sevk eden bir dürtüdür. Hayat sanatçıyı, kendini hemen rahat hissedebileceği eve buyur etmez, ondan sonrakilerin içinde yaşayabileceği koca bir bina inşa etmekte kullanacağı malzemeleri sunar. Sanatçı, kaderini şöyle özetler: “Ben huzurun değil, hayatın peşindeyim.”
Christophe’un mücadelesini üstün bir kahramanlık hâline getiren hayatın peşinde koşmasıdır. Her şeyini, sanatını, özgürlüğünü, inancını, Tanrı’sını, gerçeğini kendi inşa etme zorunda kalır. Kendini başkalarının öğrettiği her şeyden, bütün sanat, milliyet, ırk ve inanç şartlandırmalarından kurtarmak için mücadele eder. Gayreti hiçbir zaman kişisel amaçlar, başarı veya zevk için değildir. Onun yalnızlığı, mücadelesini daha trajik hâle getirir. İyiliğin faziletine uyumlu mizacı onu insanlara yardım etmeye götürür ve onların daha iyi insan olmalarını sağlar. Christophe’un bunu başarmasını sağlayan güç hepimizin paylaştığı hayatın gücüdür.
Rolland’a göre kişinin ilk görevi kendini feda etmek pahasına da olsa kendi olmak, kendi kalmaktır. Kişi bunu özgür eylemleriyle gerçekleştirebilir. Oysa o da bunun zorluğunun ve nadirliğinin farkındaydı. Savaşları ancak sürü psikolojisi, başkalarının fikirlerinin sağanağı, gerçekte yaşanmamış duygulara dair körü körüne bir heves mümkün kılabilirdi. Bu nedenle mümkün olduğunca çok sayıda insanın özgürlüğü bizi böyle faciaların tekrarından koruyabilir. Vicdanın müşterek değil şahsi bir mesele olması insanlığı kurtarabilir. Ama her yol, ideolojilere, dine, zorba birlikteliklere kayıtsız itaat sürü psikolojisini güçlendirmeye yaramakta. Bu nedenle insanlığın insanlığı seven, gerektiğinde ortak dürtülere savaş açabilen insanlara ihtiyaç var.
Zweig, Rolland için şu önemli değerlendirmeyi yapar. “Rolland, başkalarına karşı bir otorite gibi davranmayı kabul etmez. Herkesin en yüce otorite olan kendi vicdanını fark etmesini ister. Doğru öğretilemez, yaşanması gerekir.” Ve Zweig onun hayatından şu sonucu çıkarır. “Bir kahraman hayatın önemsiz kazançları için, başarı için, herkesin katılabileceği bir fikir için değil bir bütün hâlinde hayatın kendisi için mücadele eder. Yalnızlıktan korkup mücadeleye sırtını dönen kimse, acı çekmekten ödü kopan zayıf biridir; sahte güzelliğin maskesiyle kendini fani hayatın trajedisinden saklayan yalancıdır. Asıl kahramanlık gerçeklerle yüzleşmektir.”
www.umitkardas.com
twitter.com/umit_kardas
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.10.2025
1.10.2025
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025